Efes'i keşfet

Bu hafta İzmir Selçuk’taydık, Efes Antik Kenti’ni koşarak keşfettik. Antalya sonrasında ikinci yarış pek sık sık ve de bir o kadar sıkış tepiş oldu; ama olsun, maksat spor olsun.

Beş arkadaş cuma gecesinden yola çıkarak sabahın erken saatlerinde Selçuk Efes’e vardık. Vakit çok erken olduğu için aracımızda biraz kestirdik yarış saatinden önce. Dünkü yağışın etkisi biz araç içindeki uykucuları soğuğuyla hayli etkiledi. İyice sarılıp sarmalanmadan uyku tutmadı.

07.30 gibi etkinlik alanındaydık, göğüs numaralarımızı almak için kuyrukta. Ciddi de bir kuyruk. Son anda (yarışın başlamasına bir dakika kala) hazırdık. Start verildi. Coşkulu bir kalabalıkla Kenan, Başkan Fahri’yle birlikte 27 kilometrelik parkura giriştik. Yarışın ilk kilometrelerinde nabız yüksekliğiyle epey yavaş yol aldık. Kenan bastı gitti, başkanla birlikte parkurda güle oynaya, sohbet gırla ilerledik. 8-10 kilometre sonra nabız normale döndü ve bizler de tempoyu yükselttik.

Parkuru, Selçuk’u bilenler için şöyle bir kısaca özetleyelim: Selçuk Tren İstasyonu’ndan başlıyor, batıya doğru ana yolu keserek Selçuk Kalesi’ni sağımıza alınıp devam ediyoruz. İsa Bey Camii’nden sola dönüp beş yüz metre sonra Artemis Tapınağı kalıntılarını (dünyanın yedi harikasından biri) sağımızda bırakarak Pamucak/Kuşadası yolunu kesip karşıya, Yedi Uyurlar’a yöneldik. Buradan sola, doğuya dönüp Meryem Ana Yolu üzerinden, Efes Antik Kenti’nin üst kapısından harabeleri sağımıza alarak yine batıya, Pamucak sahiline yöneldik. Sahile varmadan tekrar sola, güney batıya yönelip ormana daldık. (Buralarda nabzım normalleşti) Ormanda ciddi bir yokuş bizi bekliyordu. Orman yollarında iki-üç yüz metre yükseldikten sonra tekrar Meryem Ana yolunu doğu yönünde kesip tatlı bir patikaya girdik. Birkaç kilometre sonra sert bir inişle ovayı bulduk. Ova içinde tarlalar, meyve bahçelerinin arasında yeşilliklerle bezenmiş patikalar altımızda kayıyordu. Bizler yönümüzü tekrar batıya, Efes’in üst patikasına döndürdük.

Harabelerin güney batısındaki Yamaç Evler’in tam üzerinde bir talihsizliğin bizi beklediğini nereden bilecektik ki! Birlikte koştuğumuz başkanımız –maalesef- burada tökezleyip düştü. Her iki dizi, sol bileği incindi ve sol kaşı yarıldı. İlk müdahaleyi/yardımı, parkurdaki sporcuların desteğiyle yaptık ve biraz geciken ambulansla hastaneye transfer edildik. Bizim için yarış 22. kilometrede bitmiş oldu. Selçuk Devlet Hastanesi’nde tedavisi yapıldı, kaşındaki yarılma için birkaç dikiş gerekti. Hastanedeki hekimin ve personelin pozitif yaklaşımlarıyla bizlere de bir iyimserlik geldi. Yürüyerek finişe gittik, bir saat gecikmeyle yarışımızı tamamlamış olduk.

Tam bir yol ayrımına gelmiştik: Bu durumda kazadan dolayı eve şimdi mi dönmeli yoksa planlandığı gibi otele gidip konakladıktan sonra Pazar sabahı diğer iki arkadaşın (Rıdvan ve Orhan) yarışlarının tamamlanmasıyla mı dönmeliydik. Başkanımız yaşadığı talihsizliğin etkisinden çabuk çıkarak, kalma yönünde ısrar edince planımıza kaldığımız yerden devam ettik.

Buralara her geldiğimizde yaptığımız alış-verişe, pazara çıktık. Bu yıl deniz börülcesi ve deniz fasulyesi yoktu; olmazsa olmazımız şevketi bostanlarımızı aldık, arapsaçı ve cibesi de bagajımıza atarak Kuşadası’ndaki otelimize yollandık. Kısa bir öğleden sonra uykusu odalarımızda bizleri bekliyordu. Bu birkaç kişilik dev kadronun beklediği, aslında, saç tava ile ikişer duble eşliğinde akşam güneşini batırmaktı aslında. Gereğini yaptık elbet. Ha bire yedik. Kesmedi yine yedik, yedik de yedik. Sofra da sofraydı hani. Teşekkürler Ekin Otel ve işletmecisi Zekeriya Bey. Şimdi güzel bir uyku bizi bekler.

Yine, bir önceki gün gibi, 07.30’da ayaktayız, bu kez diğer iki arkadaş koşacak. Onlar da koşularını tamamlıyorlar ve öğlene doğru dönüş yolundayız.

Böyle bir etkinlikle ilgili kendi aramızda bir durum değerlendirmesinde bulunuyoruz: Kazan-Kazan! Organizasyon, bu yarışı düzenliyor, para kazanıyor; yerel yönetim bu üç gün içerisinde ilçede yaklaşık beş bin kişiyi ağırlamak, tanınırlığını artırmak adına kazanıyor; sporcuların ve yakınlarının konaklaması, yiyecek, içecek ihtiyacının karşılanmasında esnaf kazanıyor; biz sporcular sağlıklı yaşam adına sporumuzu yapmaktan mutlu olup kazanıyoruz. Kısacası herkes kazanıyor.

Parkur boyu beyaz papatyaların bize eşlik ettiğini yazmayı unutuyordum neredeyse, sarılar henüz yok. Arada bir kırmızı laleler gördüm gibi, gelincikler de tek tük, baharın habercileri serçeler cik cik, şehir içinde kumrular dem çekmede. Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.

Yaşanan bu görünmez kaza da bir nazar boncuğu olsun diyoruz. Kim bilir, onu yaşamasaydık, parkurun ilerleyen kilometrelerinde daha büyük bir olumsuzlukla karşılaşabilecektik belki de. Hayata olumlu bakıyoruz: İyi düşünelim, iyi olsun!

Ne zaman adam oluruz…

Sporun sadece futboldan ibaret olmadığını öğrendiğimiz zaman.

-------------------

11.03.2024

Namık BUDAK

[email protected]