Deprem bölgesinde tarımın geleceği

Türkiye ardı ardına gelen iki büyük depremle sarsıldı. Önce 7,7 ardından 7,6 büyüklüğündeki depremler güneyimiz ve doğumuzdaki on bir ilde kırk binden fazla insanın yaşamına mal oldu. Yüz binin üzerinde de yaralı var. Binlerce ev yıkıldı, on binlercesi de kullanılamaz durumda. Depremde yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, yakınlarını yitirenlere sabırlar diliyorum. Türkiye dayanışma kültürü ile kısa sürede bu işin üstesinden gelecektir. Depremde ahırlar da çöktü… Depremin acısı taze olduğu için bizler şu anda doğal olarak sadece can kayıplarından söz ediyoruz. Halbuki depremde sadece insanlar hayatlarını kaybetmediler, hayvanlar da telef oldular. Sokak hayvanları ve ev hayvanlarının yanı sıra sığırlar, koyunlar, keçiler, tavuklar da çöken ahırların, ağılların ve kümeslerin altında kaldılar. Yine köylülerin kullandıkları traktörler ile tarın alet ve ekipmanları da dam, depo çöküntülerin altında kalarak kullanılmaz hale geldiler. Bunların yanı sıra depolarda, damlarda satılmayı bekleyen binlerce ton ürün kayıpları da meydana geldi. Acılar paylaşılarak hafifletildiğinde bu konular da gündeme gelecek ve insan kayıplarının yanı sıra hayvan ve ekipman kayıplarının boyutları ortaya çıkacak. Velhasıl büyük deprem her anlamda ülkeyi vurdu. Tarlalar; gözde rant alanları… Depremden önce tarım toprakları inşaat sektörünün göz diktikleri alanlar olarak çok gözdelerdi. Türkiye’nin dört bir yanında, tarım toprakları üzerine vahşice kurulmak istenen sanayi sitelerine, ev inşaatlarına maden ve taşocaklarına, jeotermal santrallere karşı köylülerin-çevrecilerin mücadeleleri bulunuyor. Medya yürütmeyi durdurma kararları üzerine sevinen köylülerin haberleri ile dolu. Tarım toprakları ile depremlerin verdikleri zararlar arasında doğru bir ilişki bulunuyor. Tarım yapılan topraklar, özellikle ovalar, yumuşak zemine sahip oldukları için inşaata uygun değiller. Neden tercih ediliyorlar? Her şeye rağmen neden tercih ediliyorlar? Çünkü bunlar hem yerleşim yerlerine yakınlar, hem de büyük alanlara sahipler. Bir de düz oldukları için hafriyat, yollara yakın oldukları için de taşıma masrafları az. Ancak deprem sonrasında ve normal yaşamda insanların gıdaya, suya gereksinimleri bulunuyor. Bu gereksinimler de bu alanlardan karşılanıyor. Gelecekte bu tür doğal yollardan ve iklim krizinden kaynaklanan felaketlerin daha da artacağı düşünüldüğünde, hükümetler bir tercihte bulunmak zorundalar. Ya tarım topraklarını koruyarak insanları daha küçük ama daha sağlam evlerde yaşatacaklar ya da bunları ranta kurban ederek daha büyük, daha gösterişli evlerden ölülerin çıkmasına vesile olacaklar. Deprem bölgesinde ne yapılmalı? Dönelim konumuza. Deprem bölgesinde tarıma ve hayvancılığa elverişli araziler bulunuyor. Köylerde çiftçilik yapanların yakınlarını ve yukarıda da zikrettiğim gibi hayvanlarını, aletlerini, traktörlerini kaybettikleri, bazılarının da bölgeyi-tarlalarını-bahçelerini-ahırlarını-hayvanlarını terk ederek başka yerlere gittikleri düşünüldüğünde, depremzede çiftçileri yeniden tarıma yönlendirmek çok zor ve bu da anlaşılabilir bir durum olacak. Acılar dindirildikten sonra yapılacak ilk işlerden birisi de devletin çiftçileri ilçe bazlı kooperatifler şeklinde örgütlemesi için gereken çabayı göstermesi. Bölgede kooperatifçilik bir devlet politikası olmalı. Ne olursa olun bu başarılmalı ve sonrasında da bu model tüm Türkiye’ye uygulanmalı. Kooperatifler üzerinden devlet önce çiftçilerin zararlarını karşılamalı sonra da robotik tarıma geçmek için gerekli teşvikleri vermeli. Gençleri de tarıma çekmenin tek yolu da bu. Yani gençler sulama, gübreleme, ilaçlama, yemleme işlerini bilgisayar ya da telefon ekranlarından yapabilmeliler. Hiç olmazsa bu şekilde köylerde yaşayanların acılarına ortak olunabilir. Bu ortaklık aynı zamanda ülkenin gıda egemenliğini de kaybetmesinin önüne geçebilir. Velhasıl önerileri uygulamak sizden, istenirse yerine getirmek de bizden…