Hayırlı Pazartesiler

Pazartesi Penceresi’nde bu kez başlıktaki ifadeyle selamlıyoruz sizleri. Neden olmasın böyle bir selamlama. Birkaç yıla kalmaz “Hayaldi, gerçek oldu, deriz.”

Böyle bir çıkarıma nereden mi varıyoruz, geçmişten, deneyimlerden, yaşadıklarımızdan…

Hiç kimsenin reddedemeyeceği bir saptamayla başlayalım o halde: Muhafazakârlaşıyoruz!

Var mı itirazı olan? Olamaz zaten. 1950’lerden bu yana, ama özellikle son yirmi yıldır artan bir ivme ile muhafazakârlaşıyoruz. Din, sosyal yaşama iyice girdi, çöldeki devenin çadıra girmesi misali. İşte son örnek: Bu haftaki Cuma hutbesinde çalışma saatlerinin Cuma ibadeti saatlerine göre düzenlenmesi fetvası.

Aklımıza geliveren süreç kronolojisini sıralamadan önce, başörtülü hakim ve savcılarımızın da başörtüleriyle görev yaptıklarının altını çizelim.

Hayali bir diyalog oluşturalım bu hakim ve savcı bacılarımızla:

-Neden başörtüsü takıyorsunuz?

-Dini inancım gereği.

-İnancın bir kadın olarak senin tanıklığını bile kabul etmiyor, miras hakkını tanımıyor, ne diyorsun?

- …

Demokrasi araç mı, amaç mı’yı bir kenara bırakıp gelelim kronolojiye. Çok emin değilim, tarihte biri önce diğeri sonra gelmişin çok önemi yok, sadece sıralıyoruz, bilginize:

Ø  Çok partili hayat başladı.

Ø  Köy enstitüleri kapandı.

Ø  İmam Hatip okulları açıldı.

Ø  İlk Anadolu İmam Hatip Lisesi açıldı.

Ø  Kız çocukları İmam Hatip okullarına gitmeye başladı. (Kadından imam(!) Olsundu, dinimiz öğrenilecekti.)

Ø  Parti mitinglerinde elde kutsal kitap, oy istendi, devşirilmeye devam ediyor.

Ø  Asrın liderimiz(!)  peygamber gibi gösterildi, ona dokumak ibadet sayıldı. (İslâm’ın mı, imanın mı şartlarından olduğu belirtilmedi, bekliyoruz.)

Ø  4+4+4 ve sonrasında ilk bağımsız İmam Hatip Ortaokulları açıldı.

Ø  İmam Hatip İlkokulları, Anaokulları… (Yükleniyor…)

Ø  Başörtü yaygınlaştı. Türban beş yaşındaki çocuklara da takıldı. (Burka yükleniyor…) İnanç gereği ne kadar örtünürsen o kadar iç huzuru, mutluluk.

Ø  Öğretmen Evleri, Belediyelerin Sosyal Tesisleri, Polis Evlerinde alkol servisi yasaklandı. Jandarma Sosyal Tesisleri de yasakladı, Ordu Evleri direniyor, şimdilik.

Ø  Andımız kaldırıldı; “günaydın, iyi günler, iyi akşamlar”, “hayırlı sabahlar, hayırlı günler, hayırlı akşamlar”’a evrildi.

Ø  15 Temmuz oldu, günde, gecede bilmem kaç kez sela okundu, minarelerden.

Ø  Allah’ım, “Rabbim” e dönüştü, Artık birilerini “Rabbimize havale” eder olduk, Allah’a değil.

Ø  Perşembe akşamları cumayı müjdeleyen selalar okunmaya başlandı. Yani artık “perşembenin gelişi çarşambadan” belli olmuyordu, cumanın gelişi perşembe selasından belliydi. Bu da böyle bilineydi!

Ø  Ezan ve sela sesleri yükseldi de yükseldi. Bilim, belli bir seviyeden (desibel) yüksek seslerin kişileri olumsuz etkilediğini söylüyordu, ama olsundu. (ezan mı sussundu, bayrak mı insindi, erkek erkekle mi evlensindi.)

Ø  “Hayırlı cumalar!” diye watsapp mesajları başladı. (Bu mesajları atanlardan vergi alınsın diyen aklı evveller de çıktı.)

Ø  Unuttum, aralarda bir yerlerde dini bayramlar için “iyi bayramlar, mutlu bayramlar”, “Cenab-ı Haktan hayırlı, mübarek bayramlara…” dönüşmüştü.

Ø  İyi işler, zaten hayırlı işlere çoktan geçmişti.

Kronolojide buraya kadar diyecek bir şey yok. Ne var bunda, “HAYIRLI” dinimizde var; hayır ve şer Allah’tan gelir. Tevekkül var, teslimiyetçilik var. İnsanların bu durumda çok da mutlu olduğu bir realite. Biliyorum, nereden mi? Ablamdan. Ezan sesini huşu içinde dinliyor; ses, keşke biraz daha yüksek olsa derdinde…

Her şey gibi bunun da “azı karar, çoğu zarar” diyebilecek miyiz? Ya mahalle baskısı? Ya da ne kadar çok “hayırlı”, o kadar çok mutluluk mu? Örtündükçe daha çok örtünüp, yüksek sesle ezan dinledikçe daha da yüksek ses mi talep edeceğiz?

Hayırlısı be gülüm!

Yöneticilerimiz bizleri din’le uyutmaz, bir iki hadis, “Bakara makarayla” kötü yönetimlerini örtmez, fakirleştiğimizin derinleştiği bu günlerde “Cambaza bak, cambaza!”, demezler değil mi? Yok canım! Öyle ya, neden yapsınlar bunu, hepsi alnı secdeye değen insanlar. Tevekkül… Hayırlısı…

**

Ne zaman adam oluruz…

Okuduğumuz zaman... Muazzez İlmiye Çığ’ı, Yuval Noah Harari’yi okumaya karar verdiğimiz zaman. Dinlerin kökenini, tarihi, çok tanrılığı, tek tanrılığı, geleceğini öğrenmeye karar verdiğimiz zaman…

------------------------------

07.08.2023

Namık BUDAK

[email protected]