Gıda güvenliğimiz tehlikede
Dünyada 2008’den beri süren ABD kaynaklı yapısal ekonomik kriz, ülkemizdeki kötü yönetim ile birleşince zaten beter bir duruma düştük.
Şimdi ise en büyük tehlike Ukrayna’ya düzenlenen Rusya Harekatı.
Buğdayı, ayçiçeği yağını, mısır ve daha pek çok tahılı Rusya ve Ukrayna’dan ithal ediyoruz.
Hem de 10 yıl önce biz onlara satarken, kötü tarım politikaları sonucu bugün büyük ölçeklerde satın alıyoruz.
Dünyada pandemi sonrası zaten bir tedarik zinciri krizi yaşanırken, bir de bu savaş, bir zamanlar öğrenciyken heyecanla kutladığımız ‘Yerli Malı’ haftalarının değerini bize acı bir şekilde öğretiyor ve öğretecek.
Dün marketlerde görülen yağ kavgaları, yarın yokluk ve karaborsa manzaralarına dönüşebilir.
O yüzden hükümetin Rusya’ya karşı tarafsız kalma tutumu çok doğru ve şimdi de Antalya’da iki ülke dışişleri bakanının buluşacak olması çok yerinde bir diplomatik hamledir.
Ama bu krizi tamamen çözmez.
Tarım üreticisi her geçen gün artan devasa maliyetler karşısında üretimden çekilme noktasında.
Sütü maliyetinin altında satan, zeytinyağını değerinin altında piyasaya veren üretici yarın üretmeyecek veya ürettiğini kendine saklayacaktır.
Bugün Türkiye’de köyde yaşayan nüfusun genel nüfusa oranı yüzde 6.8.
Evet yanılmadınız yüzde altı nokta sekiz.
Bu yüzde 6 nokta sekiz de yem, mazot, gübre, elektrik faturaları karşısında artık üretmekten vazgeçiyor.
Bugün 2 Trakya kadar ekilebilir tarım arazisi ekilmiyor!
2 Trakya yani 3,6 milyon hektar tarım arazisi boş duruyor. Türkiye’nin toplamı 25 milyon.
Hükümet ithalatla çiftçiyi sözde terbiye edeceğim derken, silah geri tepti ve tüm Türkiye vuruldu.
Türkiye bugün gıdayı pahalıya tüketiyor, yarın ise bulamayacak bir noktaya doğru sürükleniyor.
Tarım ve gıdada ithalat şampiyonu Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli gitti, yerine ziraat mühendisi Vahit Kirişçi geldi ama genel politikalarda bir değişim olacağına dair bir işaret yok.
Muhalefet cephesinde ise son açıklanan (federatif 1921 anayasası?!!) ortak metinde tarım sektörünü aradım taradım, ancak “çevre hakları ve sürdürülebilirlik” başlığı altında şu paragrafı bulabildim:
“Devlet, toplum sağlığının korunması ve refahının sağlanması amacıyla içme suyu kaynaklarını, tarım alanlarını, ormanları ve hayvanları korumakla; hava ve deniz kirliliği ile çölleşme başta olmak üzere diğer bölgesel iklim krizlerine karşı mücadele etmekle ve düzenli kentleşmeyi sağlamakla yükümlü kılınacaktır.”
Sayın baylar, bir iklim krizi yaşıyor olabiliriz ama doyuracak 85 milyon boğaz var bu ülkede ve acil gıda güvenliği tedbirleri alınması şart.
Çiftçinin üretmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı. En önce AKP yönetiminin vermedği çiftçinin hakkı olan 50 milyar lira (ülke GSMH’nın yüzde biri olması gerekiyor. Yani 78.8 milyar TL. Oysa 2022 bütçesindeki rakam 29 milyar TL) verilmeli.
Altından da elmastan da kıymetli bereketli zeytin ağaçlarına dokunmamalı.
Şehirde çöp karıştıran, işsiz aylak yığınlara katılan eski köylü nüfus bir an önce evine dönmeli, hatta yanına şehirlileri de alıp üretime başlamalı.
Bunun için de girdiler devlet tarafından sübvanse edilmeli, ithalat pey der pey yasaklanmalı ve yeniden kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olunmalı.
Bugün bir ekonomist televizyonda aynen şunları diyordu: “Bu gidişat çok kötü, herkes un yağ stoklasın şimdiden, ekmek fiyatları yeni parti buğdaylarla 3 liradan 7 liraya çıkar”.
6’lı ittifakın, CHP’nin tarım programını bırakın İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer yazsın.
Formül belli; “Başka bir Tarım Mümkün”.
Mera korumasından tut, üretici kooperatiflerine, kuraklığa dayanıklı yerel ürünlerden, atalık tohumlara, kamusal et ve süt üretiminden, alternatif susuz yem bitkilerine değin her şey var orada.
Yoksulluk ve kuraklıkla, yerel ve planlı mücadele kısacası.
Bu artık, öyle sosyetik organik hobi faaliyeti filan değil, bizi kapıda bekleyen açlığa karşı, alınması şart, acil tedbirler paketi.