Bilmem kaçıncı Viyana seferimiz

Ecdat epey zorlamış alamamış. Alamamış ama bilinçaltına da inmiş. Viyana kapılarında Türk korkusu Avusturyalıların iliklerine işlemiş. Şehrin merkezindeki Stephanplatz Katedrali’nde ta 1956 yılına kadar kulede gözcü bulundurmuşlar, baksın da Türkler geliyor mu haber versinler diye. Viyana Belediye Encümeni, 1952’de NATO’ya katılmamızdan sonra “Artık bunlardan zarar gelmez Haçlı birliğine katıldılar artık gözcüye gerek yok” deyip kuledeki adamı aşağı indirmiş. Biz üç aile olarak kendi çapımızda bir Viyana Seferi (Prag’a da uzanan) düzenledik. Kaçıncısı olduğunu sormayın bilemiyorum, çünkü 9 milyonluk Avusturya’nın yüzde 2,2’si (200 bini) Türklerden oluşuyor bugün. 1.9 milyon nüfuslu Viyana öyle sıradan bir Avrupa şehri değil. Bir zamanlar (1800’lerden itibaren) 14 milleti bünyesinde toplayan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun başkenti. Her köşesi bir sanat eseri gibi işlenmiş saraylar, saraydan bozma müzeler ve harika botanik parkları ile bezeli bir kültür şehri. Bir dönemin imparatorluk mirasını da bizim aksimize sessiz sedasız ama büyük bir itina ile koruyorlar. Neo Osmanlı edebiyatı yapmadan kültür ve sanat miraslarına sahip çıkıyorlar. Doğa Tarihi Müzesi’ndeki Kopernick’in 1793 model astronomi makinası veya 1368’de kurulmuş olan Avusturya Milli Kütüphanesi’ndeki yazılı eserler bunun sebebini açıklar sanırım! Viyana’da attığımız her adımda (günde 20 bine ulaştı ortalamamız) kent kültürünün ne demek olduğunu daha iyi anladık. Yemyeşil parklardaki dev meşe ve çınar ağaçları muhteşem peyzajlar, dantela gibi işlenmiş klasik yapılar filan. Trinkwasser isimli sebiller kentin her yanında mevcut ve şişenizi Alp dağlarından gelen şebeke suyuyla bedavaya doldurabiliyorsunuz. Tunç Başkan’ın İzmir’de de yaymaya çalıştığı uygarlık ölçütü bisiklet yolları Viyana’da çok sistemli ve detaylı, oraya girdiniz mi mutlaka uyarılıyorsunuz. Tuvalet için kıvranmanıza da gerek yok süpermarketlerin tuvaletleri temiz ve parasız. Et ve süt ürünleri ile içkiler de Türkiye’den ucuz. Yayalar da kırmızı ışıkta bekliyor. Çöpler asla açıkta tutulmuyor, kilit altındaki bölümlerden toplanıyor. 19 yaş altı tüm genç ve çocuklara müzeler ücretsiz. Müze deyince öyle Picasso’dan Monet’ye tüm sanatçıların eserleri mevcut. 15 yaş altı çocuklara da kentsel ulaşım ücretsiz. Bir haftalık seyahatimizin ortasında 4 saatlik otobüs yolculuğuyla Viyana’dan Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’a geçtik. Otobüs bileti ücreti ise İzmir – Ankara fiyatından çok farklı değildi. Prag’da da bol bol gezdik gördük. Orası daha ucuz olduğu için Avrupa’nın çalışan sınıflarının tatil ve eğlence için tercih ettiği bir destinasyon. Prag’da az daha Rusya – Ukrayna savaşının kurbanı oluyordum. Ukraynalı göçmenlere kızgın olduğu anlaşılan bir Çek adam beni Ukraynalı sanıp (nerem benziyorsa artık!) dövmeye niyetlendi. Neyse ki diplomasi muhabirliği ve sokak kavgaları tecrübemle olayı savuşturmayı başardım. Eski kent merkeziyle Prag, Avrupa’nın ortaçağını yansıtan çok güzel bir şehir. 7 günlük gezimiz güzel anılarla sona erdi ve inanın Çeşme, Bodrum kadar pahalı da değildi. Bizdeki ortaçağ özlemlisi bazı vatandaşlara tavsiye ederim. Ecdat filan diye arabalarının arkasına Anadolu’ya bir çeşme bile yapmamış hanedanın tuğrasını yapıştırırken bir kez daha düşünürler. Neden bizim ecdat bunları yapamamış diye bir sorgularlar belki. 300 sene matbaayı kapıdan sokmazsan tabii yapamazsın. Avusturya’da da Çekya’da da yabancılara belirli bir nezaket içinde de olsa iğreti bakış var. Bunu en son ayrılırken pasaport kuyruğunda da gözlemledik. Hasılı kelam, bilmemkaçıncı Viyana Seferimiz (Avusturyalılara fark ettirmeden de olsa) böyle geçti.