Sistem, Sanat, Yaşam ve Ölüm

Kerem Yeğinboy/Egeligazete-Hayatım boyunca sistemin dışına çıkmak için bir kaçış aradım. Bu hayal gücü oldu, farklı bakış açıları ile düşünmek oldu, içe kapanmak ve sosyal izolasyon oldu, kendini arama çabası oldu ve normalin dışındaki sosyal normalar dışında bir sosyal hayat arayışı ve varoluşu oldu.

Ne kadar asi olmaya çalışırsak, olalım dostlar, gerçek karşıt görüşün en büyük savunucusu her zaman sanat olmuştur. Anti- sistem, özgürlükçü, duygusal, sorgulayıcı, sınırsız ve arayışçı. Demografik ve demokratik sistemler, insanlık tarihi boyunca belirli bir norm temeli üzerine oturup, lider seçerek hayatı anlamlandırma çabasını din ile sağlamaya çalışmıştır. Kendince bu sistemi oturtarak sağlamıştır da.

Sanatın temsil ettikleri aslında sistemin kendisinde olmayan özelliklerdi. Duygusallığı, sınırsızlığı, derinliği, varoluşçu düşünce tarzı, hayatı manevi bir çaba olarak görerek mutluluğu içsel bir şekilde yakalama çabasına sahip olması. Sistem tam aksi yönde her zaman mutluluğu toplum ve maddiyat ile özdeştirerek, duygusal baskılama üzerine kurulu bir normal normu yaratmıştır. Bu norm aslında sistemin eksiklerinin yanı sıra, insanlarda büyük bir duygusal eksikliğe de sebep olarak, insanın belki de olabileceği en kötü haline getirmiştir.

İnsan giderek varoluşsal özelliklerinde arınmış, tüm duygularını bastırmış, yalnızca itaatkar kod sahibi kopyalar haline gelmiştir.

Sanatçı ve sistem

Bu yüzden sanatçılar sistemin üzerinde kalmayı başarabilen gerçek anlamda tek insanlardır. Sistem onları arındırmak için elinden geleni yapar ama sanatçı yukarı çıkmayı başarabilirse, sistem yakasını bırakmak zorunda kalır yoksa açığa çıkar.

İnsan hayatını, farklılığa izin vermeyen bir sistem ile geçirir. Ondan sonra da kendisinde belki de kalıtsal olarak yerleşmiş veya duygusal olarak sistem içerisinde oluşmuşmuş öteleyici düşünceleri ile nefret ile olabileceği en kötü halini görür ve hayatını heba eder. Bu kısır döndü yüzyıllardır sürüyor. İnsanlık gelişimi teknolojide arıyor ama düşünsel olarak gelişmenin daha önemli olduğunun farkında değil, belki de olmayacak; dibe vurana, nükleer bir savaş çıkana kadar.

Temeller

İnsanların medeniyetin temellerinde eksikleri anlaması için muhtemelen temellerin yıkılması ve tekrar medeniyetin sıfırdan kurulması gerekecek. Ama çok büyük bir ders alarak. Belki bu ders görülmemiş boyutlarda kıtalar arası nükleer bir soykırım olacak, belki de teknoloji insanlığa gerçek makineleşmenin ve zekanın ne olduğunu göstererek, insanlığın elindeki en büyük silah olan duyguları hiçe sayarak insanlığın sonunu getirecek. Zaten insan duygularını, en büyük gücünü ve özelliğini yüzyıllardır törpüleyerek hiçe saydı ve belki de yok edecek noktaya getirecek kadar değersizleştirdi. Bu durumda makine olmak istiyorsak, ileri gelecekte kendini geliştirebilecek kapasiteye sahip bir makine geçmemizin imkanı olacağını sanmıyorum.

Sistem ve Ölüm

Sistem hayatı ve insanlığı anlamsızlaştırdığı gibi ölümü de anlamsızlaştırır. Ölüm hayata bağlı bir oyun üzerine kurulu, farklı senaryolar ile bağdaştırılır, doğa, ne olduğu hala bilinmeyen evren ve ne olduğu aslında hala bilinmeyen insan varoluşu ve değeri hiçe sayılarak. Bir varlığın edebi yok oluşu, bir saatin bozulması gibi anlaşılabilir. Ama hayatı çözümlemekten tarihi boyunca aciz kalmış insanların, “ruh” ve “enerji” kavramlarını yorumlayabilmelerini beklemek, kolay bir problemi çözemeyen bir çocuğun zoru çözmesini beklemek ile aynıdır. Belki de ölüm hayatta daha güzel ve ona haksızlık ediyoruzdur, ya da ölüm berbat bir son, hayat çok daha güzel ve hayatı ölümün üzerine koyarak hayata haksızlık ediyoruz. Belki de sistem ile insanlığımıza ve amacımıza, kendimize haksızlık hatta atalarımıza da haksızlık ediyoruz. Sonuçta sıfır noktasına kadar ne yazık hepsi aynı sistem ve getirilerine maruz kaldı.

Sonuç olarak dostlar sistem, duygunun en büyük düşmanı olmuştur, esas ötekileştiren, nefrete iten, eşitsizliğe iten, normalliğe iten, savaşları başlatan sistemin temelleri ve kendisidir. İnsanlığın en büyük özelliği kendine özgü renkleri ve duygularıdır. Dibe vurana kadar insanlık bunu anlamayacak, ama belki 8.5 milyar içinde 1 olan siz, bunu anlayarak varoluşunuza değer verir ve hayatınızı anlamlaştırabilirsiniz. Kim bilir?