Hala kurtarılacak insanlar var

Adeta atom bombası atılmış gibi oldu. Küçük bir kıyamet yaşadık. Tanrı bizi başkalarından korusun. 110 bin kilometrekarelik bir alanda 10 ilde 13 buçuk milyon insanı kapsayan afet sahasında o kadar büyük bir yıkım var ki, 5 gün sonra hala enkazlardan çıkarılmayı bekleyen ve kurtarılan insanlar var. Canlı yayınlarda çıkarılan her bir insan için seviniyoruz acılarımızdan utanarak.. 1999 Gölcük ve Düzce Depremlerinde aralıklarla 3 ay boyunca Adapazarı, Gölcük, Düzce ve diğer deprem bölgelerinde TRT Muhabiri olarak görev yaptım. Felaket bir manzara vardı. Başbakan Ecevit, cep telefonları çekmeyince Adapazarı’ndaki bizim TRT uplinkinin canlı yayınında tüm devlet bürokrasisine seslenmiş, talimatlarını iletmişti. Yıkıntılar içinde kurtarılmak için çabalanan insanlar, yardım organizasyonları, iletişim bozukluğu, yağmalar, psikolojik çöküntüler ve kayıplardan kaynaklı inanılmaz acılar... O zamanki slogan enkazların üzerinden molozların içine doğru seslenen: “Sesimi duyan var mı?” idi. Bu kez de aynı slogan geçerli, ancak bu kez enkazların altından geliyordu: “Sesimi duyan var mı?” feryatları. Öncelikle bu son depremler 99’dakilerin kat be kat üzerinde şiddetli ve yıkıcı oldu. İkinci olarak da, yaygın liyakatsizlik ve bir türlü oturmayan başkanlık sistemi, devlet sisteminin 24 yıl sonra daha yavaş hareket etmesine yol açtı. 1999’da asker depremin ardından 1-2 saat içinde sahadaydı. Bu kez aynı refleks gösterilemedi. Herkes tek bir kişinin ne diyeceğini bekledi. Tüm kurtarma ve yardım faaliyetlerini organize etmekle görevlendirilen Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) da öyle. 500 yıldan beri olan en büyük depremde derdim onu bunu suçlamak değil. Şimdi kurtarma, yardım ve dayanışma zamanı bunu biliyorum. Ancak gazeteci olarak görevimiz, halk adına sorgulamak ve eleştiri yapmak. Bunu yapmazsak eğer, işimiz basit bir halkla ilişkiler servisinden başka bir şey olmaz. İsteyen istediği kadar “deftere” yazsın. Cumhuriyet gazetesinden duayen gazeteci abimiz Işık Kansu, AFAD’daki yetkililerin özgeçmişini bir bir yazmış: İsmail Palakoğlu (AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü): Afşin İmam Hatip Lisesi, Ankara İlahiyat Fakültesi mezunu. Türkiye Diyanet Vakfı genel müdürlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti ve İcra Kurulu üyelikleri yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığı başkanlık müşavirliği, Yönetim Hizmetleri genel müdürlüğü gibi yerlerde görevler üstlendi. Nehar Poçan (AFAD Barınma ve Yapım İşleri Genel Müdürü): Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un eniştesi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yakın çalışma arkadaşı. AFAD’a atanmadan önce İçişleri Bakanlığı’nda müşavirlik yapmış, ardından Emniyet Genel Müdürlüğü İnşaat ve Emlak Dairesi Başkanlığı’na getirilmişti. Hamza Taşdelen (AFAD Başkan Yardımcısı): Geçmişte eğitim ve sağlık sektöründe de çalışmış olan Taşdelen, AKP iktidarı döneminde, AKP’ye yakın Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nda (SETA) proje koordinatörlüğü yaptı. Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun SETA’da genel koordinatör yardımcılığı yapmıştı. Uğur Sezer (AFAD Başkan Yadımcısı): Isparta Aksu, Karaman Başyayla, Şanlıurfa Hilvan ilçelerinde kaymakamlık yapan Sezer, Şanlıurfa vali yardımcılığı görevinin ardından 2018’de Ankara’nın Çubuk ilçesinin kaymakamı oldu. Sezer, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun şehit cenazesinde uğradığı saldırı sırasında Çubuk kaymakamıydı. Işık Kansu, Cumhuriyet’in 3 Şubat’taki haberini de hatırlatıyor: “Doğal afetlerde yurttaşın yaralarını saracak AFAD’ın, can kaybı olmayan Düzce depreminde sınıfta kaldığını Cumhuriyet 3 Şubat tarihinde yazmıştı. Cumhuriyet’in ulaştığı raporda kuruma ilişkin birçok problemin söz konusu olduğu ortaya çıkmıştı. İşte o rapordan bazı başlıklar: - Gerek AFAD gönüllülerinin gerekse personelin kontrolünün sağlanması için koordinasyon birimi oluşturulmamıştır. - Çadır dağıtımında teslim muhtarlara yapıldığından bireysel takip sağlanamamıştır. - Afet gruplarının hazırlıksız olması AFAD merkezinin yerinin yanlış seçilmesi, kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonun yetersiz kalması sağlıklı bir yönetim sürecinin önüne geçmiştir. - Afet nakliye grubu yöneticisi ve personeli iki gün sonra Düzce iline ulaşabilmiştir. - Hangi bölgelerden başlanması gerektiği konusunda ekipler organize olamamıştır.” Bu eleştiriler bana ait değil, AFAD’ın kendi raporundan. 1999’da kurtarma çabalarında kahraman askerlerimiz ve fedakar madencilerimizin yanı sıra Nasuh Mahruki ve AKUT da çok faydalı bir sivil toplum örgütü olarak ortaya çıkmış halkın güven ve sevgisini kazanmıştı. Sonra AKUT’a kayyum atandı ve AKUT’un adının TRT haberlerinde bile geçmesi yasaklandı. Bu depremde de bu kez AHBAP ve Haluk Levent hedefte. AHBAP’ın başarılı sivil organizasyonu ile toplanan 1 milyar TL. bazılarının iştahını kabartmış belli ki. “Haluk Levent’e 1 milyar lira teslim edemezsiniz, yönetemez” diyen tipler var. Vatandaş güveniyor veriyor, sana ne! Dünya çapında iş yapan tüm devlet ihalelerini alan müteahhitler var asıl. Onlar ne yapıyor çok merak ediyorum. Ne kadar maddi yardım yaptılar? Ondan önemlisi ne kadar iş makinası ve ekipmanı deprem bölgesine gönderdiler? Umarız bunları halkla ilişkiler departmanları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşırlar. Bunları yazıyorum ki, herkes daha iyi çalışsın, daha çok yardım etsin, bu kadar az zamanda kimi kurtarabilirsek kardır. Acımız büyük. Daha da büyüyecek belli. Tanrı yardımcımız olsun.