İyiliğin izinde, 'Önce insan' diyen bir Başkan

Eurovision Şarkı Yarışması’nda ülkeleri İsveç’e birincilik getirdiklerinden beri Abba’yı dinlerim. Adım attıklarında haberim olur, o kadar yani... Çoğu şarkı sözünü ezbere bilirim. Ama en çok veda şarkıları olan,  ‘The Day Before You Came’i/Seni Tanımadan Önce... Müziği bırakmaya karar verdiklerinde bu şarkıyı hazırlayıp hayranlarıyla paylaştılar. Hüzünlü bir eser... Sırrı, empati. Yani karşındaki insanın ne düşündüğüne saygı göstermek, bir karara varmadan önce onu anlamaya çalışmak... Abba grubu o şarkıda, hayranlarının yerine kendisini koyuyor, bir sevda sözcüklerinde... Aslında birçok Abba şarkısında bu vardır, empati... Düşünceye saygı felsefesi... Yani “Kodumu oturtmak” ya da “masaya yumruğunu vurmak” yerine, anlamaya çalışmak, sağlıklı çözüm üretmeye çabalamak... Demokratik, hakça ve ruhani bir tavır bu... En azından insana inanmanın, duygularını anlamanın en pratik yolu... Biz İzmirliyiz. Çoğumuz empati yürekliyiz. Farkımız burada... Bu yüzden, daha demokratik, daha özgür, daha bağımsız yaşama inancımız var. Boyun eğmek yerine sorgulamak beslenme kaynağımız. Bu yüzden önce karşımızdaki insanı anlamaya çalışıyoruz. Buna isterseniz iyimserlik deyin, isterseniz başka bir şey... Benim için “insanlığın geleceğidir.” DENGE İNSANI VE EMPATİ GÜCÜ  İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i  Seferihisar’da yaptığı çalışmalardan tanıyorum. İlçesinin geleceğini kurmak için attığı adımları, insanlarla ilişkisini... Gazeteciliğin ana yüreğidir, anlamak... Bu ilkeye sadık kalmak gerek. Sonra İzmir’e geldi Tunç Soyer, başkan oldu. Pozitif kimliği ve insanları kucaklayan hoşgörüsüyle, önceki başkanların aksine, “insanı anlamayı”  amaçlarından biri haline getirdi. “Ben denge insanıyım” dedi, röportajın birinde, “Hayatın dengesine inanırım. İnsanı ötekileştiren değil, kucaklayan olmak isterim.  Benim için her insan bir değerdir” diye tamamladı o satırları... İlk o zaman daha yakından anlamaya başladım Soyer’i... Çünkü ‘denge  benim de yaşam felsefem... Sonra, hem de yakın zamanda “İyilikle yöneteceğim İzmir’i” dedi... “İyilikle” sihirli kelime... Koca bir kentin belediye başkanı ol ve 5 milyona yaklaşan nüfusuyla, her kafadan bir ses çıksın, sen iyilikle yanıt ver. Bu duygularla aylar önce kendisine bir köşe yazımda “İyilikten ayrılma sayın başkan, buna ihtiyacımız var” dedim. Bu yetmedi tabii... Önceki gün de randevu istedim kendisinden...  Ekip arkadaşlarım Sevgili Mustafa Yılmaz ve sevgili Şükrü Akın ile birlikte oluşturmaya çabaladığımız ‘İzmir'den ulusal ve bağımsız gazetecilik’ misyonumuzu anlatmak üzere... Şunu öncelikle vurgulamam gerekir, çok zarif bir insan Tunç Soyer... Bunu sadece ben söylemiyorum, başkanlığa girdiğinizde bunu hissetmeniz mümkün... Bir kere İzmir’in değerlerine sahip çıkma gibi çabası var. Örneğin duvarda Yeni Asır’ın ilk sayısını gördüğümde heyecan duydum... Kolay değil 30 küsur yılımı vermiştim o gazeteye... Tabii daha bağımsız olduğu günlerde... Saygıyla karşıladı bizi geçen Cumartesi günü ... Yüzünde belirgin bir yorgunluk vardı. Kuşkusuz sorunlardan  boğulmuş, ancak “iyilik” süzülüyor yine yüzünün her bir çizgisinde... Birçok şey konuştuk kendisiyle, İzmir’le ilgili fikirlerine röportajımda yer verdim.  