İzmir bir gazetecilik markasını kaybetti

Gazeteci olmanın zor olduğu yıllardı. Bir elin parmaklarından daha az sayıdaki gazetelerde çalışmak için sadece bu alanda donanımlı ve yetenekli olmak yeterli değildi. Gazetelerdeki kurumsal kimliğe uygun olmanın yanında büyük fedakarlıkların da yapılması gerekiyordu. Çalışma saatleri belirsiz, teknik donanım yetersizdi. Haber takiplerinin bile otobüsle yapıldığı yıllardı. Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen gazeteciliğin altın çağıydı. Bu ortamda 1970 yılında İzmir’in Türkiye çapında ağırlığı ve prestiji olan yayın organı Yeni Asır Gazetesi’nin kapısından 19 yaşında bir genç girdi. Sadece 20 yıl içinde muhabirlik, istihbarat şefliği, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın müdürlüğü görevlerinden sonra gazetenin en üst düzey sorumluğunu üstlenerek genel müdür oldu. İzmir’in kurumsal gazetelerinden yetişenler bir bir İstanbul’un yolunu tutarak oradaki yayın organlarını tercih edip Türkiye çapında ünlenirken o İzmir’de kaldı. Türkiye’nin iki büyük medya grubundan biri olan Sabah Gurubu’nun Ege temsilciliğini de yürüttü. İzmir’den merkezi İstanbul’da bulunan Sabah Gazetesi’nin Yönetim Kurulu Üyeliği görevinde bulundu. Dahası İzmir’in gözbebeği kulübü Göztepe’de hem yöneticilik hem de Başkanlık yaptı. *** Gün geldi mesleğe başladığı ve evi gibi gördüğü Yeni Asır Gazetesi’ndeki görevinden ayrılmak zorunda kaldı. O süreçte büyük bir risk alarak önce haftalık Kent Gazetesi’ni daha sonra da günlük Yenigün Gazetesi’ni kurdu. Ama patronluk ona göre değildi. İşsiz kalan, zor durumda olan her gazeteciye sahibi olduğu kurumda iş verdi. Mal varlığının büyük bölümünü yatırdığı gazeteden 3 yıl sonra ceketini alarak çıkmak zorunda kaldı. Üstelik çok güvendiği gazetesinde işe aldığı bazı arkadaşları ona sırtını döndü. Tüm olumsuzluklara rağmen mesleğe hiçbir zaman küsmedi. Milliyet Gazetesi’nin Ege Bölge Temsilciliğini üstlendi. Amansız hastalığa yakalanınca ayrılmak zorunda kaldı.  Ama son nefesine kadar köşe yazmaya İzmir’in nabzını tutmaya, hepimize örnek olmaya devam etti. Söz ettiğim Gazeteci Hamdi Türkmen. İzmir’deki gazetecilerin Hamdi Ağabey’i ne yazık ki iki gün önce hayata gözlerini yumdu. Hamdi Ağabey gazetecilikte bir İzmir markasıydı. Benim de gazeteciliğe ilk adımı attığım yıllardan itibaren yollarımın sürekli kesiştiği bir meslek büyüğümdü. Yeni Asır’da, Egeli Sabah’ta muhabir olarak Kent ve Yenigün gazetelerinde Haber Müdürü olarak, Milliyet Gazetesi’nde de Yazı İşlerinde birlikte çalışma imkanı buldum Hamdi Ağabeyle. Kent sorunlarına bakış konusunda ayrıştığımız konular vardı elbette. Ancak gazetecilik disiplini, özel ve iddialı habercilik konusunda kesinlikle bir usta ve öğretmendi. Benim gibi pek çok gazetecinin yetişmesinde büyük emek sahibiydi. “Gazetecilikte bir İzmir markasıydı” sözlerimi abartılı bulanlar olabilir. Ama kesinlikle öyleydi. Kent ve Yenigün gazetelerini ilk kurduğumuz günlerde bu yayın organını kimse tanımıyordu. Ben de haber müdürü olduğum için muhabirler bu konuda bana dert yanıyordu. Onlara dedim ki “Hamdi Türkmen’in Gazetesi” deyin. Bir yıl boyunca “Hamdi Türkmen’in Gazetesi” dedik tanınma diye bir sorunumuz kalmadı.   *** Bugün Hamdi Ağabey’i uğurlayacağız. Önce İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin Havagazı Fabrikası’ndaki Uluslararası Basın Merkezi’nde sonra Göztepe Kulübü’nde tören yapılacak ve daha sonra da Karataş Hamidiye Camisi’nde tören olacak. Eminim, günlerdir sosyal medyada olduğu gibi bu törenlerde de ona övgüler yağdırılıp güzel sözler söylenecek. Ama büyük ihtimalle İzmir’in gazetecilik markası olmuş ve son nefesine kadar bu mesleği yapmaktan vazgeçmemiş, bu uğurda büyük bedel ödemiş bir meslek büyüğümüzün son 20 yılda yaşadığı ve bir bölümüne benim de şahit olduğum acılardan ve hayal kırıklıklarından kimse bahsetmeyecek. Ve her zaman olduğu gibi neden insanlarımızın değerini yaşarken değil de kaybettikten sonra anladığımız üzerinde kimse durmayacak. **** Güle güle Hamdi Ağabey. İyi ki seni tanımışım. Sana söz. Çok sayıdaki öğrencin gibi ben de bıraktığın gazetecilik bayrağını son nefesime kadar senin gibi taşımaktan asla vazgeçmeyeceğim.