Yunanistan bizden daha çok “farkında”

Malum 9 Eylül 1922, İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun tarihidir. Aslında bu tarih çok önemlidir. Çünkü 9 Eylül’de sadece İzmir değil, tüm Türkiye düşman postallarından temizlenmiştir. İşte bu sene, o sene. Yani 1922-2022, tam bir asır olmuş. 10. yıllar, 50. yıllar önemlidir. 100. yıl ise en önemlisidir. Çünkü bir asır doldurulmuş ve hüküm iyice sabitleşmiştir. Peki biz Türkler, bunu yeterince anlayabiliyor muyuz? Buna ‘evet’ demek biraz zor. İzmir’in kurtuluşunun yüzüncü yılı şu aşamada sönük geçiyor. Hükümet ve devlette hareket yok. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bazı hazırlıkları var. Yüzüncü yıla ilişkin bir anı evi oluşturuldu. 9 Eylül’de kuşkusuz büyük bir etkinlik programı da yapılacak. Ancak bu tarihin önemini anlatmak için sadece bir gün yetmez. Bakınız Yunanistan, büyük yenilgisinin, yani “Küçük Asya Facia”sının 100. Yılına nasıl hazırlanmış. Bir kere, asla pişmanlık veya bir özür dileme durumu yok. Emperyalizme uşaklık edip ülkelerini nasıl bir belanın içine soktuklarını, o dönemki hükümetin bu bozgun sonrası idam edildiği filan pek hatırlatılmıyor. Ne diyorlar? Rum ve Yunan olarak niteledikleri güzel İzmir’lerinin nasıl ‘Türk barbarlar tarafından işgal edildiğini ve yakıldığını’ anlatan 6 filmle 2022’ye hazırlanıyorlar. Bunları tüm Batılı sinema salonlarında gözleri yaşlı biçimde sunacaklar! Bu filmlerden bir tanesinin adı; “Benim İzmirim”. Oyuncularından birisi de Türk bu arada, Burak Hakkı. Yunanlar “yavuz hırsız evsahibini bastırır” misali, Türkiye’de ne kadar zulme uğradıklarını, etnik temizliğe maruz kaldıklarını ileri sürüyorlar. Bu bilgileri, Dağarcık Türkiye’nin "İzmir'in kurtuluşunun 100. Yılında Emperyalizme karşı yeniden Ütopya" söyleşilerinin ilkinde konuşan ünlü Araştırmacı Yazar Yaşar Aksoy’dan aldım. Aksoy, İzmir ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili tam bir başvuru kaynağıdır.   Bu konular üzerine yazılmış, tümü belgeli 50 kitabı vardır. Yaşar Aksoy, der ki, “Yunanlar hala İzmir’i Türk ordusunun yaktığı ve etnik temizlik yaptığı yalanına sarılıyor. Oysa İzmir’i yakanlar, dönemin yabancı itfaiye müdürünün raporlarında da açıkça yer verdiği Ermeni teröristlerdir. Bunları yönlendiren ise Yunan 48. Yangın Tümeni’dir. O tümenin başındaki Albay Plastiras, kaçarken Uşak, Bursa, Eskişehir, Akhisar, Manisa, Salihli, Turgutlu, Aydın’ı yakıyor. Daha sonra 3 kere Yunan başbakanı oldu, Yunan faşizmini kuran ve ülkesini Almanya’ya teslim eden adamdır. En son kaçarken Çeşme’den savaş gemisine binip, kıyıdaki minareyi top atışıyla vuruyor. Plastiras’ın o tümendeki kurmay başkanı Yarbay Metaksas daha sonra Nazi ve faşist cunta lideri oluyor. 48. Tümenin yangın uzmanı yüzbaşısı Grivas ise daha sonra Yunanistan’da EOKA’yı kuran ve Kıbrıs’ta 1974 darbesini yapan Nikos Sampson’u yetiştiren Albay Grivas. O da 48. Yangın tümeninin ateşleyicisi.” Yani Batı Anadolu’yu yakan tüm Yunan subayları, daha sonra faşist cunta ve nazizmin emrine giriyor. İşin ilginci, 1917’de Selanik’teki Müslüman ve Yahudi mahallelerini de bu ekip etnik temizlik amaçlı olarak yaktı. Serde alışkanlık var tabii. İKİ HASAN TAHSİN Bir Hasan Tahsin var (Osman Nevres) ki. Hukuk-u Beşer gazetesinin sahibi ve yazarı. