Karanlık ve aydınlık

Kerem Yeğinboy/Egeligazete-İnsan zihni tamamlanmak üzere savaşan bir labirenttir. İçindeki vahşeti bastırarak, saflığı korumak isteyen. Tuzaklar kurar yola, yalan tuzakları. İçindeki saflığı sadece yaşatmak için, masum hissetmek için. Hayatımız boyunca aslında kendimize yalan söyleriz. Bilinçaltı ile, karanlık ile aydınlık arasındaki kapıyı aralamamak için. İnsanın tamamlanabilmesi için, vahşetle yani karanlık ile aydınlığı birleştirmesi gerekir. O zaman insan gelişebilir, büyüyebilir ve kendi olabilir. Bilinçaltına erişmek ne kadar tehlikeli olsa da, gelişimimizi tamamlayabilmemiz için gereklidir. Bilinçaltına erişmenin en etkili yolu kendi düşünce adımlarınızı takip etmek. Nereden ve nelerden doğduğunu bilmek ve bunların her birinin beyninizin savunma mekanizması olan yalanlar olduğu fark edecek kadar karanlığınızı fark etmek. İnsanın içinde nefret ve vahşetin doğmaması imkansızdır. Hayatta her insan sevgi kadar sevgisizliği de görür, tanık olur, yaşar ve hisseder. İnsanın rasyonel duygu bütünlüğü terazinin iki tarafının da nötr olacak şekilde sabitlenmesi ile gerçekleşir. Hem iyiliğini hem de kötülüğünü adil bir şekilde benimseme gücüne erişebilen bir insan olgunlaşır. Bilinçaltı farklı maskeler altında her gün bizimle konuşur. Farklı kimliklere, olaylara ve hislere bürünür. Kendini saklar. Temelinde dürtüler ve saf duygular yatar. Özellikle bilinç nefreti saklamayı tercih eder. Çünkü nefret şiddeti ve yıkımı doğurur. Yani üst bilinç saf sevgiye tutunmak isterken alt bilinç nefrete tutunmak ister. Bilincin oynadığı en büyük oyun suçlama oyunlarıdır. Kendi hislerinin başkalarının hisleri ile karıştırmayı yeğler. İnsan bu yalanları her gün tekrar tekrar kendisine söyler. Döngü büyük bir farkındalık ve kabulleniş ile kırılmaz ise üst bilinç kendini savunmaya son ana kadar devam eder. İnsan psikolojisi karanlığı ve aydınlığı ile eşsiz bir derinliğe sahiptir. Bu derinliği üst bilincin adaptasyonu etkilemez. Her insan oldukça karışıktır. İki taraflıdır, çift kimliklidir ve kimse eylemleri ile olmasa bile hisleri ile masum değildir. İnsan psikolojisini tamamıyla anlayabilmek için ortalama bir insan ömrü yeterli değildir. Yalnızca temel psikolojiyi çözebiliriz. Bu da bize varoluşsal ve kişisel sorunlarımız da kendimiz için cevaplar bulmamıza olanak tanır. Çoğu insan karanlığını benimseyemediği için varoluşsal tamamlanmaya erişemez. Bilinçaltı yüzeye hiçbir zaman çıkamaz. Bu da insanın suçlamaları ve getirisi olan olumsuz görüleri ile birleşerek derin bir mutsuzluğa sebep olur. Derin ve kalıcı bir mutluluk yalnızca tamamlanmış bir psikolojik bütünlük ile sağlanabilir. Hayatta üst bilinci yani egoyu besleyen hiçbir başarı, alt bilinci etkilemez. Dolaylısıyla gerçek mutluluğa erişmenin tek gerçek yolu psikolojidir. Bilinçaltı ve bilinç üstü arasındaki savaşı sonlandırmak insanın varoluşsal görevidir, çünkü evrimin tek yolu ikisi arasındaki barışa bağlıdır. İnsanın en derin dürtülerinden biri hayatta kalmak ile beraber nihai mutluluğa erişmek ise, insanın kendi ile yüzleşmesi, zihninin oyunlarına karşı galip gelebilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak insanın şu anda bulunduğu tam bu nokta olan sıfır noktası, insanın temel dürtüleri ve arzularının eseridir. Geri kalan manipülasyonlar dışarıdan değil, aslında içeridendir. İnsanın en büyük devrimi kendi gerçekliği ile barıştığı ve bütünleştiği zaman gerçekleşir. O zaman insan en güçlü haline, en yüce haline gelebilir. Yani insan nefretin den de sevgi kadar güç alır. Bu durumda insan varoluşunu yalnızca iyi veya kötü değil, iyi ve kötü yapar. Karanlık dürtüleri, hisleri, nefreti ve sevgisi ile. Karanlık kadar aydınlıkta önemlidir, aydınlık kadar karanlıkta. Sıfır noktası nihai dengede, yani ikisinin de tam farkındalık ile benimsendiği zamandadır. İnsanları sevelim ya da sevmeyelim, oldukça derinliği olan canlılar olduğumuz bir gerçektir. Bizi suçluluk duygusuna iten dogma düşüncelerdir. İyi ve kötü, doğru ve yanlış gibi. İnsanın kendi zihninin bu kadar güvenilmez olduğunu fark etmesi tehlikelidir çünkü varoluşunu temelden sarsan radikal bir gerçekliktir. İnsan özünde kendi zihnine bile güvenemiyor, duygularından ve dürtülerinden dolayı kendini sevemiyor, hayatı boyunca kendi varoluşu ile savaşıyor. Bunun üzerine anlayamadığı benliği ile başka insanları anlamaya ve kendi sahip olamadığı hisleri hissetmeye çalışıyor. Gerçekten yorucu bir savaş. Modern insanlık tarihindeki belki de en büyük savaş, tıp, psikoloji, din ve bilim arasında gerçekleşti. Yarattığı farkındalık ve psikoloji tarihinde devrim açan çalışmaları ile bana ilham veren Sigmound Freud’un bilinçaltı ve hipnoz çalışmalarına teşekkür ediyorum, her bir bireyin psikolojisinin kendisinden zeki olduğunu, kurnaz olduğunu anlamasını ve aslında herkesin ne kadar benzer sorunları yaşayarak, benzer psikolojiye sahip olduğunu anlamasını umuyorum. Sevgiler, esen kalın.