Kolay değil aile olmak

İtalya’da yaşayan Ferzan Özpetek’in yaptığı her film merakla beklenir. Sinema dışında da üretken bir insandır. Kitap yazar, dizi yapar, artık Stand Up bile yapmaya başlamış. Son filmi “Şans Tanrıçası- La Dea Fortuna” beklentilerin boş olmadığını gösteriyor. Evet her yeni filmi çıtayı yükseltmese de, yönetmenin ustaca dokunuşlarını, sihrini hissettiriyor. Almadovar’ın dediği gibi “ismi bilinmeyen bir filmden seyredilecek herhangi kısa bölümden yönetmenin kim olduğu tahmin ediliyorsa, o kişi ustalık tanımlamasını hak eder.” Özpetek’in bu kategoride bir yönetmen olduğu tartışılmaz. Duygu aktarmayı bilen, karakterlerinin iç dünyalarını karşı tarafa sıkmadan aktaran bir sinema adamıdır. Müzik seçkilerine çok önem verir, duygusallığı tamamlayan öğe olarak kullanır. Duyguları köpürtecek şekilde boca etmez, asla. Tabi ki vazgeçilmez Sezen Aksu şarkısı hemen hemen her filminde mevcut. Serra Yılmaz gibi fetiş oyuncusu da... Dostluktan ve çevresinden aldığı enerjiden vazgeçmeyen bir duygu insanı, kısaca. Bu kez yaşamında gündeme gelen bir olaydan yola çıkarak, Silvia Ranfagni ve Gianni Romali ile kaleme aldığı senaryoda aile olmanın zorlukları ve güzelliklerinden bahsediyor. Eşcinsel bir çift olan Arturo(Stefano Accorsi) ve Alessandro (Eduardo Leo) aralarında ufak tefek soğukluklar yaşasalar da birlikte olmaktan vazgeçmeyen bir ikilidir. Ortak arkadaşları Annamaria’nın (Jasminen Trinca) sağlık sorunları nedeniyle hastaneye yatmak zorunda kalması ve bu nedenle 10’lu yaşlardaki iki çocuğunu onlara bırakmasıyla yaşamları değişir. Hem de bir hayli… Sorunlu olan, heyecanını kaybetmiş iletişimleri daha sorunlu hale dönüşür. Çocuklar cephesinde de ebeveyn olmayı bilemediklerinden kısa sürede havluyu atacak duruma gelirler. Annamaria’nın tedavisi beynindeki bir kitle nedeniyle kısa sürede tamamlanacak gibi değildir. Zaman içinde çocuklarla gelişen duygusal bağ, her iki taraf içinde başka yollara ve çözümlere kapı açar. Çok bildik bir hikaye anlatıyor bu kez Ferzan Özpetek. Annamaria’nın elde çocuklar, bavullar kapıya gelmesiyle işin nereye varacağı seyirci tarafından anlaşılıyor. Onun ince dokunuşları bildik sularda akacak  öyküyü su gibi akan, sıkmayan bir filme dönüştürüyor. İnsan ilişkilerinin sıcaklığı perdeden seyirciye, o kadar güzel yansıyor ki, anlatılmaz, sadece izlenir... Herkes kendisini bir parça bu atmosferin içinde hissediyor. Hele Özpetek filmlerinin olmazsa olmazı kurulan sofralar arkadaş toplantıları, eğlenceleri yok mu… Seyirciyi masaya, ortama davet ediyor, içine alıyor. Açılıştaki düğün sekansında bir aile yakınının video çekimleri gibi hızlı, titrek akan sahneler, renkli karakterler ve hazır cevap vermede rakipsiz Serra Yılmaz’ın varlığıyla doyumsuz anlar sunuyor. Sezen Aksu’nun sesinden “Aldatıldık” ile yağmur altında çekilmiş teras sahneleri veya feribotun güvertesinde akan Diodato şarkısı “Fai Rumore” duygusallığı zirveye çıkaran duygusal anlar arasında… 82 yaşındaki Mina’nın özel olarak film için yaptığı beste olan “Luna Diamente” ve Pasquale Catalano’nun tematik müziklerine de dikkat derim. Kuir bir hikaye anlatmasına karşın duygusallık ve aile olmak kavramları üzerinden seyircisini etkilemeyi başaran bir film. En iyi Özpetek filmi olmasa da ilgiyi hak ediyor.