Dağlarında çiçekler açar

“Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak’ın ayağı.  Nureddin dedi ki: ‘Teselyalı Çoban Mihail,’  Nureddin dedi ki: ‘Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni…’  Sonra. Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir’e doğru yürürken serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları her seferkinden kocamandılar. Ve bu postallar daha bir hayli zaman üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler.  Sonra. Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken kederinden yüzlerini toprağa döndüler.  Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı, Kan içindeydi yüzü gözü. Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala. Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı ardarda çakan aydınlık bir bütündü.  Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: ‘Dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.  Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.  Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.  Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim…’  Sonra. Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, Ümitten ağlıya ağlıya, Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya, Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.” Nazım Usta, 9 Eylül 1922’deki manzarayı daha nasıl içten, nasıl bu kadar güzel anlatabilirdi ki... 15 Ocak’ta 120. doğum gününü kutlayacağımız Nazım Hikmet Ran’ın “Kuvayı Milliye Destanı”, bence şimdiye kadar yazılmış Odissea ve Şahname de dahil tüm destanlardan daha epik, daha liriktir. Her okuduğumda gözlerim sulanır, içim titrer. Fakru zaruret içindeki bir milletin, o en zor zamanlarında, kuru toprağa ellerini basarak ve yedi düvele meydan okuyarak kalkıştığı o “Kutsal İsyan”ın hikayesi, ancak bu kadar güzel anlatılırdı. Bu sene 2023’ten bir önceki sene. Yani Cumhuriyeti’mizin 100. yılını kutlamamıza bir yıl var. Cumhuriyetimiz birinci asrına, özellikle son 20 yılda biraz yaralı ve bitkin durumda yaklaşsa da, özünde, içerlerinde bir yerlerde o gençlik DNA’sını yine de taşıyor. Bu DNA’nın en çok hayat bulduğu yerlerden biri de İzmir’dir. İzmir’e bazıları kozmopolit liman geçmişi yüzünden gavur mavur diye hakaret etse de İzmir, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda en kritik rolü oynamış şehirdir. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Efsun alaylarınca işgali ile başlayan Kurtuluş Savaşımız, 9 Eylül 1922’de İngiliz maşası Yunan ordusunun İzmir’den denize dökülmesiyle sona ermiştir. Ve İzmir bu yıl kurtuluşunun, daha doğrusu Kurtuluş Savaşı’nın bitişinin 100. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Tunç Başkan, 9 Eylül 2022 için büyük projeleri olduğunu çıtlattı. İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun yüzüncü yılında çok önemli etkinlikler planlanıyor. Sokaklarda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “İzmir’in yeni yüzyılı başlıyor” afişlerini görüyoruz. Sadece düşman işgalinden kurtulması değil, İzmir’in padişahlıktan sonra bir cumhuriyet şehri olmasının yüzüncü yılı vurgulanıyor. Gerçekten de bugün İzmir, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Atatürk’ün kodlarına en çok sahip çıkan, insanlarının bu konuda en bilinçli olduğu, en demokrat, en laik, en ulusalcı, en hoşgörülü ve en ilerici şehir konumunda ülkemizde. Keşke İzmir gibi tüm kentlerimiz de aynı kararlılık ve direnci paylaşsalardı. Neyse biz kutlamalara dönelim. 9 Eylül’e daha 9 ay var, etkinlikler için detay henüz yok. Ama önemli düşünceler var. Benim de kendimce bazı önerilerim olacak İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne. Başta uzun bir alıntı yaptığım Nazım Hikmet Ran’ın “Kuvayı Milliye Destanı” yeni kurulan İzmir Şehir Tiyatrosunca sahnelenmeli ve belki de destan bir belgesel veya sinema filmi haline getirilmeli. Tüm İzmirlilerin seyretmesi, dinlemesi, özümsemesi sağlanmalı. Tüm Türkiye’nin diline, çağdaş Türkiye ve Kemalizm için bir sembol gibi pelesenk olan “İzmir Marşı” da unutulmamalı. İzmir Marşı mesela görsel teknik desteklerle tüm İzmirlilerce toplu olarak seslendirilmeli. 9 Eylül 2022’de dağlarında çiçekler açmalı güzel İzmir’in. Öksüz yavrular bağırlara basılmalı, şehitler yeniden defterlere yazılmalı. Tüm Kurtuluş Savaşı şehitleri ve elbette Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk bir kez daha anılmalı. Bu arada Atatürk’ün İzmir Konak nüfusuna kayıtlı olduğu haberi de TRT bürosunda ilk yaptığım haberlerdendi. Atatürk’ün gerçek bir İzmirli olduğu, İzmir’i ne kadar sevdiği ve İzmir’den evlendiği, kıymetli annesini İzmir’e yerleştirdiği anlatılmalı. İzmirliler Atatürk’ü, Atatürk İzmirlileri çok sever. O yüzden mesela Menemen’de yaşanan gerici ayaklanma onu iki kat daha üzmüştür. Belki yapanlar da İzmir Menemen’i onun için seçmişti. İzmir’e gavur damgası vurmak için. Son günlerde icraatları giderek hızlanan Başkan Tunç Soyer’in İzmir vizyonu, bu Ege’nin incisini yeniden Akdeniz’in en önemli kentlerinden biri yapmak. Bunun için var gücüyle çalışıyor. Yerelden evrensele şiarıyla; tarıma, sanayiye, doğaya ve kültüre, İzmirlilerin hepsine hitap ediyor. İşi kuşkusuz zor. Siyaset ve ekonomi karman çorman çirkef havuzu, her türlü sistem hata veriyor, Cumhuriyet değerleri günden güne aşındırılıyor. Bu ahval ve şerait içinde dahi İzmir’den Türkiye ve hatta dünyaya bir örnek oluşturmaya çalışıyor. 9 Eylül 2022 bunun için çok önemli bir fırsat. İzmir’in yeni yüzyılı umarız Türkiye’nin yeni yüzyılı olur! “Ve biz de burda bitirdik destanımızı. Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, Türk halkı bağışlasın bizi, onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar, korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, kitabımızda yalnız onların maceraları vardır…”   Dipnot: 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü (çalışan lafına sinir oluyorum. Bir kez gazeteci her daim gazetecidir) ile 10 Ocak Ziraat Mühendisleri Günü kutlu olsun. Her iki kesim de çalışacak iş bulamıyorlar bu günlerde. Oysa her iki meslek grubuna da çok ihtiyaç var. Namuslu ve haysiyetli olanlarına elbette.