İsraf

10 yıl önceydi. Stokholm’a a gitmiştik. Otele yerleştiğimizde akşamdı. Sabahleyin aynanın yanında ilginç bir yazı gördüm ; “ Lütfen tıraştan sonra jiletinizi çöpe atmayın .Yanda bit kutu var ,oraya bırakın .Bir tek  jiletle bile olsa , İsveç çelik sanayisine katkıda bulunun. “   İşte bu sanayi devi ülke ,kullanılmış ufacık bir jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.

İsviçre’de zaman zaman ,belli dönemlerde, radyolar ,televizyonlar , basın bir haberi duyururmuş , bunu da orada yaşayan yakın bir arkadaşım söylemişti ; “ Şu tarihte ,şu saatte adamlarınız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız , ilgilenmediğiniz kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa ,ambalaj, kutu, kağıt varsa ,ki bu bir ilaç tarifi de olabilir, kapının önüne koyun. İsviçre’nin kalkınmasına faydalı olun. Gereksiz yere ağaç kaybetmemize engel olun.”

Dört yıl önce Frankfurt’taydım. Akşam yemekten sonra şehri geziyorum. Bir mağazanın önünde durdum. Frankfurt’un en büyük , en zengin , en görkemli iş yeriymiş. Nefis bir vitrin. Satılacak eşyalar vitrine, büyük bir dikkatle , ince bir özenle yerleştirilmiş. Vitrin , bir tablo görünümündeydi. Zevkle bakıyorum. Birden ışıklar söndü. O güzelim vitrin kapkara oldu. “ İşte! dedim. “ Bizde olduğu gibi burada da beklenmeyen zamanlarda elektrik kesiliyor”.

O an orada ki bir işçimiz, büyük bir incelikle beni uyardı. “ Efendim” dedi. “ Bu bir elektrik kesintisi değil, belirli bir programın uygulamasıdır. Vitrin ışıkları her akşam saat dokuz buçukta kendiliğinden kesilirler. Saat 22:00’ ye kadar herkes evine gider. Saat onda sokakta ki yaşam biter, sabah altıda yeniden başlar. Vitrin ışıklarının gereksiz yere açık tutulması, Alman ekonomisine karşı yapılmış bir suç, bir baltalama gibi algılanır.”

Eksik olmasın işçi kardeşimin bu sözlerini hiç unutmadım. Yıllardır düşünürüm .Borçlu bir ülkenin insanı olarak ,bazen uykularım kaçar, üzüntülere dalarım. Bir yandan iç borçlar, bir yandan dış borçlar, her geçen gün katlanmaları ,çığ gibi büyümeleri bana sıkıntıdan soğuk terler döktürür. Diğer yandan ise sınırsız savurganlık, gösteriş merakı , öte yandan dağ gibi büyüyen borçlar, kapımıza dayanan alacaklılar.

Çocukken büyüklerimiz şöyle derlerdi ; “Borçlu insanın boynu eğri olur “

Bir zamanlar Japon ekonomisi darboğazdan geçiyordu. Zamanın başbakanı meclisi topladı. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlattı ve “Şu andan sonra “ dedi. “ Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna dek ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim . Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.”

Başbakan verdiği tüm sözleri tuttu. Toplumun tüm kesimlerini kapsayan “ Savurganlığa son verelim” kampanyası açıldı. Japonya tüm borçlarını ödedi.

Maddi durumumuz ne olursa olsun ,ister zengin olalım, ister yoksul, hepimiz ülke olarak çok dikkatli olmak zorundayız.  

Keşke …keşke bizim insanlarımız, yetkili makamlarımız bir nebze olsa dünya dan özellikle de Japonya’dan örnek alsalar. Gösterişi bıraksalar. Ülkemizin değerlerini parça parça satmak yerine tek tip giyinip ,her gün pirinç yeseler.