Yüz yıllık ayrılık: Mübadele

 

Tarihi zorunluluklarla yaşadığımız Mübadele’nin yüz yılı geride kaldı. İki halk suyun bir yanından diğerine -fikirleri alınmadan- göç ettirildi. 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Anlaşması’na ek olarak yapılan sözleşmeden bu yana, dile kolay, tam yüz yıl geçti.

Nasıl ki Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı ayrı bir coşkuyla kutlanıyorsa, bu yıl da “Mübadele” yoğun anma programlarıyla gündemde, yurdun dört bir yanında. Basından, sosyal medyadan (soysal olmayan medya da olurmuş gibi) takip ediyoruz. Her tarafta anılıyor. Yanlış bilinen bir doğruyu burada vurgulamalıyız: Mübadele kapsamında sadece Batı’daki illerimize göçmen gelmemiş, Tokat’tan, Elazığ’a Mersin’den Samsun’a kadar, yurdun dört bir yanına savrulmuştur bu kapsamdaki vatandaşlarımız.

Nedir Mübadele, sorusunu kısaca yanıtlayalım: Mübadele Kurtuluş Savaşı sonrasında Anadolu’da yaşayan Ortodoksların, Yunanistan’a; Yunan topraklarında yaşayan Müslümanların, Türkiye’ye göç etmesidir, ettirilmesidir kısaca. Yazarken kolay kaleme alınıyor da nasıl uygulandı bu? Bir de ona bakalım. Daha Kurtuluş Savaşı (1922) devam ederken, yenilgiyi öngören 1.000.000 Rum, topraklarımızda yaşadığı yerleri yakıp yıkarak kendilerini suyun öte yanına dar atmışlar. Mübadele Anlaşması yapıldıktan sonra da buna 200.000 ilaveyle toplam 1.200.000 Ortodoks, Yunanistan’a göçmüş; yine anlaşma sonrasında 500.000 Müslüman Türk, anayurda, Türkiye’ye gelmiştir. Bu karşılıklı göçe sadece İstanbul’da yaşayan Rumlar ve Batı Trakya’da yaşayan Türkler dâhil edilmemiştir.

Yukarıda sunduğumuz rakamlardan, genel bilgilerden sonra şöyle bir soru sorulabilir: Bu kadar insanın yerinden yurdundan edilmesi gerekli miydi, Mübadele olmalı mıydı? Yapılmasa da olur muydu? Doğaldır ki bunu yaşandığı zamanki konjonktürde değerlendirmek doğru olacaktır. Kurtuluş Savaşı esnasındaki tahterevalliyi hatırlayalım: Yunan kuvvetleri kesin zafer hedefleyerek Anadolu’nun kalbine, Polatlı’ya kadar ilerlerken geçtikleri bölgeleri yakıp yıkması, bu toprakların öz evlatlarına, atalarımıza eziyetleri, zulümleri ve savaşın sonlarına doğru, tablo değiştiğinde yani biz Türklerin zaferi hedeflendiğinde düşmanı geri, Ege’ye püskürtürken verdiğimiz karşılıklar. Yaşanılanlar, yaşatılanlar… Birlikte, iç içe yaşayan bu iki kadim halk iyice gerilmiş, kız alıp vermelere varan yakınlıklar düşmanlığa evrilmişti. Mübadeleyle ulus devlet hedeflenerek suyun her iki yakasında yaşayanlar homojenleştirildi; güvenlik algısı ön planda tutularak, barış ve kardeşlik sağlandı. Birlikte yaşamaya devam etmek, büyük bir karmaşaya, kaosa dönüşebilirdi. Kişisel kanaatimiz, doğru bir hamleydi, mübadele. Süreç daha iyi yönetilebilir miydi? Evet.

Köprünün altından çok su aktı bugünlere kadar. Kadim Anadolu topraklarına göçenler suyun öte yakasını, oradakiler de buraları özledi, arar oldu bu süreçte. Birinci kuşak mübadiller aramızdan ayrıldı, ikinci, üçüncü kuşaklarla suyun iki yakası arasına sevgi köprüleri kuruldu. Ata topraklarını ziyaret, doğduğu topraklara özlem (nostaji), her iki yaka için de önemsendi. Yüz yıl önce yaşanan acılar hatırlanmak istenmiyor artık. (ya da insan doğası olumsuzlukları anmak istemiyor) Her iki yakada kurulan göçle ilgili STK’lar bu köprülerin neon ışıkları oldu. İyi ki varlar. Şimdi bunlardan birine kulak verelim:

Bursa Lozan Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ali Korkut: “Mübadillerin doğdukları topraklarda bıraktıkları ve hayatlarını tamamladıkları yeni yurtlarına taşıyabildikleri kültürel miras, iki ülke arasındaki ortak tarih, kültür ve sosyal bağların bir özeti gibidir.”  

Mübadele kavramı biraz daha geniş tutulduğunda; yani imparatorluğun çöküşünden itibaren –Osmanlı- Rus Savaşı (1877-1878) hareket noktası kabul edilirse- göç edenlerin toplamı 4.000.000’u bulmaktadır. Tüm bu yer değişmelerin temel sebebi savaştır. Günümüzde de yaşanan savaşların (doğası gereği) peşi sıra yaşanan göçler, büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal ATATÜRK’ün özdeyişini perçinlemektedir:

Yurtta barış, dünyada barış!”

Ne zaman adam oluruz…

Mübadillerin, kaybedilmiş toprakların aziz hatıraları olduklarını öğrendiğimiz zaman.

29.01.2024

Namık BUDAK

[email protected]