Bilim ve vicdanı arasına sıkışan bir adamın hikayesi

Oppenheimer-2023 Yönetmen: Christopher Nolan Oyuncular: Cillian Murphy, Robert Downey Jr., Matt Damon, Emily Blunt, Florence Pugh, Kenneth Branagh, Benny Safdie, Josh Harnett. Eğer bir Christopher Nolan filmi izlenecekse, önceden biraz hazırlıklı olmak izlemeyi kolaylaştırabilir. Nasıl bir hikaye anlatacaktır? “Memento”, “Inception”, “Interstellar”, ”Tenet” ustaca kullandığı farklı sinema dillerini harmanladığı zor senaryolardı. Dunkirk ve Oppenheimer bunların yanında tarihi gerçeklerden yola çıkan senaryoları olarak dikkat çeker. Yaratıcılığı tartışılmayacak bir sinema adamı. Filmleri gösterime girmeden senaryoları konusunda açıklama yapmamasıyla tanınır. Senaryolarını yazdığı bilgisayarın internete bile bağlı olmadığı söylenir. Rol alacak oyuncuları anlaşmaları imzaladıktan sonra senaryoları elden kitapçık olarak bizzat ulaştırıyor ve ilk okumalarına eşlik ediyor. Bunun gizlilikten çok sadece oyuncuların ilk reaksiyonlarına çok önem vermesiyle ilgili olduğunu söylüyor. Seyirci kadar oyuncuları da şaşırtmayı seviyor olmalı. Oyuncularının çekimler sırasında da senaryolar hakkında konuşmamalarını istiyor. Bu uzun girişi Oppeheimer filminin ilk bölümü için gerekli gördüm. Atom bombasını tarihte ilk yapan bilim adamının hikayesi, zaman içinde sıçramalı bir anlatımla açılış yapıyor. Öncesi, sonrası ve aktüel zaman paralel akış içinde kurgulanmış. Her bir zaman biriminin yaşamındaki anlamı çok farklı. Almanya ve İngiltere’deki çalışmaları, buralarda tanıştığı ve birlikte çalıştığı ünlü fizikçiler, kuantum fiziğinin kuramlarını değiştirmesi, kafasının içinde patlayan ışıklar, komünizmi benimsemesi, İspanya İç Savaşı’nda anti faşistlere maddi yardımlar yapması, 1938’da Amerikan Komünist Parti üyesi Jean Tatlock ile evlenmesi,1942’de Manhattan Projesinin yöneticisi olarak Los Alamos Laboratuvarının başına getirilmesi ve 1954 yılında Makkartisizm kurbanı olarak Komünist partiye üye olmakla suçlanması, paralel kurgular içinde anlatılıyor. Bu anlatı katmanları kafa karışıklığı olsun diye değil, faşizme karşı verilen savaşın bir parçası olarak ve “yüce bir amaç” uğruna başlayan sürecin yarattığı yıkımı olabildiğince farklı bakış açılarından izletmek için kurgulanmış. Oppenheimer’ın yaşadığı her karşılaşmada (ordu, FBI, Einstein, komünistler, Almanya’dan kaçan Yahudi bilim insanları, muhafazakârlar, Harry Truman… ve daha nicesi) bu sonunda birleşmeyecek olan tarih yapbozunun bir başka parçasına tanık oluyoruz. Yaklaşmakta olan yıkımı göremeyecek kadar ideolojik körleşmiş bilim insanları ve siyasetçilerden portreler galerisi. İlk bölümün zorlayıcılığından sonra ikinci bölümde öykünün içine girmemizle, tüm zamanların en güzel filmlerinden birisini izliyoruz. Nolan, dehası kaderine dönüşen yarattığının, kefaretini ödeyen bir adam portresi çiziyor. 