Benim de hakkım helal değil

“Tıp fakültesinde derse başlarken öğrencilerime hep anlatırım. Bu gün bu sıralarda sağlıklı şekilde oturuyorsanız bunu bize, yani doğduğunuz anda size ilk dokunan, gözü gibi bakıp, takip eden sağlıkçılara borçlusunuz, bunu hiç düşündünüz mü? Derim. Biz olmasaydık bir kısmınız doğumda, bazılarınız daha ilk yaşını görmeden,y bazılarınız 10 yaşına gelmeden ölmüş olurdunuz. Bazılarınız çocuk felçlisi, zeka geriliği, gelişme geriliği ile yaşamak zorunda kalırdınız. Çocuk felçlisi birine iyileştireyim deseniz dünyayı verir, biz sizi koruduk, bir teşekkür bile eden olmadı derim. Ömrünüz boyunca bir bir iyileştireceğiniz hastaların sayısından kat kat fazlasını koruyucu tedbirlerle daha hasta olmadan koruyabilirsiniz derim. Şimdi hastalanan, sağlık sistemine yük olan, hasta ailelerini paramparça eden, sevdiklerini kaybettiren bu hastalığın yükü ve üzüntüsünü içten paylaşan sağlıkçıların duruma dikkat çekip, hepinizin hakkını ve sağlığını savunmaya çalışmasına verilen tepkiyi vicdanınıza bırakıyorum. Bu gün sağlıkçılara değil, kendi sağlığınıza, sevdiklerinizin sağlığına, geleceğinize destek ve sahip çıkma zamanınız! Koruyamazsak; hastalananların bir kısmını kaybedecek, bazılarını ömür boyu hastalığa mahkum etmiş olacağız. Son söz; destek yerine acımasızca eleştirenlere, ben kendi namıma hakkımı -helâl- etmiyorum.”   ** Bu isyan, koronaya yakın zamanda ailesinden iki ferdini kurban da vermiş, çok sayıda meslektaşı şiddetle karşılaşmış Prof. Dr. Ekin Özgür Aktaş’ın! Ekin Hoca’yı çok yakından tanırız. Garibe gurebaya hep elini uzatandır, kapısı hiç kapanmaz. Çare bulmaya çalışandır. İsyanında da son derece haklı değil midir? Günlerce alkış tutan ellerden her gün hekimlere, sağlık çalışanlarımıza, eczacılara saldırılara!.. Artık haber bültenlerinde sıradanlaşmaya başlamadı mı sağlıkta şiddet? Barikat kuran sağlık çalışanları, ağzı burnu kırılmış hekim fotoğrafları... Bazı insanlar insanlığı nasıl bu kadar hiçe sayabiliyor artık? Beşiktaş’ın taraftar grubu çArşı’nın attığı şu tweete bakın, acı acı gülümseyin; “Ben barikat olayım, sen Hipokrat. çArşı sağlıkta şiddete karşı.”   ** Düşünün.. Bir karakolun kapısını, penceresini kırabilir misiniz? Bir devlet dairesinin? Terör hadisesi sayılmaz mı? İyi de nasıl hastanelere, çalışanlara saldırı cesareti buluyor bazıları? Çalışma barışı bozuluyor, kamu düzeni de! Savaşlarda bile hastanelere dokunulmaz, bizde ise basılıyor; silahlarla! Genç doktorlar, hemşireler nasıl etkileniyorlar? Herkes yorgun! Hasta yakınını maske takması için uyaran doktor hastanelik oluncaya kadar dövülüyor! Geldiğimiz noktaya bakın! Aylarca evine gidemeyenler, çocuğuna bir kez olsun sarılamayanlar, koridorlarda uyuyanlar! Hayat kurtarmaya çalışan sağlıkçılarımız, kendi canlarını korumanın yaşamanın peşinde! Bu Koronavirüsü bir şekilde yenilir ama cehalet, şiddet! 7 Nisan’da muhalefetin sunduğu(reddedilmişti) Sağlıkta Şiddet Yasası önergesi için, caydırıcı cezalar gelmesi için ne kadar daha kan akmalı?   ** Bir enfeksiyon uzmanından anekdotla bitirelim; “Amcanın biri bastonunu benim poliklinikte unuttu. Sahibini bulamayınca başka bir yaşlı hastaya hediye etmek istedim. Kabul etmedi! ‘Televizyonlarda görüyoruz doktorlara saldırıyorlar, sana lâzım olur” demez mi?   ** Benim de hakkım helâl değil Ekin Hocam!..