Vandana Şiva İzmir’de ne anlatacak?

İçinde yaşadığımız hem küresel hem ulusal ekonomik kriz şartları altında İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yılını kutluyoruz. 15-21 Mart 2023 tarihleri arasında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, Türkiye ve dünyanın saygın bilim insanları ve uzmanlarını bir araya getiriyor. Aralarında bir isim var ki, Türkiye’de çok tanınmasa da dünyaca bilinen bir kişilik. Hindistan’dan Profesör Doktor Vandana Şiva’dan söz ediyorum. Hindistan’da emperyalizme karşı çiftçi mücadelesinin ön saflarında yer alan Şiva da Atatürk’ümüzün mirası İktisat Kongresi’nde önemli bir konuşma yapacak. Türkiye de Hindistan gibi küresel batılı sermayenin hedefindeki ülkelerden. Tohumlarımıza bile ipotek koymak isteyen bir güçten bahsediyorum. Bu noktada, kendisinin 10 yıl önceki bir yazısından alıntı yapmak istiyorum ki, ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın: “İntiharın Tohumları: Monsanto Çiftçiliği Nasıl Yok Eder? Monsanto'nun (ABD’li dev tarım ve ilaç şirketi, Vietnam savaşında binlerce masum köylüyü öldüren orange gazlarını üreten firma aynı zamanda) 'teknoloji'yi övmesi, genetik mühendisliğini güzellemesi, tohum üzerindeki gerçek niyetini gizlemek amacını taşıyor. “Monsanto bir tarım şirketidir.” “Dünyanın dört bir yanındaki çiftçilerin daha fazla tasarruf ederken daha fazla üretmelerine yardımcı olmak için inovasyon ve teknoloji uyguluyoruz.” “Daha fazla üretmek, daha fazla tasarruf etmek, çiftçilerin hayatını iyileştirmek.” Bunlar, Maharashtra eyaletinde gülümseyen, müreffeh çiftçilerin resimlerinin yanı sıra Monsanto Hindistan web sitesinin verdiği sözlerdir. Monsanto ve onun PR (halkla ilişkiler) makineleri, Hindistan'daki çiftçi intiharları salgınını örtmeye uğraşıyor. Hindistan'da pamuk tohumunun yüzde 95'i artık Monsanto tarafından kontrol ediliyor. Tohum üzerindeki kontrol besin zincirinin ilk halkasıdır, çünkü tohum hayatın kaynağıdır. Bir şirket tohumu kontrol ettiğinde, hayatı, özellikle de çiftçilerin hayatını kontrol eder. Monsanto'nun hem Hindistan'da hem de dünya genelinde tohum sektörü üzerindeki yoğun kontrolü çok endişe verici. Monsanto, tohum patentleri aracılığıyla, orijinal yetiştiriciler olan çiftçilerden yaşamın yenilenmesi için kira toplayarak gezegenimizde "Yaşamın Efendisi" haline geldi. Tohum patentleri gayri meşrudur çünkü bir bitki hücresine zehirli bir gen yerleştirmek, bir bitkiyi "yaratmak" veya "icat etmek" değildir. Bunlar aldatmacanın tohumlarıdır - Monsanto'nun tohumların ve yaşamın yaratıcısı olduğu aldatmacası; Monsanto'nun çiftçilere dava açıp onları borca boğarken, çiftçilerin refahı için çalışıyormuş gibi yaptığı aldatmacası ve GDO'ların dünyayı beslediği aldatmacası. GDO'lar zararlıları ve yabani otları kontrol etmekte başarısız oluyor ve bunun yerine süper zararlıların ve süper yabani otların ortaya çıkmasına yol açıyor. Monsanto'nun Hindistan tohum sektörüne girmesi, Dünya Bankası tarafından dayatılan ve Hindistan Hükümeti'nin tohum sektörünü serbestleştirmesini gerektiren 1988 Tohum Politikası