Kasabadan çıkış yok…Kurak Günler

Taşra yaşamının kuralları değişmez. Zaman adeta mühürlenmiş gibidir. Sessizdir, sakindir… Hayat, sanki içinde bir şeyler gizlemek istercesine durağandır. Sosyal yaşam kasaba politikacıları tarafından mümkün olduğunca kontrol altında tutulur. Seçilmiş belediye başkanı ve efradı halkı baskı altında tutacak her türlü iktidar yolunu kullanır. Gündelik faşizm bu baskı ve dayatma sisteminden fena halde beslenir. Yerli sinemada okumuş insanın taşra yaşamıyla sınavı başlı başına kategori olabilecek zenginliktedir. Buralara doktor, hakim, savcı, bürokrat gibi yolu tayinle düşmüş okumuşların bir aidiyet sorunu olur. Zihinlerinin bir köşesinde geriye dönmek istedikleri kent silinmez bir şekilde durur. Taşra kültürü bazılarını kucaklar. Bir şeyleri değiştirmek isteyenleri ise dışlar, hoyrat yüzünü gösterir. Bu bağlamda “Kurak Günler”, Nuri Bilge Ceylan’ın baş yapıtı “Bir Zamanlar Anadolu’da” sonrası çıtayı yükselten bir film. Empati tamamen ortadan kalkmış durumda. Artık yandaş olmayanlara hukuktan çekinmeyen bir baskı ve pervasızca olabilecek linç girişimi var. Yönetmen ve senarist Emin Alper bir kasabayı merceğinin altına alıyor. Taşra erkinin düzenlerine uymayanlara “aba altından sopa göstermek” ile başladığı güç gösterisine, genç bir savcının yaşadıkları üzerinden analtıyor. Gerilimin finale dek nefesini hissettirdiği karanlık bir atmosfer içine gömülüyoruz, çıkamıyoruz bir türlü. Nefesimiz daralıyor, tokat yemiş gibi oluyoruz. Genç savcı Emre’nin (Selahattin Paşalı) ilk tayin yeridir, Yanıklar adındaki kasaba. Görünürde kanuna saygıyı dilinden düşürmeyen, fakat uygulamada hiç de böyle bir anlayışı olmayan kasaba erki tarafından karşılanır.  Böylesine toplumsal iki yüzlülükle kanunları uygulamak isteyen Emre’nin kan uyuşmazlığı kaçınılmazdır. Kasabaya daha ilk girişinde yerde sürüklenen öldürülmüş domuzun kan izlerini takip eder ve havaya ateş açarak kutlama yapan kasaba ahalisini uzaktan izler. Sanki bu tablo gelecekteki günleri için ilk uyarıdır. Meskun mahalde havaya ateş açılması okulda öğretilenlere göre kanunsuzdur. Makamına yapılan ilk ‘hoş geldin’ ziyaretinde bu bağlamdaki rahatsızlığını söyler. Zaten baştan sona bir yoklama havası içinde geçen ziyarettir. Ziyaretçiler belediye başkanının avukat oğlu Şahin (Erol Babaoğlu) ve eczacı Kemal (Erdem Şenocak) savcının çıkışlarından çetin ceviz olduğunu kavrarlar. Kendilerinden yana, istedikleri bir duruş değildir. Kafalarındaki planları artık bellidir: savcıyı ne yapıp ne edip, kendi yazılmamış kurallarına, düzenlerine uydurmaktır. Muhalif gazeteci Murat (Ekin Koç) ile Emre’nin karşılaşması kafasında yeni sorular türetir. Ve davet edildiği rakı sofrasındaki kumpas genç savcının kasabadaki durumunu iyice zora sokar. Murat güvenebileceğini düşündüğü kendinden sonraki tek hukuk temsilcisi hakim Zeynep (Selin Yeninci) önce onu taşraya karşı uyarır sonrasında direk mesajını verir: “düzene uy, fazla kurcalama.” Kasabanın ezelden beri gelen susuzluk problemi kasıtlı olarak çözülmez. Bilirkişi raporlarının mahkemeden gizlendiği, kasabaya nehirden su getirme seçeneğinin ise pahalı denerek belediye başkanı tarafından daha en baştan reddedildiği bir politik manzara var karşımızda. Dev obruklar kasabanın birçok yerinde karşımıza çıkar. Obrukların öykü ilerledikçe sadece susuzluğun gerçeği olduğu kadar bölünmüşlüğün bir metaforu olduğu anlaşılıyor.  Yaşananları ülkenin durumunu işaret eden, küçük bir resim olarak görebiliriz. Kurak Günler için bir alegoriden ziyade bir “yatay kesit” demek gerekir. Tümü yansıtan, onu taklit eden, özetleyen bir parça; yoğunlaştırılmış bir ülke panoraması. Kasabanın damarlarında varolan ve basınç arttıkça çatlaklarından sızan şiddet, ırkçılık, tecavüz, cinsiyetçilik, homofobi… Tüm bunlar filmdeki her bir yan hikâyeye dönüşüyor. Filmin final sekansı sinema tarihine geçecek güçte. Akıllardan, zihinlerden çıkmayacak bir an… Psikolojik çatışmaların yarattığı gerginlik mükemmel oyunculuklarla seyirciye yansıyor. Savcı karakterindeki oyunculuğuyla parlayan ve bir çok festivalde en iyi erkek oyuncu ödülünü hak eden Selahattin Paşalı karşısında kötü adamların en sivrileni Şahin’de Erol Babaoğlu çok başarılı. Görüntü yönetmeni Hristos Karamanis görsel kadrajlarda, renk seçimlerinde yarattığı atmosferle gizemi ve gerilimi aksatmadan finale dek taşıyor. Emin Alper sinemasının en olgun örneğini sergilerken, orta akım seyirciyi de yakalayacak bir anlatımı ustalıkla temeldeki fikirle birleştiriyor. Geniş kitlelerin bu filmi izleyeceğini umut ediyorum.