Arkadaş

Çocukluğumuz ya da ilk gençliğimizin tozlu raflarından Melike Demirağ’ın “Arkadaş” şarkısını indiriyoruz, biz yaştakiler mutlaka bilir: “Dolduramaz boşluğunu ne ana ne kardaş / Bu en güzel, en sıcak duygudur arkadaş.” O zamanlarda her şey gibi müzik de angajeydi. Siyasi olmasından mıdır, nedendir, bilmiyorum; hep sıcak gelmiştir bu dizeler, melodi ve o buğulu ses… Güzel duygularla hatırlıyorum, yüzümde tebessüm; dudaklarım mutluluktan fiyonk.

Çok bilimselliğe girmeden kelimenin etimolojisini sıkıştıralım araya. Birbirini kollayan, birbirine arka çıkan, destek olan, sevgi ve anlayış gösteren kimselere denir arkadaş. Kendimizi, güvenliğimizi teslim ettiğimiz kişidir yani.

Arkadaş kelimesi “dost”a dönüşüyor zaman zaman. “Dost” biraz ağır bir sözcük bence; kadim, eskilerden, epey ciddi yani. Ben “arkadaş”ı tercih ediyorum, daha sıcak, samimi, bizden.

İnsanoğlu sosyal bir varlık. Küçüklüğümüzden, te çocukluğumuzdan itibaren kafamızın uyuştuklarıyla birlikte vakit geçiriyoruz. Çocukluk, gençlik, iş, emeklilik arkadaşlıkları… Biriktiriyoruz. Bunların arasında hele bir de hiç konuşmadan iletişim kurduklarımız… Yan yana iki sandalyede oturup uzaklara ya da boşluğa bakarak, ağzımızdan tek bir kelime çıkmadan anlaştıklarımız…

Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim, demiş atalarımız. İnsanın güzel arkadaşlarının olması; sevinçlerini, üzüntülerini paylaşacağı, akıl danışacağı insanların olması ne güzel!

Yaşlar ilerledikçe, eski arkadaşlıklarımızı arar olduk sanki. Nostalji. Kişinin geçmişi mutlulukla hatırlamasının sebebi, o güzel günlere duyulan özlemden kaynaklanıyor bence. Teknoloji bu arada yardımımıza koşuyor hemen. Yüz yüze görüşmesek / görüşemesek de internet üzerinden arkadaş gruplarımızla haberleşmek, sabahları onların sesini duymak, onların “Günaydın!”, “Buradayım…”, dediğini duymak / okumak ne mutluluk!..

Sizlerin illa ki vardır, ilkokul, lise, üniversite arkadaş grupları… Şanslıyım, bizim de böyle bir grubumuz var: Üniversite arkadaşları grubu, 40 yıllık. Sabahları “Buradayız, günaydın, ce-e!” diyen Arife’nin ya da Nevzat’ın mesajlarıyla güne mutlu başlıyoruz. Peşinden diğer arkadaşlarımızın ses vermesiyle katmerleniyor sevincimiz.

Doğa yürüyüşlerine birlikte başladığımız bir başka grubum var örneğin: St. Paul Grubu (ismi de bir yürüyüş parkuru adından esinlenerek konuldu), ev ziyaretlerine evirildi, arkadaşlıklar zamanla. Gruptan birinin doğa, gezi, kültür rotası ile ilgili paylaşımı yeni bir macera başlangıcının işaret fişeği oluveriyor. Nuri ya da Erkan, “Haydi!” diyor ve başlıyor bizim yeni kamp yolculuğumuz; ya da Gülay “Haydi yarın herkesi kahvaltıya bekliyorum.” deyiveriyor. Ne güzel, ne içten, ne sıcak!

Akrabalık gibi zorunlu değil, arkadaşlık; bizim tercihlerimiz, bizim seçimlerimiz yani. Etrafımızdakiler önemli. En çok zaman geçirdiğimiz 5-6 kişinin ortalamasıyız bizler de. Bu anlamda gençlere, arkadaş seçiminde dikkatli olmalarını tavsiye ederiz, naçizane.

Apollinaire’in bir şiiri geliverdi aklıma, gençliğimden; internetten tam da aradığım gibi çevirisini bulamadım. Aklımda kaldığı kadarıyla: “İsterdim bir evim olsun / bir kedim / bir de aklı başında hatun / Eş-dost her mevsim olsun / Ben dostsuz edemem gayrı.”

Ne zaman adam oluruz…

Gerekirse yoldan kalabileceğimizi; ancak yoldaştan, arkadaştan kalmamamız gerektiğini öğrendiğimiz zaman.

--------------

05.07.2023

Namık BUDAK

[email protected]