TOMRİS UYAR- Edebiyatımızda Bir Kilometre Taşı-2

Türk yazının “ilk on”u içerisindedir, der Feridun Andaç, Tomris Uyar için. Ben de ona dair ilk yazımdan bu yana eksik kalan üç kitabını da okudum. On bir kitaplık öykü serisi, kısa bir zaman içerisinde dağarcığıma girmiş oldu böylece. “Kitapla Direniş” ini tırtıklıyorum arada. Vaktim olduğunda tüm öykülerini sindirerek tekrar okumaya söz verdim kendime. Bu yazımızda nasıl yazdığını, neleri öncelediğini aktarmaya çalışacağız. Çehov’la yola çıkan yazarımız, “Kalın kitaplar yazmayacağım,” diyor, “şöyle birkaç sözcükle anlatacağım ne demek istediğimi.” diye ekliyor. Öykü, sadece –kısa- öykü yazmaktı derdi, anlayacağımız. Nasıl yazdı, hangi ortamlarda kalem oynattı? Öykülerin çoğunu, mutfakta ya da oturduğu sofralarda kurgulardı. Sofra çok önemliydi onun için. Sofra kültürü vardı öncelikle. Yaşamı paylaşma alanlarıdır buralar. İnsanlarla bu ortamlarda bir araya geliyordu ve aynı zamanda sofrası bir yazı masasıdır kendisi için. Bu atmosfer, kendi evinde de kurulmuş olabilir, dışarıda bir mekânda da. Başka bir söylemle ev ya da meyhane… Mutfak bir kaçış alanıdır, kozasıdır onun, in’idir. Gününün yarısını burada geçirir. Turuncu boyalıdır, yaz güneşini görmek ister duvarlarda. Penceresinden deniz kokusunu alır, ayrı bir mutlu olur. Mutfakla birlikte ev işlerini de sahiplenmiştir. İşlerini yaparken yazma eylemini sürdürür. Öykü yazmaya ayırdığı zamanın birkaç katını ev işlerini ayırır. *** Yazarken de hayatı ıskalamaz: “Yazma isteği; anında yaşamak, biriyle konuşmak, bir konuğu ağırlamak, yani çevremi görmekten, gözlemlemekten alıkoymuyor beni. Dışarıda sürüp giden büyük hikâye’ye (gündelik hayatın ta kendisi) kapıyı kapatıp onu hikâye etmekten yana değilim. Her gün bilmem kaç sayfa yazma düzenine de hiç giremem. Üstelik ev işi yapmazsam, bedenim de yorulmazsa, kurgum biter bir çeşit. Hepsini bir güne sığdırıp ölürcesine yorulmalıyım ki kesintisiz bir uykuyu hak edebileyim.” der. Ciddi bir iştir yazmak onun için, zahmetlidir. “Öykü yazmaktan kaçtığım için çıkarıyorum bunca işi. Yazı makinesini gördüm mü bir özür bulup sıvışıyorum yanından, ellerim kaşınırken patates soymanın daha önemli olduğuna karar veriyorum. Yazmak, her zaman fiziksel bir acı verdi bana, sonradan alacağım tatla kıyaslanamayacak bir zahmet” Yazmaktan erindiğini düşünmeyelim, bu satırları okurken.  Çalışmak yaşam biçimiydi onun için. Özgür bir ruh olmanın, serseriliğe bahane sunmadığına ikna etmiş kendini. 9 Mayıs 1980’de Sait faik Armağanı’nı kazanmıştı, ne var ki sevinmeye zamanı yoktu; yazı yetiştirmesi, çeviri teslim etmesi gerekiyordu. Nerede çalıştığı sorulunca: “Bilmem,” diyor, “her yerde, postacı gelir, çocuk su ister, konuklar ansızın bastırır. Ben, bu arada çalışırım işte. Kimin kendine ait bir odası var ki!” Kocasının ayağının kırık olduğu bir gün “geçmiş olsun” a gelen Feridun Andaç’ın bulunduğu ortamda, dışarıdan gelen Tomris Uyar,  evdekilere bir içki ikram eder ve “Bunu şimdi yazmalıyım.” diyerek aklındakileri kaleme almak üzere masasının başına geçip yazmaya başlar örneğin. “Herkes yazar olacak diye bir kural yok!” diyen Tomris Uyar’ın neleri, nasıl yazdığını aktarmaya devam edeceğiz. --- Ne zaman adam oluruz… Dünyayı güzelliğin kurtaracağını ve bir insanı sevmekle her şeyin başlayacağını öğrendiğimiz zaman. *Nilüfer Belediyesi’nin 15-16 Aralık 2023 tarihli “Kum Tanecikleri Anlatıcısı Tomris Uyar Sempozyumu” bildirilerinden derlenmiştir. ---- 08.01.2024 Namık BUDAK [email protected]