Srebrenitsa'nın acısını her hissettiğimizde akla gelen iki isim

Avrupa’nın ortasında yaşandı o kanlı soykırım…  Srebrenitsa Katliamı, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı’nda Sırp Cumhuriyeti Ordusu'nun Srebrenitsa'ya karşı giriştiği Krivaya '95 Harekâtı esnasında 11 Temmuz 1995'te yaşanan ve en az 8372 Bosnalı'nın, Bosna-Hersek'in Srebrenitsa kentinde general Ratko Mladiç komutasındaki ağır silahlarla donatılmış Bosna Sırp ordusu tarafından öldürülmesine verilen ad... Korkunç bir soykırımdır yaşanan… Medeni olduğunu iddia eden Avrupalı’nın gözleri önünde Müslümanların katledildiği bir vahşet… Srebrenitsa katliamı, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımıdır ve Avrupa'daki hukuksal olarak ilk kez belgelenmiş soykırım olması açısından da önem taşır. Srebrenitsa’yı ve yaşanan o korkunç acıları, Bir balkan gezisinde ziyaret ettiğim şehit mezarlarında damarlarıma kadar hissettiğimi hatırlıyorum. 27 yıldır dinmeyen bir acıyı dualarımızla hafifletmek istesem de bu yetmez; bu acıya sahip çıkıp dünyaya anlatabilmek hedefimiz olmalı… İşte bu yüzden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Meclis üyelerinin Saraybosna’yı ziyaretini çok önemsiyorum. Orada yaşayan; anne ve babalarını, evlatlarını, eşleri katliamda kaybetmiş insanların acılarına ortak olmak, İzmir gibi dünyanın en duyarlı şehrine yakışan bir tavırdır her şeyden önce… Başkan Soyer’in söylediği “Bizim ruhlarımız da vicdanlarımız da kardeş” sözü, işte bu ortak tavrın dile gelmiş hali… Saraybosna ile kardeş şehir olan İzmir, bundan sonra bu birlikteliği pekiştirecek işbirliği ağını da hızla örmelidir. Buna inancım tam… Çünkü İzmir Büyükşehir camiası gibi, İzmir’in her köşesi, her ilçesi 11 Temmuz günü Srebrenitsa Katliamı’nda hayatlarını kaybeden insanları andı. Konak’ta, Karşıyaka’da, Bornova’da, Bayraklı’da ve daha birçok ilçede düzenlenen etkinliklerde bir kez daha bu ortak acıyı iliklerimize kadar hissettik… *** Peki her yıl, Türkiye’nin her bir köşesinde hissedilen bu acı, İzmir’de neden daha yoğun yaşanıyor derseniz, bunun için size iki isim verebilirim: Kemal Baysak ve Vecdi Altay İzmir’in en babacan belediye başkanlarından, aynı zamanda ilk sanayicilerinden biri olan Kemal Baysak,  Saraybosna’da yaşanan bu katliamın dünyaya duyurulması ve kamuoyu yaratılması konusunda olağanüstü çaba gösteren isimlerin başında geliyor… Bosna Hersek’te ‘Boşnakların Shindler’i diye anılan Kemal Baysak o acı dolu günleri, yüreğinde yaşayan ve yaşatan bir isimdi. Türkiye’nin olaylara seyirci kalmadığı ve katliama engel olmak için çaba gösterdiği günlerde, hep Kemal Baysak’ın itici gücü rol oynadı. Türkiye’de Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, İzmir’de, valiliği, belediye başkanlarını ve sivil toplum kuruluşlarını harekete geçiren Kemal Baysak, Bosna’ya yapılan yardımlarda ön saflarda yer aldı. Boşnaklara hem maddi, hem de manevi anlamda destek olan Kemal Baysak, olayın unutulmaması adına da sayısız girişimlerde bulundu. İş