Tunç Başkan ve İzmir

İzmir enteresan bir şehirdir. Dünyanın en güzel yerinde, denize doğru kıvrılan, en güzel ikliminde, en güzel yemekleriyle insanı kendine çeken bir yer. Tarihi desen binlerce sene öncesine gider. Medeniyetler üst üste katman katman. Hititlerden, Farslara, İyonlardan Helenlere, Emir Timur’a, oradan Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan görkemli bir geçmiş. Zeytin ağaçlarının gölgesinde onca asır. Genç sayılabilecek Türkiye Cumhuriyeti için de çok önemlidir. Emperyalist işgalin başladığı ve bittiği yer. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla kurulan ülkemiz. Savaşlar kadar, ticaretin, kozmopolit toplumun, şefkatin, hoşgörünün ve demokrasinin de kalesi. Yakın tarihte iki kez yıkıma uğradı. Birincisi Yunan kaçarken (Ermeniler de şüphelidir) yaktığında, ikincisi ise 1950 Demokrat Parti dönemindeki hesapsız plansız kentleşmesiyle. Yine de Akdeniz’in en güzel liman kentlerinden biridir İzmir. Sanayi, ticaret, tarım, kültür ve turizmiyle Türkiye’nin üçüncü büyük ama yok sayılan kenti. AKP döneminde adeta cezalı bir şehir konumundaydı. Zamanında sırf demokratlığı yüzünden CHP’ye karşı Demokrat Parti’nin kalesi olan İzmir, AKP’ye karşı aynı sebepten direndi ve bu kez CHP’nin kalesi oldu. “Gavur” dendi, “ağlayan sümüklü çocuğa” benzetildi. Sanki düşmanın elinde olan, fethedilmesi gerekli bir kale gibi görüldü. Genel bütçeden az pay verildi. 10 birim vergi toplanırken, bir kaç birim yatırıma layık görüldü. Uluslararası adaylıklarda arkasında durulmadı. İş dünyası da iktidara göre konum aldı. Yatırım gelmedi, gelen gitti. Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na FETÖ kumpası bile kuruldu. Ankara ve İstanbul’a devletin güçlü eli uzanırken, İzmir’de metro inşaatı yapan müteahhitler ‘nedense’ hep sıkıntı yaşadı. İçişleri müfettişleri kamp kurdu. Yapılmak istenen işlere izin çıkmadı. Yerel yönetimin tasarrufunda olması gereken varlıklar için izinler verilmedi. Daha bir çok mesele. Hala da bunları fazlasıyla yaşıyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, CHP’li İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlarına göre daha dezavantajlı. Çünkü oralarda seçmen AKP’den devralınan yönetimlere çok daha fazla kredi tanıyor. İzmir’de ise öyle bir durum yok. O yüzden de İzmir’in ve Tunç Soyer’in vizyonu ulusal çapta pek yankı bulamıyor. Oysa Seferihisar’dan pek çok projeyle gelen Tunç Başkan, tarımda mesela İstanbul ve Ankara’ya örnek oldu. Hem Ekrem İmamoğlu, hem Mansur Yavaş, Tunç Başkan’ın “Başka bir Tarım Mümkün” başlığı altındaki üreticiyi destekleyen projelerini örnek aldı ve uyguladı. Cep telefonlarındaki harika ‘Bizizmir’ uygulamasını Hatay Belediyesi model aldı. Yine Kordon ve Karşıyaka’daki sosyal mesafe uygulaması çemberler İstanbul’da uygulandı. Esnaf-kamu işbirliği eseri 'EnTaksi İzmir, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından örnek gösterildi. Daha sonra faklı belediyeler gelip Entaksi’yi inceledi. Mavi Bayraklı plajlar, Citta Slowlar vesaire. Yüksek eğitimi, projeci çalışma tarzı ve uluslararası deneyimleriyle Tunç Başkan’ın vizyon farkı hissediliyor. ‘Vizyon’ deyince akıllarına Turgut Özal gelenler kızmasın ama gerçekten böyle bir şey var. Tabii bu sadece vizyon ile de olmuyor. Üslup da çok önemli. Cumhuriyet ve Atatürk ile sorunları olanları sevmeyen İzmirliler kendilerine tepeden bakan, otoriter, hep ‘ben ben’ diyen siyasetçilerden de hoşlanmazlar. Mesela o yüzden AKP, son iki aday seçiminde daha güler yüzlü, demokrat imajı olanları tercih etti. Binali Yıldırım ve Nihat Zeybekçi’den söz ediyorum. Ancak yine de olmadı. Tunç Başkan’ın seçilmesinde mütevazı, güleç yüzlü ve beyefendi kişiliğinin çok önemi vardı. Ama işi gerçekten de zor. Dediğim gibi, İzmirliler hoşgörülüdür ama eleştirmeyi de severler. Demokratik bir hak olarak görürler ki bence de bu doğru. İzmir belediyesi bütçesinin yüzde 42’sini yatırıma ayırıyor. O yüzden Tunç Başkan’ın başarılı kent altyapı çalışmaları son yağmurlarda sonuç verdi. Hiç bir gazete “rezalet, bu ne” manşeti atamadı. Belediye Başkanları kolay kolay alt yapıya girişmezler. Çünkü bu zahmetli ve maliyetli iştir. Oy getirisi yoktur. Altyapı sayılabilecek tek getirisi olan şey raylı sistemdir. Trafiği rahatlatır, eleştirileri azaltır. Bu iş de zordur, ha deyince olmuyor, Hatay metro