Erdem üzerine

Ahlakın övdüğü iyi olma, alçakgönüllülük, yiğitlik ve doğruluk vb. niteliklerin genel adı olarak tanımlıyor TDK erdemi. Sıraladığımız özelliklere sahipsek erdemliyiz sonucunu çok rahat çıkarabiliriz buradan.

Yazımızın gidişatı siyasete kayacak gibi, ama biz üzerimize düşeni yapalım, etliye sütlüye karışmadan erdemden bahsetmeye çalışalım. Genel olarak düşündüğümüzde uygar insanın özelliğidir diyebiliriz erdem için. Şöyle bir klişe sözü paylaşalım buradan: Uygar insan kimse yokken de kurallara uyan insandır. O vakit, elimizdeki çöpü kimseler yokken sokağa bırakıveriyor muyuz, ona bakmak gerek hani.

Hiç şüphesiz bütün dinler erdemli olmayı emreder. Dosdoğru olun, der. Ama ya uygulamalar? Yok, efendim onlar gerçek din değilmiş de yozlaşanıymış. Sevsinler. Doğru bir din eğitimiyle bu sorunun üstesinden gelinebilinir.

Şöyle bir yoklayalım kendimizi. Her koşulda erdemli davranabiliyor muyuz?  Çıkarımız söz konusu olduğunda bencilce mi davranıyoruz yoksa… Yolda bir miktar para bulduğumuzu varsayalım örneğin. Miktar küçükse yüz lira, iki yüz lira, belki beş yüz, bin. Ne yaparız, sahibini bulmaya çalışır, değilse bir fakire, bir ihtiyaç sahibine verir bu parayı, kurtarırız paçayı ve de rahatlatırız vicdanımızı. Ama miktarı yükseltelim. Yolda bulunan para biraz yüklüceyse ve bu miktarı da sizlerin hayal gücüne bırakalım, ya o zaman ne yaparız?  Bize ait olmayan bu parayla baş başa kaldığımızda doğrusunu yapar mıyız?

İyi olma, etrafımıza iyilikle davranma hususunda nasılız diğer taraftan? İhtiyacı olana yardım etmek, hem de bunu istenmeden yapabilmek erdemli olmanın bir diğer unsuru. Konu komşumuzdan, yakınlarımızdan sadece maddi değil, manevi olarak desteğe ihtiyacı olanlar mutlaka vardır. Duyarlı olup, sıkıntılarını sorabilmek, elimizden bir şey gelmese bile en azından onu dinlemek, derleriyle dertlenmek, hiç kuşkusuz güzel bir meziyet. Ya etrafımızda yardıma muhtaç canlılarla aramız nasıl, hiç düşündünüz mü? Soğuk günlerde barınacak yer arayan, sıcak günlerde içecek suya muhtaç canlarımıza duyarlılığımız nasıl?

Alçakgönüllü olmak, olabilmek… İşte bütün mesele burada! Ne kadar tevazu sahibiyiz, mutlaka sorgulamalıyız. Bulunduğumuz yeri hazmetmek önemlidir. Bunu maddiyatla, makamla ilişkilendirebiliriz. Bence alçakgönüllü olmak, kendini olduğundan aşağıda göstermek, Montaigne’nin dediği gibi budalalık değildir. Etrafımıza bir hareket sahası açmak demektir. Herkes çok önemlidir, biriciktir ve bizlerin de herkesten öğreneceğimiz çok şey vardır. Öğretmenlik yaptığım zamanlardan bilirim, öğrencilerimden, hani şu bacak kadar çocuk dediklerimizden, çok şey öğrenmiş biriyim. Tevazu gösterip, onları –etrafımızdakileri- dinlersek hem erdemli davranmış olur, hem de yaşam dersleri almış oluruz. Kazan kazan yani.

Yiğitlikten bahsedelim son olarak da. Erdemli olmanın olmazsa olmazıdır yiğit olmak, cesur olmak. Haksızlıklar karşısında dimdik durabilmek ne müthiştir. Haklarımız birileri tarafından çiğnenirken karşı durabilmek, sesimizi çıkarabilmek gerekir. Bu kişisel de olabilir, toplumsal da. Hani kendi hakkımızın yendiğini düşünelim, burada cesur olup diklenmek, mücadele etmek kolaydır. Bunu etrafımızda haksızlığa uğrayanlar için yapabilmektir asıl olan. Erdemli olmak, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dememektir. Kötü yöneticilere, “kral çıplak!” diyebilmektir bir çocuk nahifliğiyle.

Erdem itibar kazandırır. İtibar da en büyük hazinedir, yemekle bitirilemez. Muteber insan olmak da hanlar, hamamlar, saraylar, lüks otomobillerle olmaz. Erdemli olmak yeterlidir.

Nihai hedefimiz mutluluksa, ne zaman daha mutlu oluruz…

Erdemden başka zenginlik tanımadığımız zaman.

10.06.2024

Namık Budak

[email protected]