Western dünyasının erkeklik mitine farklı bir bakış: The Power of Dog

Yeni Zelanda doğumlu, Avustralya’da yaşayan Jane Campion, sinemada feminist bakış açısını en sağlam temsil eden yönetmenlerden birisidir. Kadın karakterlerine oldukça gerçekçi kimlikler verdiğini, onların toksik erkekliğe karşı duruşlarını abartısız kendi yetersizlikleri, tutkuları ve defoları içinde verdiğini belirtmek lazım. Kahraman yerine karakter yaratmayı sever. Onu ilk kez dünya genelinde tanıtan 1993 yapımı The Piano, Oscar ödüllerinde en iyi özgün senaryo, en iyi kadın oyuncu (Holly Hunter) ve en iyi yardımcı kadın oyuncu (Anna Paquin) ödülleriyle donanmıştı. Kendisi de Oscar aday gösterilen ilk kadın yönetmen olma şerefine nail olmuştu. “The Power Of The Dog” tek cümleyle toksik erkeklik üzerine modern bir western anlatısı. 1920’li yıllarda Montana’da hayvancılıkla uğraşan Phil ve George Burbank Kardeşleri tanıtmakla açılıyor film. ABD’li yazar Thomas Savage’ın 1967 tarihli romanından bir uyarlama. Katıksız bir sığır çobanı olan Phil (Benedict Cumberbatch), Yale gibi köklü bir Üniversiteden mezun olmasına karşın sert, acımasız, çevresine kötü davranan bir patrondur. Yıkanmayan, kötü kokan bir çoban. Kardeşi George (Jesse Plemons) ise okumamış olmasına karşın, salon beyefendisi gibi davranan, kravatlı takım elbiseli, kendi halinde bir adamdır.  Çok uzak olamayan bir çevrede lokanta ve otel işleten Rose (Kisten Dunst) tıp öğrencisi tek oğlu Peter (Kodi Smith-McPhee) ile yaşamaktadır. Kocası intihar ederek hayatını sonlandırmıştır. Tüm kaba saba sığır çobanlarıyla Rose’un mekanına yapılan ziyaret sırasında George ve Rose arasında bir yakınlaşma olur. Phil ise masayı süsleyen kağıttan yapılmış çiçeklerle ilgilenir ve bunları Peter’in yaptığını öğrenir. İlk tanışmaları sonrası ona alışılagelmiş kaba muamelesini yapar. Birkaç hafta sonra George ağabeyine, Rose ile evlendiğini açıklar. Ve Phil evlerine taşınmış olan Rose’a karşı tüm nefretini kusmaya başlar. Rose endişe içindedir, alkole sığınır. Onun her hareketini korku içinde izlemeye başlar. Filmi 5 bölüm halinde, roman gibi kurgulayan Campion son iki bölümde Phil ve Peter arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Phil kendisine kovboyluğu ve dolayısıyla erkekliği öğretmiş olan Bronco Henry’e hayrandır ve onun öğrettiklerini “yumuşak” diye dalga geçilen Peter’e öğretmeye başlar. Ona ata binmeyi, kovboy çizmesi giymeyi öğretir. Burada izleyiciyi ters köşe yapan bir gerçek yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Peter’in hayatta doktor olmak ve annesini kötülüklerden korumaktan başka hedefi yoktur. İzleyici Phil’in aşırı erkeksi davranışlarının esasında bir savunma mekanizması olduğunu, bastırılmış cinselliğini gizlemek için kullandığı maske olduğunu anlar. Peter’in ise öyle görüldüğü gibi kurbanlık koyun değildir. Soğukkanlı ve hesapçı bir gençtir. Bunu sürpriz finalde anlıyoruz. Seyirci asla Phil’in yanında olmadığı için onun Peter ile ilişkisine de şüpheyle yaklaşır. Phil’den her an bir kötülük bekler.    Her filminde olduğu gibi Campion görsel şölen sunmaktan geri kalmıyor. Kamera arkasında Ari Wegner, geniş planlar içinde bir westernin olmazsa olmazı doğayı tüm güzelliği içinde resmediyor. Klasik Ford westernleri gibi İç mekandan dışarıdaki yaşama ait çok güzel kareler izletiyor. Müzikte Jonny Greenwood görüntülerin arkasını yaylıların baskın olduğu bir müzikle dolduruyor. Yönetmen Campion’un başka bir tutkusu olan eller yine başrol oynuyor. Eyerleri okşayan, kağıttan çiçek yapan, eldiven takan eller çok şey anlatıyorlar. Sanki tüm gerçeği eller biliyor… Filmin dokusu ve Cumberbatch’in mükemmel performansı bana “There Will Be Blood-Kan Dökülecek” ve Daniel Day Lewis’i anımsattı. Oyunculuklarda çok etkileyici sahneler var. Bilhassa Phil ve George’un karakter karşıtlığını vurgulayan sahnelerde karşılıklı döktürmeleri mükemmel. Phil ve Peter arasındaki usta çırak ilişkisindeki farklı duygusallık gayet iyi. Cumberbatch her çıkışında harika bir oyunculuk gösterisi yapıyor. Finalde Eski Ahitten alıntı her şeyi anlatıyor. Kral Davut kendisini çevreleyen tehlikelerden kurtulmayı ister ve Tanrı’dan yardım ister ve “canımı kılıçtan, sevgilimi köpeğin gücünden kurtar” diye yakarıyor. Rose filmin sevgilisidir ve oğlu Peter’de kurtarıcısı.  Western dünyasının tüm erkek klişelerini ters yüz eden bu sıra dışı filmi Netflix’de izleyin.   Dr. Emin Yeginboy