“BİSİKLET” ZULMÜ

 

Bisiklet oysa ne güzel bir araçtır.

Hem istediğin yere gidersin, hem de spor yapmış olursun.

Hem insan hem çevre dostudur, egzozu olmadığı ve yer kaplamadığı için.

Sporu da güzeldir, dağ bayır kırlarda gezersin, zaman zaman 100 kilometreyi bile geçersin.

Ancak İzmirlilere bugünlerde bu spor hakkında ne düşündüklerini sormayın derim!

Benim gibi çoğu da “Lanet olsun içimizdeki bisiklet sevgisine” diyebilir!

Neden mi?

27 Nisan Cumartesi günü İzmir halkına yaşatılan feci sıkıyönetim yüzünden.

Kitap fuarına gitmek için evimden çıktım, Evka 3’ten metroma bindim, efendi gibi Basmane istasyonunda indim.

Normalde kısa bir yürüyüşten sonra 9 Eylül kapısından kitap fuarının düzenlendiği Kültürpark7a girecek ve pankuş yayınlarındaki stantta okurlarım için kitaplarımı imzalayacaktım (“Bir Vesayet Örgütü olarak NATO” ile “Covid 19-Bir Virüsten Ötesi”).

Fakat o da nesi?

Yüksek demir bariyerlerle Fuara giden tüm yollar kesilmişti.

Yüzlerce polis çevrelemiş ve kimseyi geçirtmiyordu.

Yanlış anlamayın, arabalardan söz etmiyorum, yayalardan bahsediyorum.

Adeta bir toplama kampı gibi yolun bir kıyısında tıkılıp kalmıştık.

Karşımızda 30 metre ötedeki 9 Eylül kapısına gidemiyorduk.

Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu için alınan önlemler, bu sporu sevdirmekten öte topluma zulmetmeyi öngörmüştü.

2 saate yakın o bölge kapalı kaldı.

İnsanlar şikayet ediyor söyleniyor, polislerle tartışıyordu.

Şıkır şıkır giyinmiş bir hanım Kültürpark’taki yakınlarının nikahına gidecekti, gidemedi.

Genç bir kaç sporcu antrenmanlarına gidemedi.

Sınavı olanlar, acil işleri olanlar da vardı.   

Benim gibi yüzlerce kitap severler ise yılda bir kez düzenlenen kitap fuarına ulaşamadı.

Emre Kongar ve Zülal Kalkandelen kitap fuarındaki konferanslarına yetişemedi.

UKOME kararıyla kapatılan yollar yüzünden pek çok insan aracıyla gideceği yere ya gidemedi ya da çok geç gidebildi.

Geçen hafta Pazar günkü maratonda da benzer zorluklar yaşandı.

Kitap Fuarı’na gidecek olanlar yine ulaşamadı.

UKOME kararıyla alınan bu kapatmalar, sporu sevdirmekten çok spor bahanesiyle İzmirlilere eziyet anlamına geldi.

Oysa akıllıca bir organizasyon ile kapatılacak yolları minimize edersin, sahil yolunu kapatırsın, o da kısa bir süreyle.

Koşucular, bisikletçiler geçmeden 10 dakika önce kapatırsın geçer geçmez de açarsın.

İzmir’deki olay sanki bir cezalandırmayı anımsatıyordu.

Saatlerce (yarım günden fazla, öğleden sonra 15.00’e varan kapatmalar, “light” bir sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağına dönüşüyordu.

Hele bisiklet turunun cumartesi günü olması işi iyice zora soktu.

Benim önerim bundan sonra bisiklet turunun Konya, Kayseri, Bayburt, Yozgat gibi nüfus yoğunluğu az olan yerlerde yapılması.

Hiç bir sportif faaliyet, insanların en temel hakları olan ulaşım hakkının ellerinden alınmasını gerektirmez.