Tüketerek büyümek

Tasarruf tedbirlerinin açıklandığı bu günlerde bizler de boş durmuyoruz, oburca, bitmez bir iştahla tüketiyoruz. Tedbirlerin açıklanması kendi içinde bir çelişkiye işaret eder, ama bu, yazımızın konusu değil. Kısaca değinelim: Demek savurganlık kabul ediliyor ve şimdi aşırı harcamalar kısılmak isteniyor. Yirmi iki yılın sonunda bu ne yaman çelişki annem! He, bir de 2002’de iktidara gelirken AK Parti’nin sloganıydı tasarruf: Lojmanlar boşaltılacak, makam araçları terk edilecek, falan filan. Neyse biz konumuza dönelim.

Tüketerek yaşamak, ya da tükettikçe yaşadığını hissetmek... Ülkemizdeki durum aynen bu! Yüksek enflasyon sarmalındaki yurdum insanı ne yapıp edip bir çözüm buluyor, kendine bir kaynak ayarlıyor ve hop, tüketiyor. Nasıl mı yapıyor? Ekonomide Nobel kazanacak hamleler yapıyor. Mesela “takla attırıyor.” Ne demek bu? Açıklayalım: Bir kredi kartına olan borcunu –asgari ödemesini en azından- bir başka kredi kartından -%5 faizle- nakit avans çekerek ödüyor ve harcama limitine ulaşıyor. Sonuç mu? Harcıyor tabii, elde ettiği bu parayı harcıyor ve hayatta kalıyor. Survivor bir anlamda yani. Evet, yurdum insanı pratikte “ayakta kalan” oluyor. Zaten insan bulunduğu koşullara ayak uydurarak yaşamını sürdüren canlı değil midir?

****

Buraya kadar ülkemizin anlık bir fotoğrafını çekmeye çalıştık. İşin farklı bir boyutuna değinmek istiyoruz bu yazımızda: “Alo, yemek getir hattı.” Farklı firmalar, tüketicinin hizmetinde. Aranıyor bu firmalar ve bir “hop” daha, ihtiyaç neyse, ekmek, limon, çay, yağ ya da bizzat yemek on beş dakikaya kapınızda. Hani ben gideyim, pazardan alışverişimi yapayım yok. Pazar, market ayağına geliyor bu anlamda. Bu firmalar bunu babasının hayrına yapacak değil ya. Buradan bir kar peşindeler hani. Elin İngiliz’i, gelip sana bu hizmeti sunarsa senden kazanacak tabii, hem de katmerli. Nasıl mı? Öncelikle siparişin için senden hizmet bedeli %10’u indiriyor cebe. Sonra? Yetmez. Bir de sana yemek getirdiği lokantadan (hadi siz ona restoran deyin) %30 indirimli alıyor bu ürünü. Etti mi pratikte % 40. Oh, ne âlâ memleket. Biz yattığımız yerden büyürken, onlar da kasalarını büyütüyor pratikte.

Biraz da beslenmedeki sıkıntılara değinelim, uzmanların, hekimlerin affına sığınarak. Bu paragraf bilimsel değildir, okumayabilirsiniz, ama Kara Kutu’yu* okuyun derim, sakızın bile hiç de masum olmadığını öğrenirsiniz en azından. GDO nedir? Bak, bak, bak… Konu değişti. Yazı ortaya karışık gibi oldu, ama hiç de öyle değil. GDO, Genetiği Değiştirilmiş Organizmanın ilk harflerinden oluşan ve herkesin bildiği bir kavram. Neden bizde böyle bir uygulama var, yani neden GDO’lu ürünler ekilip biçiliyor ve de tüketiliyor? Ya da başka hangi ülkelerde buna izin veriliyor, sorusunu sormak daha doğru olur. Bin yıllar boyunca oluşan beslenme alışkanlığımız, tükettiğimiz bu yeni ürünlerle dumura uğratılıyor. Bünye alışık değil. İlk defa tüketiyoruz bu değişik organizmaları. Ondan sonra gelsin hastalıklar ve tedaviler ve de sağlık harcamaları vb…

******

Raf ömrünü uzatmak için katkı maddeleriyle bize sunulan paketli yiyeceklerden bahsetmiyorum bile. Ya da fast food (çabuk yemek). Sen istediğin kadar ye, gene açsın. Bir türlü doymuyorsun, doyamıyorsun. Ticari zekâ böyle bir şey! Yedikçe ye ve adama kazandır. Gazlı içecekler, onlarla birlikte vücuda yüklenen şekerler. Tüm bunları yedikçe yiyor ve kocaman oluyoruz. Tüketerek büyüyoruz yani. Obezite ciddi tehlike. Başta büyük kızım ve iki damadım olmak üzere tüm hekimlerin affına sığınarak- bir ukalalık daha yapıp- fazla kiloların tüm hastalıkların tetikleyicisi olduğunu ve de insan ömrünü kısalttığını haykırmak istiyorum bu köşeden. Hadi, bilimsel bir veriyle destekleyelim bu savı: 40 yıl süreyle 4 milyon kişiyle yapılan bir araştırmada kanser vakalarının %40’ı, aşırı kiloyla bağlantılı çıkmıştır. He, bir de fazla kilo, kaliteli yaşamın önünde engel, o da ayrı konu.  

Yazı, farklı alanlara birer paragraf da olsa değinerek özünde beslenme ana fikrine bağlanmaktadır. Merak etmeyin, ana fikre geliyorum: Geleneksel yemek alışkanlığımızın öneminin altını çiziyor, annelerimizin ev yemeklerini tercih edelim diyorum özetle. Ülkemizi GDO’dan temizleyelim, alışverişe pazara çıkalım diyorum. Eh, para artırırsak ve de hazır bir yemek tercih edeceksek evimize istemeyelim, bizzat o mekâna, lokantaya gidip orada yiyelim, elin tröstüne de kazandırmayalım hani diyorum.

Nihai hedefimiz mutluluksa, ne zaman daha mutlu oluruz…

Tatlıyı tuzluyu keseceğiz, bol bol gezeceğiz,” dediğimiz zaman.

*Kara Kutu, Soner Yalçın, Kırmızı Kedi Yayınevi

20.05.2024

Namık Budak

[email protected]