Okumak

Kişinin kendini geliştirme yollarından biri ve en önemlisi okuma’dır. Onunla kendimizi, etrafımızı doğru anlar, yorumlar, değerlendiririz. Okuma konusunda ünlü yazarların çok güzel sözleri var, bu köşede onları allayıp pullayıp tekrar parlatmayalım. Sadece büyük önderimiz Atatürk’ün çok bilinmeyen bir sözünü okuma eylemiyle bağdaştırmayla yetinelim: “Çalışmak ilk yılgınlık, yorgunluklara galip geldiğinde müthiş bir zevktir.” “Çalışmak” sözcüğünü “okumak”la değiştirip konu başlığımıza uyarlayalım. Niçin okuyalım, ne okuyalım, ne zaman okuyalım? Öncelikle analitik düşünmemize yardımcı olacak bilgiler edinmek için okumalıyız. İlgimiz doğrultusunda okumalıyız ve de okumaya zaman ayırmalıyız. Yani akşam uyku öncesi “uyku getirsin” diye değil. Hiç unutmam, üniversitede bir hocamız genç bir meslektaşını eleştirirken “300-500 kitap okumuş, burada ahkâm kesiyor.” diye küçümsemiş, ezmişti onu. Soralım kendimize, ne kadar okuduk bu yaşımıza kadar? Her gün -en azından- 25 sayfa okuyarak 9.000 sayfadan hareketle yılda 30 kitaba ulaşabiliriz. 300- 500 kitaba 10-15 yılda ulaşırız. Kaç yıl geride bıraktıysak 30 kitapla çarpıp bir sonuç çıkarabiliriz yani. Ülkelere göre bir istatistik vermek isterim, en çarpıcısından: Bir Japon yılda ortalama 26 kitap okurken biz Türkler 6 kişi toplanıp yılda 1 kitap okuyoruz. Kurban’da 7 kişi bir araya gelip “danaya girmek” gibi bir şey. Atatürk’ten örnek verelim gene: kısa ömrüne 3.997 kitabı sığdırmış, yazdıklarına değinmiyorum bile. Yukarıdaki hesapla 133 yıl yaşaması gerekirdi ulu önderimizin, yarısı kadar bile yaşamadı maalesef. Ee asrın lideri öyle olmaz, böle olur. Boru değil bu, yani okuyacaksın, diploman olacak. Okuyarak, sorgulayan bireyler olacağımızın altını bir kez daha çizmek isterim, okulların açıldığı bu günlerde. Öğretmenlerimize, öğrencilerine okuma alışkanlığı kazandırmanın önemini hatırlatmak isterim naçizane. Elbette onlar da bilir okuma alışkanlığının önemini. Din derslerinden, seçmeli din derslerinden, zorunlu seçmeli din derslerinden zaman kalırsa değineceklerdir elbet okumanın önemine. Kazanacaklardır her şartta öğrencilerinin kalplerini. Zaten en büyük mucize değil midir “ilkokulda iyi bir öğretmene denk gelmek.” *** Okuyarak, bilgi birikimimizi artırdıktan sonrasını merak etmeyin, okumanın türevleri bekler bizleri: Saraylarda yaşayıp bize umut vaad edenlerin içlerinden geçenleri, ruhlarını okuruz. Eğitim birliğinin (Tehvid-i Tedrisat) içine edenlerin canına okuruz. Koruma ordusuyla gezenlerin korkularını gözlerinden okuruz. Liderler sultasındaki siyasal partilerin yedi ceddine okuruz. Cahiller tarafından yönetilmenin makus kaderine lanet okuruz. Laik Türkiye’nin ruhuna “Fatiha” okuyanlara bela okuruz. Sonuçta: İmam ne derse desin, biz yine bildiğimizi okuruz. Ama en güzeli meydan okumak: Cesareti tavan yapmış cahillere, Sapık softalara, Din tüccarlarına, Gericilere, İlle de “mülteci” diyenlere, 128 milyarı hiç edenlere, Ekonomiden anlamayıp da ben ekonomistim diyenlere, Geleceğimizi çalanlara, Doktorlara “giderlerse gitsinler” diyenlere, Kısacası; Ülkemizin içinden geçenlere MEYDAN OKURUZ. Not: Bu satırları yazan, düzenli okumakta, hatta yetinmeyip günlük sporunu yaparken internetten kitap dinlemekte; gençlikten gelen alışkanlıkla, “Cumhuriyet”i, farkında olmadan, gayri ihtiyari içe katlayarak taşımaktadır. (Bunu, bu sabah tebessümle fark etmiştir.) Ars longa, vita brevis. ---- Ne zaman adam oluruz… Okuma ihtiyacının bir barut gibi olduğunu, bir kere tutuşunca artık sönmeyeceğini bildiğimiz zaman. --- 18.09.2023 Namık Budak [email protected]