Suçlu; Aşe kadın fasulyesi

Çarşı-pazar-marketlerdeki domates-biber gibi çiğ satılan gıdalar ile işlenmiş gıdaların fiyatları son zamanlarda hiç olmadığı kadar yükseldi. En çok yükselenler içerisinde yerel dille Aşe kadın (Ayşe kadın) denen fasulye de oldu. Bunun üzerine hemen Aşe kadın satan manav-market-haller ve pazarcı esnafını gıda enflasyonunu yükselterek genel enflasyona neden olduklarını için denetlenmeye başladılar. Üç dört sene önce olduğu gibi hallere-depolara-marketlere kontroller başladı. Yani alınan önlem daha çok polisiye oldu. Maliyetler… Halbuki geçen yıldan bu yana yükselen dövizin etkisiyle tohum, mazot, ilaç, gübre, yem fiyatlarının bir yılda ortalama yüzde 29,4, sadece gübrenin yüzde 63 artması, birincil üretimde yani tarlada-bahçede-ahırda maliyetleri otomatik olarak yükseltti. Maliyetlerin artması ile çiftçilerin bir kısmı bitkilere yeterince gübre veremedi, bitki hastalık ve zararlılarla mücadele edemedi, sulayamadı, hayvanlarını besleyemedi. Böylece ürünlerin arzı düşerek fiyatlar yükseldi. Bunların yanı sıra gelen yüksek elektrik faturaları bazı çiftçilerin traktörlerinin dahi hacz edilmesine neden oldu. Böyle çiftçiler üretimden koptular. Burada birincil üretimdeki yani tarla-bahçe-bağdaki fiyatların artmasına çiftçi değil karar alıcılar sebep oldular. İklim krizi… Bunların yanı sıra iklim krizi ve aşırı kullanım nedeniyle eskiden 40 metreden çıkan su şimdi 400 metreden anca çıkmaya başladı. Artezyenler, DSİ’nin sulama kanalları çalışmayınca ürün de azaldı. Böylece arz eksik talep yüksek oldu ve talebi karşılamak için fiyatlar da doğal olarak yükseldi. Kapitalist sistemin basit bir kuramı bu. Serbest piyasadaki arz-talep dengesi. Kapitalizmden yanaysanız bu kuralı eleştirme hakkınız yok, kapitalizm taraftarı değilseniz o zaman başka. İklim krizi çiftçilerin-hallerin-depocuların-marketlerin neden oldukları bir şey değil, kriz kapitalist ülkelerdeki ulus ötesi şirketlerin aşırı kar hırslarıyla oluştu. Afetler… Diğer yandan iklim krizinin Türkiye’ye faturası bu yıl daha da ağır oldu. Doğu ve Batı Karadeniz’de yaşanan aşırı yağışlar sonucu oluşan seller yüzlerce insanın ölümüne ve kaybolmasına neden oldu. Binalar sanki deprem olmuş gibi yıkıldı, arabalar sürüklendi. Tarım alanları zarar gördü. Ardından Akdeniz ve Ege bölgesinde yaşanan ve haftalarca süren yangınlar meydana geldi. İklim krizi ağaçların yanabilir özelliklerini arttırarak daha yanıcı hale gelmelerine neden oldu ve bu durumda söndürme de o kadar zorlaştı. Yangın bölgelerinde onlarca insan yaşamını yitirirken, binlerce hayvan da maalesef öldü. Marmaris’in çam balı sektörü büyük sekteye uğradı, binlerce kovan ve yüz binlerce arı yanarken, arıların öz alacakları çam ağaçları neredeyse tamamen yok oldu. Bunun yanı sıra binlerce dekar tarla, zeytinlik, meyve, sebze alanları da kül oldu. Yaşanan bunca afet başta çam balı üretimi olmak üzere birçok gıdanın arzını azalttı ve önümüzdeki aylarda yaşanacak olan gıda krizlerine zemin hazırladı. Burada da suçlu ne çiftçiler ne haller ne depocular ne de marketler. Verim sorunu… Bir de Türkiye’de ister bitkisel olsun, isterse de hayvansal olsun dekar/ağaç başına ve hayvan başına verimlerin oldukça düşük olduğunu görüyoruz. Yanlış işleme teknikleri, emek yoğun işçilik, düşük ve yanlış mekanizasyon kullanımı, sulamanın ülke genelinde düşük olması, iklime bağımlılık nedeniyle oldukça yüksek miktarlarda verim kayıpları meydana geliyor. Söz konusu kayıplar bitkisel üretimde dekar/ağaç, hayvansal üretimde hayvan (et-süt-yumurta-deri vb) başına maliyetleri önemli oranda arttırıyor. Örneğin yaş meyve-sebzede ürünler üreticiden-tüketiciye ulaşıncaya kadar uzun pazarlama kanallarından geçiyor ve bu geçiş sırasında çok büyük kayıplar meydana geliyor. Türkiye’de üretilen 49 milyon ton yaş meyve-sebzenin yaklaşık 18 milyon tonu tüketiciye ulaşamadan çöpe gidiyor. Bu miktar 20 milyonluk bir ülkeyi rahatça doyurur. Bu yaklaşık yüzde 36’lık kaybın parasal karşılığı 25 milyar lira. Müthiş bir rakam bu. Bu kadar ton meyve-sebzenin tüketiciye ulaşmaması demek maliyetlerin de artması demek. Çünkü 12 milyar lira 49 milyon ton meyve-sebzenin maliyetine eklemleniyor. Diğer yandan hayvancılıkta da ayni manzarayı görüyoruz. Yem fiyatlarının özellikle son bir yıl içerisinde çiğ sütten daha fazla zamlanması nedeniyle yetiştirici hayvana ya yeterince veremiyor ya da düşük kaliteli yemler veriyor. Bu da pek tabii ki süt ve et verimini etkiliyor. Bu verimsizlik de doğal olarak litre başına süt maliyetine eklemleniyor ve maliyetler artıyor. Ette de durum farlı değil. Türkiye’de son birkaç yıldır yapılan canlı hayvan-karkas et ithalatı et fiyatlarının yükselmesini dizginleyemiyor. Sahadaki normalden yüksek olan buzağı kayıpları et fiyatlarının düşmemesinin baş sorumluları arasında bulunuyor. Bütün bunlardan da üretici-hal-aracı-depocu-market-bakkal esnafı sorumlu tutulamaz diyorum. Peki o zaman kim sorumlu, neden soruyorum ki, sorumlu tabii ki Aşe kadın fasulyesi…   Prof. Dr. Harun Raşit Uysal Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi email;[email protected]