Ağustos’ta İzmir bir başka güzeldi, ya şimdi?

Bir şehri yaşanır kılan değerlerden biri de kuşaklar boyunca süregelen geleneklere sahip çıkma tavrıdır. Çünkü yıllarca emek emek örülen o geleneksel süreç  kente anlam katar,  değer katar... İzmir Enternasyonal Fuarı da, Ege’nin İncisi için öyleydi... Her ağustos ayı iple çekilirdi, sadece İzmirli için değil, Türkiye’nin dört bir yanında yaşayanlar için de... Çünkü yıllar boyu, her ağustos ayının 20’sinde kapılarını açan İzmir Fuarı, bir ay boyunca insanlarına bir şölen sunardı. Müzikten kültüre, eğlenceden ekonomiye her alanda İzmir’e kazandıran, İzmirlinin kazandığı bir süreçti bu bir aylık süre... İşte onun için, okulların açıldığı günlere denk gelen ve sadece 10 güne sığdırılan İzmir Enternasyonal Fuarı, o alıştığımız, bizlere yaşama sevinci veren fuar tadını vermiyor artık... Hatırlatayım mı o günleri birkaç satır... *** 1970’li yıllar sözünü ettiğim… Türkiye’nin en ağır siyasi ve toplumsal krizini yaşadığı yıllar… Henüz o yıllarda büyüme çaebasında olan bir çocuk için İzmir Enternasyonal Fuarı, bir moraldi, özgürlüğe bir kaçıştı. İzmir Enternasyonal Fuarı, çocukluk yıllarımdan beri, benim için bir “sevinç kaynağı”ydı, bir “tatlı huzur”du, sadece benim değil kendini İzmirli hisseden herkesin… 20 Ağustos-20 Eylül tarihlerinde gerçekleşen fuar günleri, biz çocuklar için bayramdan farksızdı… Büyük bir heyecanla 26 Ağustos Fuar kapısının yolunu tutardık. Genelde Karşıyaka’dan gelenler bu kapıyı kullanırdı. Girer girmez de müthiş bir coşku… Mini tren büyük bir keyifti bizim için… Fuar alanını dört dönen trenle fuarı ezberlerdik o akşam… Tren minik de olsa bizim için çok büyüktü; özgürlüktü, keşif yapma imkanıydı, çok geniş bir alana sahip olan fuarı, yorulmadan gezme fırsatı tanırdı bize… Fuarda benim için üç olgu vazgeçilmezdi. Bir kadın figürünün süslediği kaskatlı havuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün, dava arkadaşı İsmet İnönü ile sohbet ettiği heykel ve de paraşüt kulesi… *** Fuar, Anadolu insanının da buluşma merkeziydi… Birçok işadamının yanı sıra Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen vatandaşların çevrelerine hava attıkları bir cazibe alanıydı. Denizli, Manisa, Uşak, Aydın, Muğla, Ankara ve hatta İstanbul’dan gelen konuklarla İzmir, nüfusunun her akşam ikiye katlandığı olağanüstü geceler yaşardı. Fuarın ticari olmasının yanı sıra kültürel yönü de vardı. Özellikle 1960’lı,1970’li yıllarda gazinolar pek çok sanatçının ün kazandığı ya da şöhretini artırdığı platformdu. O zaman böyle televizyon, video klip yok… Sanatçının, şarkıcının tek reytingi fuardı… Bu yüzden ulusal basın fuara akardı, yerel basın ise hakimiyetini sürdürmek için, ulusal gazetelerle müthiş bir rekabet içine girerdi. Gazino ilanlarını kapma yarışı inanılmazdı. Zeki Müren’i, Müzeyyen Senar’ı, Emel Sayın’ı, Bülent Ersoy’u, Ferdi Özbeğen’i sahnede izlemek, onların arasında yaşanan rekabeti gazetelerden takip etmek, bir sanat serüveniydi… Tiyatronun duayen isimleri Nejat Uygur’u, Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın, ilk oyunlarını sahnede izlemek bir başka keyifti. Ya ülke pavyonları merakı… İnanılmazdı işte bu… Fuarı gezmeye gelen insanlar, oluk oluk ülke pavyonlarını ziyaret ediyordu. Maksat gezmek olsun… Her sene 40-50 dolayında ülke, son teknolojik gelişmeleriyle fuara katılır, ürünlerini tanıtır, çalışmalarıyla gövde gösterisi yapardı. En çok ilgi gören de, o yıllarda uzay çalışmalarıyla ön plana çıkan ABD ve SSCB’ydi. Pavyon ziyaretleri sonucu fuar ziyaretçilerinin ellerinde tomarla broşür olurdu, hatta bu bir yarış gibiydi.. Ve lunapark… Her çocuğun düşlerini süsleyen eğlence kültürü… 1960’lı, 1970’li yıllarda da birbirinden cazip oyuncaklar vardı lunaparkta… O günden bugüne taşınanlar; dönme dolaplar, çarpışan arabalar, atlıkarıncalar, uçaklar, korku tüneli çok keyifli, heyecanlı dakikalar sunuyordu çocuk ziyaretçilere… Lunapark hala var ama aynı heyecan yaşanır mı, bence hayır... *** Şimdi bana diyeceksiniz ki, “zaman değişti, anlayış farklı, hayata bakış farklı... O döneme geri dönmek imkansız... Şimdi gençler, senin yaşadığın heyecanı yaşar mı fuarda sence, ellerinde cep telefonları”.. Biliyorum, anlıyorum, hak veriyorum. Ama şunu da yüreğime kabul ettiremiyorum. Ağustos ayında ölü bir İzmir’i, bu şehrin insanı olarak içime sindiremiyorum. Hele, giderek içinden çıkılmaz hale gelen geçim zorluğu yaşayan ve tatile bile gidemeyen insanlarımıza, bir nebze olsun mutlu etme imkanı varken... İzmir Büyükşehir Belediyesi eski fuar günlerini anımsatan bir projeyle, bu çaresizliğe bir son verir düşüncesindeyim. Zira... Her ağustos ayında İzmir cıvıl cıvıldı, bir başka güzeldi, Türkiye’nin merkeziydi. şimdi tanıyamıyorum.
Hürol DAĞDELEN [email protected]