ile mümkün olmuştur. Monsanto'nun girmesiyle beş şey değişti: Birincisi, Hintli şirketler ortak girişimlere ve lisans düzenlemelerine kilitlendi ve tohum sektörü üzerindeki yoğunlaşma arttı. İkincisi, çiftçilerin ortak kaynağı olan tohum, Monsanto'nun "fikri mülkiyeti" haline geldi ve Monsanto bunun için telif ücreti toplamaya başladı ve böylece tohum maliyetlerini yükseltti. Üçüncüsü, açık polenlenmiş pamuk tohumlarının yerini GDO'lu hibritleri de içeren hibrit tohumlar almıştır. Yenilenebilir bir kaynak, yenilenemeyen, patentli bir meta haline geldi. Dördüncüsü, daha önce gıda mahsulleriyle karışım olarak yetiştirilen pamuk, artık zararlılara, hastalıklara, kuraklığa ve mahsul bozulmasına karşı daha savunmasız bir monokültür olarak yetiştiriliyor. Beşincisi, Monsanto, Hindistan'ın düzenleyici süreçlerini alt üst etmeye başladı ve aslında, sözde kamu-özel sektör ortaklıkları (PPP) aracılığıyla yenilenemeyen melezlerini ve GDO'larını dayatmak için kamu kaynaklarını kullanmaya başladı. 1995 yılında Monsanto, teknolojisini Hintli Mahyco şirketi ile bir ortak girişim yoluyla Hindistan'da tanıttı. 1997-98'de Monsanto, GDO'lu pamuğunun açık tarla denemelerine yasadışı bir şekilde başladı ve ertesi yıl tohumları ticari olarak satacağını duyurdu. Hindistan, Çevre Koruma Yasası kapsamında 1989'dan beri GDO'ları düzenlemeye yönelik kurallara sahiptir. GDO denemeleri için Çevre Bakanlığı'na bağlı Genetik Mühendisliği Onay Komisyonu'ndan onay alınması zorunludur. Bilim, Teknoloji ve Ekoloji Araştırma Vakfı, Monsanto'ya karşı Hindistan Yüksek Mahkemesi'nde dava açtı ve Monsanto, pamuk tohumlarının ticari satışına 2002 yılına kadar başlayamadı. Ve Hindistan parlamento komitesinin Ağustos 2012'de Bt mahsulleri hakkındaki yasaklayıcı raporundan sonra, Yüksek Mahkeme tarafından atanan teknik uzmanlar paneli, tüm GDO gıdaların tarla denemeleri için 10 yıllık bir moratoryum ve devam eden tüm transgenik mahsul denemelerinin sonlandırılmasını tavsiye etti. Ama zaten Hint tarımını değiştirmişti. Monsanto'nun tohum tekeli, alternatiflerin yok edilmesi, telif hakkı şeklinde süper karların toplanması ve monokültürlerin artan savunmasızlığı, borç ve Hindistan'da çiftçilerin intihar salgınına yol açtı. Bu sistemik kontrol GDOlu pamuk ile yoğunlaştırıldı. Bu yüzden intiharların çoğu pamuk kuşağındaki çiftçilerde gözlendi. Ocak 2012'de Hindistan Tarım Bakanlığı tarafından dağıtılan gizli bir danışma raporunda, ‘Pamuk çiftçileri, gdolu pamuğa geçiş yaptıklarından beri derin bir kriz içinde. 2011-12'deki çiftçi intiharları, özellikle pamuk çiftçileri arasında çok fazla oldu’ diyordu. Hindistan resmi verilerine göre, kırsal kesimdeki borcun yaklaşık yüzde 75'i girdilerden kaynaklanıyor. Monsanto'nun kârı arttıkça çiftçilerin borcu da artıyor. Monsanto'nun tohumları sistemik anlamda intihar tohumlarıdır.” Ey Türk çiftçisi, yazıda Hindistan örneği verilse de, anlatılan senin ve senin gibi sömürülen ülkelerin hikayesidir. Anti-emperyalist ekoloji aktivisti Dr. Vandana Şiva’nın 18 Mart’ta Bıçakçı Han’da yapacağı sunumu merakla bekliyorum.