2005 Pulitzer ödüllü “Bir Amerikan Prometeus’u: J.Robert Oppenheimer’ın Zaferi ve Trajedisi” adlı romandan uyarladığı bir senaryo. Senaryoyu romanın yazarı Kai bird ile birlikte kaleme almış. Roman 25 yıllık bir araştırma sonrası Bird ve Martin J.Sherwin tarafından yazılmış. Mitolojik kahraman Prometheus ateşi Tanrılardan çalarak insanlara verdiği için Zeus tarafından işkenceye mahkum edilir. Oppehheimer’de ateşi insanların üstüne yağdırdığı için önce vicdanı tarafından mahkum ediliyor. Onun bilim adamı olarak hayalini kurduğu projeyi ne pahasına olursa olsun gerçekleştirme hırsının bedeli, insanlık için çok ağır oluyor. İlk atom bombası deneyi sonrası mantar bulutunu gördükten sonra Hint Destanından alıntı yaptığı: “şimdi Ölüm oldum, dünyaların yok edicisi” sözü hissettiği suçluluk duygusunu tanımlıyor. 16 Temmuz 1945, hayatının kırılma noktası oluyor. Atom bombasının ilk deneme patlatılması New Mexico’da Alamogordo hava üssünde gerçekleşiyor. Oppenheimer 12.200 metreye yükselen ateş bulutunu ilk kez görür. Başarmıştır, ilk anda hissettiği zafer duygusu yerini yavaş yavaş karamsarlığa terk eder. 15.000 ile 20.000 TNT gücünde bir patlamadır. Ne yazık ki bomba artık kendisinin değildir. Politikacıların elindedir ve onların istedikleri zaman patlatılacaktır. Nitekim çok gecikmez… 6 ve 9 Ağustos sabahlarında Hiroşima ve Nagasaki’ye atılır. İlk aşamada 80 bin 1945 yılı sonuna kadar 200 bin kişini ölümüne yol açar. Oppenheimer, Başkan Truman’a ölümler için duyduğu pişmanlığı “ellerim kana bulaştı” der. Başkanın buna karşı “insanların bombayı kimin yaptığı umurunda değildir, kimin attığını bilirler” cümlesi politikanın acımasız yüzünün ifadesidir. Gözyaşlarını silmesi için küçümser ifadeyle mendilini uzatır. Politikanın çirkin yüzü onu yaşamının sonuna kadar kovalar. İnsanları öldürecek başka hiçbir nükleer programda yer almaz. Karşılığı ağır olur. Politikacılar kendisine verilen ünvanları teker teker geri alır. Nolan, CGI efektleri sevmediğini hep söyler, bir kez daha çok şeyi gerçek yapmış. Bombanın patlaması bire bir gerçek deneyle örtüşen bir şekilde gerçekleştirilmiş. Tarihin ilk IMAX çekilen filmi. Karmaşık bir teknolojisi var. Filmin çekimlerine Şubat 2022'nin sonlarında başlanmış. Çekimlerde IMAX 65mm ve 65mm geniş formatlı filmin bir kombinasyonunu kullanıyor. Aynı zamanda IMAX siyah beyaz analog fotoğrafçılıkta bölümler çeken ilk film olarak biliniyor. Görüntü yönetmeni Hoyte Van Hoytema olağanüstü kareler sunuyor. IMAX gösterim sorunlu ve pahalı bir yatırım. Gerçek IMAX projeksiyon makineleri tam 1 Ton ağırlığında ve Avrupa’da 7, Amerika’da 19 salonda mevcut. Ülkemizde mevcut değil. Görüntü kalitesini 19K çözünürlüğünde gösterebiliyor. Çekimden çok ve projeksiyon daha zor ve masraflı. Nolan tekrar aynı çalışmayı başka bir filmde yapabilir mi ? Oppenheimer’de neden yaptı? Bu teknolojiyi seyircinin gözüne sokacak fazla sahnenin olmadığı bir hikaye anlatıyor. Kişisel hırsı ve retro sinema anlayışı buna yol açtı diyelim. Diğeri sinemayı salonlarda yaşatmak olmalı. Oyunculuklarda tam bir şampiyonlar ligi kadrosu var. Cillian Murphy baş karakteri oynamıyor, ta kendisi olmuş. Oscar’ın daha şimdiden en büyük adayı. Makyajı ve saçıyla tanımakta zorluk çektiğim Robert Downey Jr. içten pazarlıklı politikacı Strauss karakterinde çok iyi. Onun bölümlerini öznel bakışıyla siyah beyaz izliyoruz. Başkan Truman’da Gary Oldman kısa ve öz oynamış. Emily Blunt karısı Katherine’de filme gittikçe ağırlığını koyuyor. Tüm zamanların en büyük filmlerinden birisi mutlaka izlenmeli.