hattını düşünün kaç senede bitti. Tunç Başkan’ın bir derdi de son dönemde CHP’li belediyelere artan hükümet baskıları. Yeni yıla girmeye bir kaç gün kala İzmir basını ile kahvaltıda bir araya gelen Soyer, bu saldırılardan çok şikayetçi. Sadece deprem, yangın, sel, kuraklık gibi doğal afetler, giderek şiddeti artan ekonomik kriz olsa belki bu kadar yorulmazdı. Siyasetten çok proje konuşmayı seven Tunç Soyer çok dertliydi: “Artık ötekileştirmeden kutuplaşmadan yoruldum. Bunun bir sonu, varacağı bir yer yok. Hep kötü yerler, artık oralara gitmek istemiyoruz. Bundan şikayet etmekten bıktım, şikayet etmek istemiyorum. Bunu düzeltmek için ne yapabilirim onun derdindeyim. Belki dili değiştirmekle başlayacak bir şey. Dilimize özen göstermek zorundayız. Birbirimizi incitecek, kıracak sözlerden uzaklaşmalıyız. Bu çok hassas bir şey. Güler yüzlü siyaset yapmaya çalışıyoruz. Hepimiz bu millet, memleket için iyi şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu siyasetin artık terk edilmesi lazım.” Tunç Başkan ekledi, “Yahu düşünebiliyor musunuz, ben güleç yüzlüyüm diye bana sırıtkan başkan dediler.” Gerçekten Türkiye’de siyasetin dili çok düşkünleşti. Seçmeni konsolide etmek için sürekli düşman ve öteki yaratan çizgi, en son ‘Beyaz Türkleri’ hedef alma noktasına geldi. Beyaz Türk denen saçmalığı zamanında Ufuk Güldemir ile Serdar Turgut uydurmuş, eşi Urla’da yaşayan Ertuğrul Özkök de Urla’yı “Beyaz Türkler’in Başkenti” olarak nitelemişti. Tabii bunlar biraz da mizahi olarak değerlendirilebilecek neoliberal gazeteci yorumlarıydı. Bu tür bir söylem iktidar ağzında farklı yönlere çekilebiliyor. “Dış güçlerle işbirliği yapan Beyaz Türkler” gibisinden. Hitler’in zamanında ‘dış güçler ve onların maşaları Yahudiler’ söylemini çağrıştırdığı için ürkütücü. Oysa İzmir, Türkiye’nin çağdaşlığa açılan kapısı. Akdeniz’in incisi. Mavi Vatan’a açılan en önemli denizci kentlerden. Deniz kültürünü içselleştirmiş, tarımla sanayiyi bilen. Kadınlar ve gençler için, tüm aydınlık insanlar için yaratıcı ve özgür bir merkez olmaya aday. Tüm engellere rağmen potansiyeli çok büyük. Bana Floransa, Venedik ve Milano’nun bir karışımı olabilir gibi geliyor. Gelecekte böyle bir şey olamaz mı? Bakın Tunç Başkan neler anlatıyor: “Bizim somut bir hedefimiz var. Bir iki yılda İzmir’in nüfusu kadar, 4 buçuk milyon turisti İzmir’de misafir etmek istiyoruz. Bunun için çok fazla çalışmamız var. Nisan’da Midilli seferlerini başlatıyoruz. 3 Mayıs’ta ilk kruvaziyer gemisi İzmir’e gelecek. Niyetimiz haftada 3 kruvaziyerin İzmir’e giriş yapması. Doğrudan İzmir’e uçuşlar için ciddi adımlar atıyoruz. Sağlık turizmiyle ilgili özellikle Rusya ile üç başlıkta çalışıyoruz; saç ekimi, göz ve diş. 2026 tematik (bahçe bitkileri) EXPO’sunu şehre kazandırdık, hedefimiz 2023’da asıl büyük EXPO. İzmir’de 2022’de Terra Madre var. Dünyanın en büyük gastronomi fuarı. Şunu da belirtelim kentin doğasına, doğal dokusuna, tarihine her daim ve her şartta sahip çıkacağız. ” Bir de sosyal mesele var. Ekonomik kriz çok ağır. İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1 Ocak 2022’den itibaren “Yoksullukla mücadele” kampanyası başlatıyor. Dayanışma zamanı, komşu açken tok yatılmaz, her şey dolar, avro değil. İzmirli bunu iyi bilir, gereğini yapacaktır. Kentsel dönüşümde ise sürpriz bir yeni model yolda. Tunç Başkan “bunun açıklanmasını 2022’ye bırakalım” dedi. Belki bu da diğerleri gibi tüm Türkiye’ye örnek olacak. Sonra sokak hayvanları meselesi var. Çok çetrefilli bir sorun. Ciğerparemiz canımız çocuklar bir tarafta, can dostlarımız diğer tarafta. Bunun için de şöyle bir (uzun vadeli) çözüm üretti Soyer: Kentteki 400 veteriner kliniğiyle anlaşma yapacaklar, bunları kedi köpeklerin kısırlaştırılmasında belediye bünyesine katacaklar. Hayvanseverler semtlerindeki veterinerlere başvurabilecek. Hasılı kelam... Havagazı Fabrikası’nda 2 saat süren toplantıda sayıları 100’ü bulan basın mensuplarına çok şeyler anlattı Tunç Başkan. Ben kendisini Seferihisar günlerinden beri tanıyan biri olarak elinden gelenin en iyisini yapacağına inanıyorum. Gazeteci olarak da fikri takibini yapmak görevimiz. Bu arada Egeli Gazete’de ilk yazımız da bu oldu. Hayırlı olsun. Yeni yıl tüm zorluklara ve karamsarlıklara rağmen umarım bizi tünelin ucundaki ışığa götürür. Şimdiden sağlıklı ve kutlu olsun.