Tunç Başkan’ın üç yılı

Pek kimsenin dönüp bakmadığı, Çeşme’nin, Urla’nın yanında adı bile duyulmayan Seferihisar’a başkan seçildiğinde çok dikkat çekmemişti. Sonra insanlar yavaş yavaş, “Yahu bu Seferihisar’da neler oluyor!” demeye başladı. 2009’da uluslararası Cittaslow unvanını elde eden Seferihisar, Türkiye’nin “Sakinşehir” başkenti olmuştu. (Şimdi de bütün İzmir’i dünyadaki ilk cittaslow büyük şehir yapmaya soyundu.) Bu kez gözler, bu sakin şehrin çalışkan belediye başkanına çevrilmeye başladı. Tunç Soyer, o alışılmış, kasaba eşrafından gelen belediye başkanlarına pek benzemiyordu. İzmir BAL ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu, İsviçre’de Uluslararası İlişkiler yüksek lisansı yapmış, AST (Ankara Sanat Tiyatrosu) eski oyuncularından, AB uzmanı, Expo Koordinatörü, Turizmci,  saymakla bitmeyen bir özgeçmiş ile bu göreve gelmişti. Şimdi bizim memlekette siyasette böyle yetişmiş, eğitimli insanlar azdır. Genelde okumuş yazmışlar hukukçu kökenlidir. Çünkü onlar her partiye lazımdır. Eskiden mühendislerin de bir kıymeti vardı, onlar da unutuldu. İşte böyle bir başlangıçla Seferihisar’ı hoplatan Tunç Başkan, iki dönem en yüksek oylarla başkanlık yaptıktan sonra, bu kez İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday oldu. Bu olurken de paraşütle inmedi. Her ilde iki seçim arası partisinin oyunu en çok yükselten ilçe belediye başkanları aday seçilmişti. Ve bu yöntem başarılı oldu. Tunç Başkan bizim siyasette iyi bilinen, parti içi ve dışı her tür engelli koşuyu atlatarak yüzde 58 oyla İzmir’in yeni başkanı oldu. Belli bir tavrı ve ilkeleri vardı. Öncelikle yerelden evrensele uzanan, insanı ve doğayı sahiplenme anlayışı dikkat çekiyordu. Bunu Seferihisar’da başlattı, küçük üreticiye dayalı tarım sektörüne elinden gelen desteği verdi, yereli öne çıkarıp, ulusal plana taşıdı. Bunları küçük bir bütçe ile yaparken iyi bir tanıtım uzmanı olarak, Tarkan’dan, Çağan Irmak’a kadar Türkiye’nin sevilen, saygın isimleri de destek oldu. İzmir Büyükşehir koltuğu zor bir makamdı. Bir kere, 4 buçuk milyon farklı insana ve dünyanın en güzel ve fakat, 50’lı yıllardan bu yana en kötü şehirleşmiş kentlerinden birisine başkanlık yapacaksınız. İkincisi, muhalefet partisinden olduğunuz için ve ülkedeki mutlaki başkanlık sistemi yüzünden, her türden baskı ve engellemeye, yandaş medyadan linç yemeye maruz kalacaksınız. Burada tabii en önemlisi de kaynak sorunu. Aziz Kocaoğlu döneminde İzmir’e bir verip 10 alan devlet/hükümet, Soyer döneminde bu farkı bir verip 40 almaya kadar çıkardı. Yani İzmir, 40 birim vergi veriyor, sadece 1 birim yatırım alıyor. ‘Borçlanayım’ desen orada da merkezi yönetime bağlısın, talebine tam 3 yıl sonra yanıt veriliyor. Onun ötesinde şu son üç yılda, pandemi, deprem ve ekonomik kriz, mahşerin üç atlısı gibi kol kola üstümüzde tepiniyor. Tüm bu şartlar altında dahi, Tunç Soyer’in 3 yıllık karnesi bana göre başarılı. Öncelikle İzmir’de alt yapı çalışmaları hızlandı ve artık sağanaklarda kent merkezlerinde sel, taşkın filan olmuyor. Metro ve genel olarak raylı sistemlerde büyük bir atılım var. Ulaşımı kökünden kolaylaştıracak Buca Metrosu, İzmir tarihinin en büyük yatırımı olarak yapılıyor. Tabii ki ona da engel çıkarılıyor, ama kısa bir gecikmeden başka bir sonuç vermeyecek. Fahrettin Altay’a kadar giden metro, eklenen 7 istasyon ile pek yakında Narlıdere’ye kadar gidecek. (Darısı Seferihisar’ın başına mı diyelim!) Çiğli tramvayına başlandı. Evka 3 – Bornova merkez arası mekik yapılacak. Bir ucu Selçuk’ta olan İzban, Bergama’ya kadar gidecek. Soyer, uygar bir şehrin ancak raylı ve pedallı sistemlerle oluşabileceğini biliyor. Ayrıca körfezi de kent ulaşım ağına eklemleyip, en ekonomik olan deniz ulaşımını artırıyor. İzdeniz’e alınan yeni vapurlarla ve bisikletlere yapılan büyük indirimlerle her geçen gün daha çok insan deniz yoluna yöneliyor. Mesela 2019’da bir milyon araba feribotla deniz yolunu tercih ederken, pandemiye rağmen 2021’de bu rakam bir milyon 379 bine çıktı. İzdeniz bu açıdan büyük başarıya imza atıyor. Tunç Başkan, İzmir’i Türkiye’nin en büyük olmasa da en gelişmiş kenti yapmak için hedefler koyuyor. Doğaya ve tarıma, Seferihisar’dan beri biriktirdiği ‘know-how’ıyla büyük önem veriyor. Belediye, üreticinin, kooperatiflerin yanında. AKP döneminde 20 yıldır işleri “Allah’a kalan” çiftçiyi yalnız bırakmıyorlar. Tunç Başkan’ın küçük üreticiye dayalı “Başka bir Tarım Mümkün” modeli, bugün Türkiye’nin önünde hazır bir tarımsal kalkınma programı oldu. Hele de şu tehlikeli iç ve dış konjonktürde, bırakın enflasyonu, kıtlık tehlikesi belirmişken, CHP’nin bu işe önem vermesi lazım. Tabii, eleştiri her zaman olacaktır. Haklı veya haksız. Hatta siyasette çamur boldur. Parası olan düdüğü öttürüyor. Hukuk silah olarak kullanılabiliyor. Devlet örgütü tamamıyla iktidarın emrinde. Ancak yine de Türkiye, her şeye rağmen Cumhuriyet ve demokrasinin tadını almış, bunu özümsemiş bir ülke. Sabır taşı çatlatır. İzmir, sanılanın aksine öyle kökten solcu bir şehir değil. Daha çok çağdaş, demokrat ve cumhuriyetçi kimliğiyle öne çıkıyor. Ankara’daki bazı arkadaşlarım, Tunç Başkan için, “O çok seçkin, entelektüel, aydın bir figür, Ankara veya İstanbul siyasetinde başarılı olamaz” yorumu yapmıştı. Bu yoruma katılmamakla birlikte, esasen bir iltifat olarak alınması lazım geldiğini düşünüyorum. İzmir’i Türkiye’de nadide bir şehir yapmak ve sonrasında tüm Türkiye’yi İzmir gibi aydın ve medeni bir yer yapmak. İşte Tunç Başkan’ın bana göre hedefi bu.