CHP Kurultayı’nda verilen “siyasal iletişim” mesajları

Türkiye Siyasal Yaşamının Politik Çınarı CHP, 37.Olağan Kurultayını hafta sonu gerçekleştirdi. Pandemi nedeniyle izleyicisiz yapılan Kurultay, Türkiye siyasetiyle yakından ilgili ya da ilgisiz toplum kesimlerinin bir şekilde kulak kabarttığı bir etkinlik olarak siyasal yaşamımızda yerini aldı. İlgili olanlar Kurultay’da verilecek mesajlar kadar hangi kadrolarla iktidar iddiasının sürdürüleceğini merak ederken, siyasete ilgisi olmayan yurttaşlar muhtemelen AKP karşısında Kurultay süreciyle nasıl bir CHP tablosunun ortaya çıkacağının merakı içindeydiler. CHP, genel başkanı Kılıçdaroğlu ile özellikle 2018 genel seçimlerinden bugüne seçim kazanma, AKP karşısında güçlü bir alternatif olma adına, siyaseti katı ideolojik ön kabuller yerine, tarihsel ideolojisinin üzerinde, farklı politik stratejiler ekleyerek, “Kazanan Parti” olma yolunda önemli hamleler yapıyor. Bunun sonuçları son yerel seçimlerde özellikle büyük kentlerde elde edilen başarıyla görülmeye başlandı. Bu anlamda Kurultaya gidilirken, özellikle Sessiz Yığınların zihnindeki soru; CHP’nin önümüzdeki seçimlerde Genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Kazanan Parti” olmak için nasıl bir parti üst yönetimi yapılanmasına gideceği ve topluma hangi mesajlar vereceğiydi. Kılıçdaroğlu son dönemde gerek Grup konuşmaları, gerekse Ulusal gazetelerde yer alan demeç ve makalelerinde, önümüzdeki dönem Türkiye siyasetine ve burada CHP’nin kendisini nasıl konumlandırdığına, nasıl bir siyaset, toplum, ekonomi öngördüğüne dair görüşlerini açıklıyordu. Kurultay’da yapmış olduğu konuşma veri alındığında, önceki konuşmalarından söylem farklılığı olmadan, partinin Türkiye tahayyülüne dair ipuçları içeren bir söylem çeşitliliği, iddia çoğulculuğu dikkat çekmektedir. Kılıçdaroğlu’nun Kurultay konuşmasında okuduğu “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”ndeki sorun tanımlamaları ve çözüm önerileri, partinin belirgin biçimde CHP’lilerin ötesinde “Türkiye’ye Seslenen Parti” iddiasına sahip bir parti imajı çizmiştir. Demokrasi, ekonomi, dış politika, eğitim, toplumsal barışa ilişkin 5 temel alandaki sorun tanımlaması Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin Türkiye’nin sorunlarına geniş bir perspektiften baktığını göstermesi açısından dikkate değerdir. Kılıçdaroğlu konuşmasında “sorunları kimlerle ve nasıl çözeceklerine” sorusuna verdiği yanıtta Millet İttifakı unsurlarını sorunları birlikte çözeceği “dostları” olarak değerlendirmesi, siyasi iktidarın ilk seçimde değişmesi için İttifak stratejisi izleyeceğinin altını çizmesi seçim kazandırmaya yönelik oyun kurucu aktör olmaya devam edeceğini net olarak göstermektedir. Kılıçdaoğlu’nun şu ifadesi, partinin toplumun tüm kesimleriyle buluşma konusundaki iddiasını sürdürmekte olduğunu göstermektedir: “Hangi partiye oy verdin sorusunu sormayacağız, hangi derdin var sorusunu soracağız”. Bu söylem toplumsal taban itibarıyla, ideolojik ilkelerinden taviz vermeden, CHP’nin siyasi yelpazenin merkezini de kapsayan biçimde, “Catch-All Party” (Hepsini Yakala) kimliğiyle iktidara aday olduğu izlenimini veriyor. Kendisine geçmişte atfedilen “vesayetçi parti” kimliğinin topyekün reddedildiği Kılıçdaroğlu’nun şu sözleriyle anlam kazanmaktadır: “Vatandaşını hor gören değil, vatandaşını kucaklayan bir siyaset anlayışını Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarına indireceğiz”. Türkiye’nin sorunlarına dair dillendirilen 13 ilke medya özgürlüğünden, dış politikaya, seçim yasasının demokratikleştirilmesine, kamuda israfın önlenmesine, kamunu etkin denetimine, toplumsal barış temelinde demokrasi sorunlarının çözümüne, eğitim sorunlarının çözümüne dair mesajlar CHP’nin Türkiye’nin sorunlarını çözmeye aday olduğu iddiasının çok boyutlu bir perspektife sahip olduğu imajını vermektedir. Bu bağlamda verilen mesaj; CHP’nin siyasi anlayışıyla bu sorunları çözmeye en yakın parti olduğudur. Her kurultayda olduğu gibi 37. Kurultay’da da en fazla konuşulanlar Parti Meclisi’ne girecek isimler oldu. Parti Meclisi (PM) üyelerinin seçimiyle ortaya çıkan CHP’nin yönetici elit profiline genel hatlarıyla bakıldığında, Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinden aday gösterilip seçilen kimi aktörlerin önceki dönemlerde de PM üyesi oldukları dikkate alınırsa, CHP’de yönetim katında kurumsallık adına geleneğin devam ettiği, diğer yandan aday gösterilme ve seçilme yoluyla yönetime dahil olan kimi yeni aktörlerin CHP yönetiminde yenilenme adına dikkate değer olduğu söylenebilir. PM’ye giren başörtülü genç avukat üye ve sayısı birkaç tane olsa da Z kuşağının temsilcisi üyeler CHP’nin ağır aksak da olsa profesyonel yönetim anlamında kapsayıcılık iddiası anlamında dikkate değerdir. PM’ye İzmir örneğinde Tuncay Özkan gibi bir ismin girememesi karşısında, Rıfat Nalbantoğlu, Devrim Barış Çelik, Ednan Arslan gibi isimlerin dahil olması delegelerin bu isimlere olan teveccühü ve değişim arayışlarının bir yansıması ve PM’de İzmir etkisinin artışı olarak okunabilir. Kurultay’da gerek Kılıçdaoğlu’nun söylemleri, verdiği mesajlar, gerekse delegelerin PM üyesi tercihleri CHP’nin “Hedef İktidar” iddiasını yansıtan tercihlerle dolu olduğuna işaret etmektedir. Asıl önemlisi önümüzdeki ilk seçimde Kılıçdaroğlu’nun seçim kazanma odaklı “ittifak” siyasetinin ve iddiasının süreceğidir. Prof. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı