Ey gazeteci... Titre ve kendine gel...

“Gazeteci, gazetecilik mesleğini icra eden; güncel olaylar, akımlar, konular ve kişiler hakkında bilgi toplayıp, olabildiğince tarafsız bir şekilde yayımlamaya gayret gösteren kişidir.” Günümüzün son model ansiklopedisi Google’a “Gazeteci kimdir” diye yazdığınızda karşınıza işte bu tanım çıkıyor. Yani tarafsız, bağımsız, objektif bir kimlik… Bir nevi… “Toplumları gözleme, olayları araştırma, çarpıklıları ortaya koyma, gerçeğin peşine koşmanın adıdır” gazetecilik… Biz böyle gördük; hala böyle yaşıyoruz. Taviz vermeden, emeksiz hiçbir şeye el uzatmadan, koşullara göre hak ettiğini dahi istemeden… Olması gereken de budur… 35 yılımı verdim bu mesleğe… Çünkü gazetecinin tek temsilcisi vardır, o da halk…  Ona doğru haber verme, karnından konuşmama, net fikrini söylemeye zorunludur gazeteci… Tabelası yoktur, son kullanma tarihi de… Yanlış gideni savunamaz, içki sofralarında meze olamaz, bireysel güç karşısında el pençe duramaz. Durmamalı… Gazeteciyi, gazeteci yapan budur, yoksa yapılan halkla ilişkilerdir… George Orwell, bunu 50 yıl önce görmüş... Ne doğru bir saptama... Peki günümüzde böyle mi? Bunu ortaya koymak için, gerçekleri söylemek, ortada dönen dolapları kamuoyuyla paylaşmak,  bir kahvaltı daveti uğruna ilkelerden sapmamak gerek… Ama isim vererek, belgelerle… Bunun tersi olunca, yani habercinin görevi ‘çamur at, izi kalsın’a dönüşünce,  birileri senin yerini doldurmaya kalkıyor, bu da yetmiyor, gazeteci kimliğine leke sürüyor. O halde bazı şeyleri paylaşmanın zamanı geldi de geçiyor bile… ALGI YERİNE GERÇEĞİ YAZIN… Bir süre önce beni rahatsız eden, gazetecilik kimliğine ve ilkelerine ters giden bazı sosyal medya paylaşımları görüyorum, önce buradan girelim sohbete... Üstelik bunu yapanların kimliğinde gazeteci yazıyor. Bu kişiler, bir başka meslektaşlarına ağıza alınmayacak suçlamalar üretiyor, üstelik bunu yaparken de isim vermek yerine toplumda algı yaratmayı hedefliyor. “Hadi bakalım, siz bilirsiniz bu şapkalı adamı” diyerek masaya bombayı bırakıyor. Şimdi tüm şapka kullanan gazeteciler zan altında… Gazeteci arkadan dolanmaz beyler; direk bu kişinin ismini yazar, bilgi, belge ortaya koyar. Bir başkasından duyduğu dedikoduyu, haber diye sayfasında paylaşmaz. Zira kulaktan dolma bilgilerle habercilik yapılmaz. Sözün özü, korkunun ecele faydası yok. Biz bu camiayı biliriz arkadaşlar. Kimin, nerede, ne yaptığını da… Bunun için, bırakın algı edebiyatı yapmayı da, “bu gazeteci” kim açıklayın, herkes öğrensin. İnsanı yormayın… Bu kanıtı olmayan iftiralar, meslek etiğimize yakışmıyor. Sonuçta… Bizim yaştakiler için iş işten geçti belki ama siz gençler yanlış öğrenmeyin bu mesleği; habercilik dedikoduyla yapılmaz. Gerçeklere dayanır, bilgi ve görüntü ana unsudur. İspat ister. Bunlar yoksa, yapan gazeteci değildir. Çünkü ‘Çamur at izi kalsın’ saçmalığı, bir insanlık suçudur. Bu tipleri örnek almayın, aranıza dahi almayın. GAZETECİ DEĞİL PAZARLAMACI… Sosyal medya gücüyle günümüzde herkes gazeteci (!) örneğin… Günlük paylaşımlara yorum yapmak yetmiyormuş gibi, Facebook’ta kurduğu grup biraz palazlanınca, medya grubu oluşturmaya kalkanlar da var artık aramızda… Adamın mesleği başka, hayali başka.. Bu kutsal mesleği “kazanç kapısı” haline getirmek isteyen, zaten dar olan reklam bütçesini daha da küçülten bu tip girişimler, mesleğini yıllarca zor koşullarda yerine getiren emekçileri, sokak gazetecilerini, editörleri, olayların peşinde koşan muhabirleri küstürdü. Kuralsızlığa tahammül edemeyen, yakından tanıdığım pek çok başarılı isim köşesine çekildi. Maddi ve manevi yokluk ve sıkıntıyla boğuşuyorlar. Neden, “git haber yap aynı zamanda ilan da getir” komutuna uymadıkları için… Haberin kutsallığı nerede kaldı beyler… Bir gazeteci, yaptığı haberin muhatabından nasıl ilan parası ister? Gazetecinin görevi ne zamandan beri “pazarlamacıya” çıktı… Sapla samanı birbirine karıştırmayın. Şimdi bu küskün isimleri bir araya getirseniz, İzmir’i ayağa kaldırırlar. “Yalaka” değil “4. Kuvvet medya” nasıl olurmuş görün. Burada çağrım, bizim yegane onur kaynağımız İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne… Son günlerde tüzük değişikliği için yoğun bir çalışma içindeler. Yönetim kurulunu oluşturan arkadaşlarımdan tek isteğim, gazeteciliğin onurunu iki paralık eden, gazeteciliği şahsi çıkarları için kullanan, basın emekçilerini sömüren, belediye başkanlarını, kamu yöneticilerini yalan haberlerle tehdit eden, şantaj yapan bu tipleri mesleğimizden uzak tutmak, gerçek gazetecileri korumak… Mesleğimizin onurunu hiç sayan bu insanlara yüz vermeyin, gazeteciliği kirletmesine izin vermeyin kardeşim… TEK DEĞİL, SÜLALECE GELMİŞLER… Bir süre önce beni utandıran bir olay daha yaşadım, kahroldum. Yıllardır tanıdığım bir mekan sahibi var, gazetecileri sever, sayardı. Geçen gün yanına gittim, öfke kusuyordu. Onu dinlerken utandım, kızardım, lanet okudum. “Hürol hocam, senin bu gazeteci denilen arkadaşların var ya…  Deli ettiler beni… Adamları açılışa davet ettim,  ‘Onur verirsiniz’ dedim.  Hadi eşini alıp gelse iyi, sülale boyu gelmişler neredeyse… Oğlunu, kızını, kuzenini bile getirmiş… Ayıptır, günahtır. Ses çıkaramadım ama içim içimi yedi. Oysa ben, her medya kuruluşundan bir kişiyi davet etmiştim. İnan bana, yediklerine içtiklerinde gözüm yok ama bu nedir ya… İnsanda utanma olur. Birkaç gün sonra bir dergi sayfasında gördüm açılış haberini, whatsapp’tan göndermişler, bir de bir gazetede minicik…” “İsim ver” dedim, vermedi…  “Başımı derde sokmak istemem” dedi. Ortada bir mağduriyet ve yapılan “terbiyesizlik” var. Ve bunu da yapan da bir grup gazeteci… İsimlerini alamadım ama ortada ciddi bir şikayet var. Yazmazsam olmaz. Dinlediğim bu tarz bir öfke, ilk kez dile geldi. Ancak özellikle yeni işletme açanlarda bu rahatsızlığa dile getirmek isteyip de başı derde girmesin diye korkanları biliyorum ben… Bazen gözler her şeyi anlatıyor. Buradan da çağrım iş dünyasına: İş dünyasının sevgili yatırımcıları, bir yerin açılışını yaptığınızda gazeteci çağıracaksanız, lütfen gazete yönetimine bilgi verin. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nden ya da diğer resmi basın kuruluşlarından bilgi isteyin. Kim gazeteci, kim hampacı bilin, tespit edin. Yoksa yukarıda anlattığım işletmeci gibi, yaptığınızdan pişman olursunuz. Adımızı da kötüye çıkarmayın. Çünkü yaptığımız işin bir levhası, bir yaptırımı yok. Her önüne gelen gazeteci… Çıkar kavgasında pay büyümeye başlayınca, yeni eğlence mekanları boy gösterince, menfaat ilişkileri ortaya saçılıyor. GELİN KÜSKÜNLER, MÜCADELE VERELİM Şimdi de sevgili meslektaşlarıma söylemek istediğim bir şey var. Lütfen mesleğimize kara leke süren insanları aranıza almayın, soyutlayın, üç kuruş için gazeteciliği satmayın. Gazeteciliğin bir fiyatı yoktur. Çünkü biz sadece halka karşı sorumluyuz. Açık kapı bırakırsanız, mesleğimiz dile düşer, birileri işimizi yapmaya yeltenir, güven ortadan kalkar. Tıpkı bugün yaşadıklarımız gibi… Küskün küskün de köşenizde oturmayın. Bakın meslek elden gidiyor. Ben evde oturmak yerine, daha acemi muhabirken tanıdığım sevgili Mustafa Yılmaz kardeşimin haber sitesi, “Egeligazete”te ona destek olmaya çalışıyorum. Hiçbir koşul öne sürmeden… Hiçbir şeyin pazarlığını yapmadan… Sadece gazetecilik yapıyoruz. Efelenmeden, korkutmadan, itibarımızı sarsmadan… Yalnızca gerçeğin peşindeyiz. Ve bunun çoğalmasını bekliyor, istiyoruz.
Hürol DAĞDELEN [email protected]