yerindeki makamında açtığı sergide Srebrenitsa katliamını anlatan yazı ve fotoğraflara yer veren, bir nevi bilgi kaynağı oluşturan Baysak, bu dev platoyla yerli ve yabancı siyasetçilerin takdirini topladı. Burada büyükelçi ve konsolosları ağırladı. Örneğin her yıl İzmir’de, gazetecileri bir araya getirip Bosna Hersek’e götürdü, onlarla katliamın izini sürdü, yazılı ve görüntülü basının bilinçlenmesi konusunda önemli rol oynadı. Her geziden sonra, gazetelerde yayınlanan haber ve röportajlar, katliamın korkunç yüzünü anlattı bizlere, kamuoyu aydınlatıldı, gerçekler su yüzüne çıktı. Bu çabaları sonucunda İzmir’de yıllarca Bosna Hersek Fahri Konsolosu olarak görev yaptı. İki yıl önce aramızdan ayrılan ve sonsuzluğa göç eden Kemal Baysak, arkasında, onurlu bir geçmiş ve  Srebrenitsa acısını yüreğinde hisseden milyonlarca insan bıraktı. **** Ve Vecdi Altay… Çok sevdiğim, saygı duyduğum ve sohbetini özlediğim gazeteci dostum Vecdi, Kemal Baysak’ın Bosna Hersek’e davet ettiği gazeteciler arasındaydı… Orada yaşanan olaydan çok etkilendi Vecdi… Saraybosna’da bulunduğu süre içerisinde sürekli araştırma yaptı. Şehitliği ziyaret etti, şehitlerin yakınlarıyla röportaj yaptı, sayısız fotoğraf çekti. Bir gazetecinin yapması gerekenden fazlasını Vecdi Altay, o süreçte yerine getirdi. İzlenimlerini görev yaptığı gazetesinde kaleme aldı ama bununla yetinmedi. Her çektiği fotoğrafı büyütüp sergi açtı. Amacı yaşanan acıları İzmirlilerin de hissetmesini sağlamaktı. Bununla oldukça başarılı oldu. Bir değil, onlarca sergiye ev sahipliği yaptı. Açtığı her sergi ses getirdi, binlerce insan bir sergilere akın etti. O sergilerin birinde onu bir köşede çayını yudumlardan buldum. Gözleri dalıp gitmişti. “Vecdi selam” dememle silkindi ve kucaklaştık. Bir dostunu görünce gözlerinin içi güler Vecdi’nin, çok acılar çekmiştir ama hep yüreğinde yaşamıştır. Hissettirmez size… O yüzden onu umutsuz göremezdiniz. Şunu söylediğimi hatırlıyorum Vecdi’ye: “Binlerce insan, Saraybosna’da çektiğin fotoğrafları görmek için akın akın geldi sergilerine… Neler hissettin onları görünce?” “Biliyor musun Hürol” dedi bana ve devam etti: “Bu yaptığım, o insanların çektiği acıların yanında, hiçbir şey… Savaş korkunç bir şey Hürol… Orada her şehit mezarına gittiğimde, yüreğim boşluktaydı sanki… Dinlediğim her acı olayda kahroldum. Sonra deli gibi fotoğraf çekmeye başladım, kare kare... Onlara ses olmak, acılarını paylaşmak istedim.” Bugün Kemal Baysak gibi Vecdi Altay da 4 yıl önce, genç yaşta aramızdan ayrılan kahraman bir yürek… Başarılı bir gazeteci… Artık çabaları birer anıt gibi. Bugün bir insanlık ayıbını, hayatını kaybeden 8372 kişinin yaşadığı acı dolu anıları hissedebiliyorsak, bir ülkenin çağlığını duyabiliyorsak eğer, onların bunda büyük payı var. Yürekler ortak bir acıda buluştuğu zaman, insanlık değer kazanır, geleceğe umutla bakarız. İşte bu yüzden Kemal Baysak  ve Vecdi Altay’ın yaydığı ışık yüreğimizde, hem de en derinlerde…
Hürol Dağdelen [email protected]