Strabon'un İzinde: Kurtuluşun şehri Samsun

NAMIK BUDAK

Kaldığımız yerden devam… Her zamanki gibi daha saat onu bulmadan sabah erkenden yola koyuluyoruz. Yönümüz Samsun. Bugün 19 Mayıs, Samsun'dayız. Strabon Kapadokya’dan sonra buradan bahsediyor kitabında.

Havza, Kavak üzerinden Samsun'a doğru inerken sağımızda solumuzda deli yeşillikler bizi mest ediyor. Tam mevsiminde yollardayız, bunu bir kez daha anladık.

Samsun’un doğu girişinde Bandırma Vapuru’nu ziyaret ediyoruz. Etrafta bir kalabalık, bir coşku, müzik, bando… Tam bir bayram! Kurtuluşun ilk adımının atıldığı yer ve gündeyiz. Ne mutluluk!.. Sırada Arkeoloji Müzesi var, Arkeoloji Müzesi maalesef kapalı. Güvenlik görevlisinden öğrendiğimiz kadarıyla yeni bir müze açılıyormuş, oraya taşınacakmış. Bizler de Sahilde biraz turladıktan sonra şehir merkezinde bir yerde oturup birer kahve yudumlamayı tercih ediyoruz.

Kahve içtiğimiz yeri biraz anlatmak istiyorum: Yeni bir alışveriş merkezi değil, şehrin göbeğinde Tütün Fabrikası, tütün depolarının olduğu yer, restore edilerek alışveriş merkezine dönüştürülmüş.  Çok da iyi olmuş, güzel proje. Aslında uygun şekliyle (üretim değil, tüketimle (!) hizmet veriyor.

Buradan ayrılıp Kent Müzesi yolunda tutuyoruz. Müzenin girişi çok etkileyici. Bir tarih yolu, kurdele şekli ile geçmişten, 30 bin yıl öncesinden günümüze kadar uzatılmış. Güzel düşünülmüş. Samsun hakkında bilgileniyoruz. Burada da karşımıza mübadiller çıkıyor. İki oda açılmış onlara. Güzel görsellerle açıklanmış suyun iki yanındaki zorunlu göç.

 

Samsun'un demografik bilgilerini, (1.275.000 kentsel nüfus, 81.000  kırsal nüfus) yakın geçmişini, kısa tarihini öğreniyoruz. Tabii ki en önemli kısmı 19 Mayıs. Kurtuluş meşalesinin yakıldığı gün. Tütün limanına gidiyoruz ardından, burada atamızın Vapur'dan karaya çıkışının canlandırıldığı heykelleri görüp duygulanıyoruz.

Tekrar aracımızdayız. Yönümüz Amazon Köyü; ancak bugün bayram diye kapalı, tuhaf. Amazon Anıtını görüyoruz devasa. Bilgileniyoruz: Amazon kadınları, hürriyetlerine, onurlarına düşkün, cesur yürekli, savaşçı ruhlu… Kurtuluş Savaşı'ndaki kadınlarımız da öyle değil mi? Sırtlarında bebekleriyle cephane taşıyan, canı pahasına…

Merkezde son olarak Amisos Tepesine çıkıyoruz, küçük bir teleferikle. Keyifli bir yolculuk, birkaç dakika içerisinde varıyoruz. Tepede iki Höyük var. Onların altındaki mezar girişler kazılmış, ziyaretçilere sergileniyor, görüyoruz. Yukarılardan birkaç fotoğraf çekiyoruz, Samsun ayaklarımızın altında… Dönüşümüzü, kalabalık olduğu, teleferikte sıra olduğu için patikadan yaya yapıyoruz.  Çok da zaman almıyor. Üç beş dakikalık bir yol.

Düldülümüz (aracımız, Red Kid’ın atı değil, Hz. Ali’ninki) bizi bekliyor. Bu kez yön güzergâhımız üzerindeki Bafra Kuş Cenneti. Varıyoruz, araç girişi yasak. Park ediyoruz orada. Gözlem yapma fırsatı buluyoruz. Güzel bir yer delta. Minik göllerin arasında adacıklar, kamış ormanları, sevimli patikalarla örülmüş. Otlayan mandalar da dikkatimizi çekiyor. Zaman olmalı, bol bol gezilmeli. İçinden araçla geçip devam edemiyoruz: Yasak! Aynı yoldan geri dönüp Bafra'ya uğruyoruz.

Buraya kadar gelmişken Bafra pidesi yemezsek olmazdı.

Şimdi Hedef Ayancık Öğretmenevi. Yolu tutuyoruz. Dağlık bir yoldan, sisler içerisinde, maceralı bir yolculuktan sonra işte odamızdayız.

Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur. St. Agustine