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalinde Pasaport’a çıkan Yunan askerine ilk kurşunu atan vatan kahramanı. Yani direnişi resmen başlatan adam. 1888 Selanik doğumlu. Atatürk’ün evine bir kaç sokak uzakta doğmuş ve o da aynı Şemsi Efendi mektebine gitmiş. Sorbon’da okurken milliyetçi ve sosyalist fikirlere sahip olmuş. Bir aydın olmasına rağmen, aksiyon adamı. İstihbaratçı ve gözü pek bir silahşor. Bükreş’te Balkan savaşını fiştekleyen iki İngiliz casusu Buxton kardeşleri vuran adam. Hasan Tahsin ve “Zito Venizelos” diye bağırmadı diye şehit edilen Süleyman Fethi beyler ile onlarca yurtseverin cesedi, 3 gün Konak meydanında öylece bırakılır. Yunan ordusu daha sonra Bahri Baba Parkı’nda bir toplu mezara gömer. Bir diğer Hasan Tahsin ise, 1912’de Selanik’i tek silah atmadan Yunan’a teslim eden 35 bin kişilik Türk ordusunun komutanı. Osmanlı Paşası Hasan Tahsin’in bugün Yunan Kara Kuvvetleri müzesinde mezarı var. Adam Selanik’i teslim etti diye özel mezar yapmışlar. Bizdeki bazı tarihçiler, Hasan Tahsin’e (asıl adı Osman Nevres) Selanik doğumlu Yahudi dönmesi diye çamur atarlar, ama bu hain Osmanlı Paşası’nı unuttururlar. Yunanistan unutmaz ve onu askeri müzesine yerleştirir. Tıpkı 24 Mart’ta Fransa’dan firkateyn/uçak alımı imza töreninin, Pire’de Balkan Savaşı ve İzmir işgalinin aktörü Averof zırhlısında yapılması gibi. Biz ise Hasan Tahsin’in mezarını bile bilmeyiz. Atina’daki 25 Mart askeri törenlerine bakın. Osmanlı’ya karşı 25 Mart 1821’de başlayan ayaklanma günü törenlerinde Atina üzerinde uçan jetler arasında Fransız ve Amerikan savaş uçakları da vardı. Son dönemde Yunanistan ve adalarında 30’a yakın Amerikan/NATO üssü kuruldu. Yunanistan, 1919’da İngiliz vekalet ordusu olarak Anadolu’ya çıkmıştı.   Bugün İngilizlerin yerinde ABD var. Bu son törenlerde ABD Başkanı Biden ve İngiltere Başbakanı Johnson, Atina’ya son derece sıcak mesajlar gönderdi. ABD uçak gemisi USS Eisenhower, halihazırda Girit Adası'ndaki Suda Limanı'nda demirli bulunuyor. Yunan hava kuvvetlerindeki Mirage pilotlarının 'Mehmetçik Avcısı' yazılı armaları Yunan basınında haber oldu. Biz Türklerin belki en zayıf tarafı hafızalarımız. Biz her şeyi çabuk unuturuz. Bu belki insan yaşamı için faydalı bir özellik, acıları, sıkıntıları unutmak iyidir. Ama bir ulus olarak bazı şeyler unutulmamalı. Yani demem o ki, İzmir’in kurtuluşunun 100. Yılı, dün ve bugün vatanımıza göz dikenlere inat, görkemli ve anlamlı bir biçimde kutlanmalı. Sadece 9 Eylül’de körfez üzerinde bir ışık gösterisi veya Türk yıldızların uçuşları ile sınırlı kalmamalı. Kalıcı bir şeyler yapılmalı, konferanslar, kitaplar, filmler hazırlanmalı. Emperyalizme karşı kazandığımız zafer, bir kez daha tüm dünyanın gözüne sokulmalı. Öyle ki, kimse bir daha aynı şeye niyetlenmemeli...