Benim dikkat çekmek istediğim nokta, “denge” ve “iyilik”... Ve de insana hizmet. İnanın bana, kullandığı her sözcükte insani bir tavır var. Kendisiyle birlikte çalışmadım, nasıl bir başkandır bilemem. Öfkeli mi, sert mi, ölçmedim.  Benim gözlemlerim, yöneticiliği ve görev felsefesi üzerine. Ancak işi çok zor... Binlerce insanın yaşadığı duygusal bunalımları, yokluğu, çaresizliği, sevinci, gururu, onuru günün her saatinde paylaşıyor ve hepsini iyilikle karşılıyor, moral veriyor, gülümsüyor ve en önemlisi “denge” kuruyor. Sohbet ederken baktım, ayakkabılarının altı çamurlu... Tevekkeli yapılan bir işi yerinde takip etmiş ve  başkanlık makamına öyle gelmiş... Gördüğümü bilmiyor, söylemedim. Söyleseydim yanıtı şu olurdu eminim, “Vatandaşımın yardımına koşmak bana huzur veriyor”... Onun için pandemi boyunca İzmirlinin yardımına bizzat koştu, gerekirse kendisi gıda kolisini yüklendi, desteğe muhtaç vatandaşına teslim etti. KAFASINDAKİ 4 ANA UNSUR Ekonomik koşulların iyice ağırlaştığı, vatandaşı ezdiği bir dönemde yine önce insan diyor Başkan, önceliklerini de şöyle sıralıyor: “İzmir’de hiç kimse yatağına aç yatmayacak. Herkes üç öğün mutlaka yemek yiyecek. Bunun kefili de, sorumlusu da, görevlisi de biziz. Biz bunu yapacağız. Benim Belediye Başkanı olarak daha büyük bir önceliğim olabilir mi Allah aşkına? Yok Körfez kokacak. Yok metro yapılacak. Onları zaten yapacağız. İzmirlinin yardımına üç öğün yetişeceğiz. Bütün kaynaklarımızı bunun için kullanırız.” “Benim hayatımın sırrı empatiden geçiyor. Çünkü insanların yapabileceği en kıymetli davranış biçiminin empati yapmak olduğunu düşünüyorum. Ben sizin yerinize kendimi koyup, sizin gözünüzle hayata bakmayı becerebilirsem ancak sizinle bir iletişim kurabilirim.” “Biz asla depremzedeleri yalnız bırakmadık, bırakmayacağız ve dertlerine derman olmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Destek vermeye devam edeceğiz.” “Ben İzmir’in hem köklerine hem geleceğine çok inanıyorum. Yani çok görkemli bir İzmir çizerim. İzmir tarih boyunca Akdeniz’de çok önemli bir kent olmuş. Akdeniz’in en parlak kentlerinden biri olmuş. “İnci” denmiş, “prenses” denmiş. Çünkü böyleymiş. Şimdi bir iadeyi itibara ihtiyaç var.” Sohbetin bir özeti sayılabilecek bu 4 ana tema, İzmir’in geleceğini planlayan bir başkanın hedefleri arasında... “Önce insan” diyor başkan, “önce empati “ diye de ekliyor;  depremi yaşamış, yakınlarını kaybetmiş  insanlara ‘her zaman yanınızdayız” diyor ve zirvede bir İzmir bırakmak istediğini söylüyor. Her insan hata yapar... Yaptığı seçimler,  gittiği yol, çalışma biçimi, söz verip yerine getirememe, sorumluluktan kaçma ve daha birçok olumsuz tavır... Burada önemli  olan yaptığı yanlışta diretme yerine kendisiyle yüzleşebilme gücüne sahip olması... Empati yapma yürekliliği... Ve insanlara eşit yaklaşımı... Tunç Soyer’de bu var. “Benim için önce insan” diyen bir yönetim anlayışına sahip olan Tunç Soyer, yüreğindeki “sakin güçle”  İzmir’i de liderliğe taşıyacaktır. Hiç kuşkum yok. Çünkü, “Hatam varsa çekinmeden söyleyin”  diyen bir başkan kimliğinin özü kendine güvenmekten geçer. Yine söylüyorum: İzmir’i iyilikle yönet başkan...   “Önce insan” demekten,  denge insanı olmaktan hiç vazgeçme.