Çakırkeyif bir film 

Bu yıl Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ın yanına, BAFTA, César, Avrupa  Film Ödülü gibi önemli ödülleri ekleyen “Körkütük-Druk” son yılların en beğenilen filmlerinden birisi oldu. Filmi etkileyici kılan en önemli unsur yitik zamanı geri getirmek için mücadele veren orta yaş krizindeki 4 ana karakterin yakaladığı dram ve komedi arasındaki ton oldu. Yönetmen Thomas Vinterberg bu karakterler arasında Mads Mikkelsen’in canlandırdığı Martin’e daha çok odaklanması ve onun da buna cevap veren mükemmel oyunculuk performansı filmin belki en güçlü yanını oluşturuyor. Birçok veri tabanında komedi olarak etiketlenen film dönüp bakıldığında aslında komedi sınıfına ait olmayacak yaşamın dramatik yönlerinden bahsediyor. Vinterberg kurguda ustaca oyun bazlıklarla filmin tonunu yumuşatıyor, herkesin gönlünü okşayan bir havaya büründürüyor. Araya eklediği arşiv görüntüleri veya gayrı resmi alkol deneyiminin safhalarını ara başlıklarla yansıtması komediye yakın duran unsurları devreye sokuyor. Seyircinin olayları çok ciddiye almasının önüne geçiyor konunun biraz sulanmasına yol açıyor. Filmin hemen başındaki Kierkegaard alıntısı gençlik güzellemesi, bize öykünün gençlik arayışı izinden gidebilecek drama beklentisi yaratıyor. Hemen ardından Martin’in depresif mesleki ve özel yaşantısı devreye girince, üstümüzde yavaş yavaş kasvet bulutları toplanıyor. Burada ustaca bir manevra ile Vinterberg çok bekletmeden alkol konusunu devreye sokuyor. Öykünün kahramanlarıyla birlikte bizler de kafayı bulmaya başlıyoruz, bir güzel çakır keyif oluyoruz. Kahramanların derslerde gösterdiği açılımlarla birlikte, bizde açılıyoruz, neşeleniyoruz. Bir süre sonra biz daha kontrollü bir seviyeye konuşlanıyoruz ve “çocuklar bu iş nereye varacak, sonu iyi gözükmüyor” diye düşünmeye başlıyoruz. Vinterberg’in klasik dramatik anlatıyı keserek yaptığı ton ayarlamaları arasında Danimarka toplumuna yaptığı ironik yaklaşımlar da yer alıyor. Alkol tüketiminin her yaş grubunda çok yüksek olduğu ülkesinden toplumsal stereotip bir portre çiziyor. Hatta yer yer, bunu daha güçlü vurgulamak için bayrak ve milli marş ile destekliyor. Filmin tek Danimarkalı olmayan karakteri Martin’in eşi Anika’nın “ bu ülkede herkes zaten manyaklar gibi içiyor” sözleri bu portrenin ortasına “cuk” diye oturuyor. Søren Kierkegaard’la, uluslararası üne kavuşamamış ancak bir diğer önemli kültürel değer olan piyanist Klaus Heerfordt gibi unsurlarla doldurarak ulusal bir bayrak geçit törenine dönüştürüyor.  Dogma akımının kurucularından olan yönetmen Thomas Vintenberg senaryoyu birlikte yazdığı Tobias Lindholm’la önce alkolü öven hatta yücelten bir senaryo ile yola çıkıyor. Yazım sonunda, bu kadarının toplumsal sorumsuzluk olacağını düşünüyorlar. Alkolün karanlık yüzünü de gösteren bölümleri sonradan ekleniyor. Filmin kurgusal dili de alkol etkisi gibi, ilk bölüm sarhoşluğun coşkusu içinde geçiyor. İkinci bölüm, ertesi sabah baş ağrısı ve bulantıyla uyanmak gibi… Filmin ve kahramanlarımızın deneylerinin ortalarında bir yerde kontrollü alkol kullanımının faydalarını görmeye başlayan Martin, “Uzun zamandır kendimi bu kadar iyi hissetmemiştim. Bir şeyler oluyor. Ayık olduğumda bile.” diyerek arkadaşlarını bir adım öteye gitmeye teşvik ediyor. Dogma akımının önde gelen isimlerinden olan Vinterberg son yıllarda yine Mads Mikkelsen’i baş rolde olduğu “Onur Savaşı” dışında uluslararası başarıya imza atamadı. Körkütük belki de seyircisiyle bu kadar samimi bağ kurduğu ilk filmi. Burada filmin fikir babası Kierkagaard’ın sözlerinden birisi daha devreye giriyor . “cüret etmek bir anlığına ayağının  yerden kesilmesidir, cüret etmemekse kişiliğini kaybetmektir.” Burada Martin gibi Vinterberg benliğinde yaptığı promil artışıyla daha kendini daha iyi hissediyor ve filmografisinin ayakları en havada filmine imza atıyor.   Filmin en büyük yıldızı Mads Mikkelsen’e gelince oyunculuk yeteneklerine aşinayız. Bu kez finalde onun farklı bir yüzüyle tanışıyoruz. Oyunculuk öncesi modern dans topluluğunda çalışmış olan Mikkelsen, film boyu kendisinden talep edilen dans gösterisini son ana saklayarak unutulmaz bir finale imza atıyor. Filmin kendini iyi hisset havasına en büyük katkıyı yapıyor. Umut her zaman vardır, yeter ki dışarı çıkarabilecek gücün olsun mesajınının altını kalınca çiziyor.  Çekimlerden kısa bir süre önce trafik kazasında kızı Ida’yı kaybeden Vintergerg’in en büyük destekçisi olmuş Mads. Filmde oyunculuklar takım halinde muhteşem. Danimarka sinemasının kalbur üstü oyuncuları uluslararası çok tanınmayan yüzler olsalar da Dogma filmlerinin vazgeçilmez isimleri.  Dr.Emin Yeginboy