“Bir tek dayağı var”

Türkiye’de her gün, her saat, her dakika, her saniye bir kadın şiddete maruz kalıyor. Biz sadece basına düşen spesifik olayları öğrenebiliyoruz. O evlerin içinde neler oluyor kim biliyor ki?… Dayak yedikten sonra kadın kalkıp hayatına devam etmek zorunda kalıyor. Çocuklarına bakıp, ev işi yapmakla meşgul oluyor. Belki de az önce dövdüğü eşine özenle yemek hazırlıyor… Ne acı… Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri bu! “Kadına şiddet ve Kadın cinayetleri” anıt sayaç sürekli sayıyor tıpkı bir saat gibi…

Türkiye’de geçen günlerde yine bir kadın sokak ortasında darp edildi. Döve döve bayılttığı kadını bir de sürükleyerek minibüsün içine soktu. Etrafta durumu fark edip video çekenlere de pişkin pişkin küfredip “Yarın sabah da sizin için geleceğim” dedi…

Biz ne zaman rahat edeceğiz? Bizim güvenliğimiz ne zaman sağlanacak? Kadınları dövüp, öldürüp, işkence yapan adamlar ne zaman hak ettiği yeri bulacak? Yıllardır ülke gündeminden bir an olsun düşmeyen kadın cinayetlerine ne zaman çare bulunacak?

Her gün ülkemizde birçok kadın şiddete maruz kalıyor, yöneticiler bu konu hakkında çok üzüldüklerini söylüyor, açıklama yapıyorlar, takipçisi olacaklarını söyleseler de nedense hiçbir konuşma yeterli olmuyor ki bu işkence sürekli devam ediyor.

Bu işkencenin devam etmesinin en büyük sebeplerinden birini caydırıcı cezalar olmadığına bağlıyorum. Kadın darp edildiğinde polise şikâyet etse bile karşı tarafın ifadesi alınıp serbest bırakılınca kadınlar artık şikâyet etmeye bile gerek duymuyor. Korkuyor… Bir süre sonra da öldürülüyor…

Yöneticiler bu konu hakkında caydırıcı düzenleme yapmıyor yapmadığı gibi uygulamada olan 6284 sayılı kadını koruyan “Kadınlar öldürülmesin” diyen yasayı tartışıyorlar… İstanbul Sözleşmesi’nden çıktınız, 6284’ten ne istiyorsunuz? Kadının itibarını ne kadar ayaklar altına alıp kadınları yalnız bırakacaksınız?

Bizi sokakta yürürken biri beni takip eder mi? öldürür mü? Güvende miyim korkusuyla baş başa bırakıyorsunuz…

*****

Anadolu’da, köylerde, taşrada yaşayan kadınların kabulleniş hikayesi var bir de… Bir erkeğin bir kadına şiddet uygulaması normal ve olağan karşılanıyor, adeta su içmek, nefes almak kadar olağan…Bu kültürle yetişmiş kadınlar, çevrede gördüğü örneklere kıyasla dayak yediğine şükredecek duruma gelmiş… Kumarı yok, alkolü yok “BİR TEK DAYAĞI VAR” oda olmasa 4 4’lük kocam var benim diye mutlu oluyorlar. Bunları kocasından dayak yiyen bir kadından duymuş biri olarak, durumun ne kadar vahim olduğunu o zaman anlamıştım… Baş edemeyince psikolojik rahatlama için kabullenilmiş… Kader olarak atfedilmiş belki de bu kadınlara, etrafta birçok örneği var annesi, komşuları, yakın çevrede hep şiddete maruz kalan kadın olması bunu olağan kılmış… Bu algı küçüklükten işlenmiş beynine çevresel faktörlerle desteklenerek “Kadın erkeği dövebilir” olarak kodlanmış… Şiddeti basitleştirerek, önemsiz ve normal bir olay olarak anlatarak psikolojisini rahatlatma ve bu durumla baş edebilme çabası… Oysaki başına gelebilecek en kötü şeyi yaşıyor bunun bir tık üstü ölüm.

YETER!

*****

Bu noktada aklıma hep şu soru takılıyor bu toplumsal sorunun asıl kaynağı nedir?

Toplumda hastalıklı bir yapı var bu yapıyı da biz kadınlar değiştireceğiz…

Bu toplumsal hastalık, ataerkil yapının, erkeklerin küçük yaşlardan itibaren iliklerine kadar işlenmeye çalışıyor olması… Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ne kadar önemli bir kavram olduğunu anlıyorum. Sadece sözlerle ve düşüncelerle değil, aslında pratiğe döküldüğünde toplumsal hastalığın tamamını çözmese bile birçok oranda rahatlatabileceğine inanıyorum.

****

Toplumsal cinsiyet eşitliği…

Erkeklerin doğduğu andan kendini bilmeye başladığı dönemlere kadar geçen süre de ailesinden aldığı öğretiler, çevredeki kişilerin “Sen erkeksin! Erkek adam dediğin… Erkek adam ağlar mı? Karı gibi gülme, Erkek adam pembe giymez, Erkektir yapar…” mesajları bilinçaltında bir kalıp halinde duruyor. Bu sözlerle yetişmiş bir çocuk kendi cinsiyetine birtakım öğretiler yüklüyor…

Kendini kadından daha üstün varlık olarak gören erkek(!), kadına psikolojik şiddet uygulamayı, dövmeyi, öldürmeyi kendine hak görebiliyor. Öldürülen kadınların katilleri ya sevgilisi ya eşi ya da eski eşi…

Böyle bir senaryoda… Erkek kendine yüklenen rolü üstlendiğinde kadının ona muhtaç olduğunu, ona sahip olduğunu, kadına istediğini yapabileceğini ve buna kimsenin karışamayacağını düşündüğünde felaket geliyor işte…

Toplumsal hastalıklı yapımızı nasıl çözebiliriz? 

Bu sorunu ortadan kaldırmanın tek yolu çocukluktan gelen öğretilerimizi değiştirmekten geçiyor. Erkek veya kadının davranış yapısını incelemekten ziyade çocuklarımıza verdiğimiz eğitimleri tamamen iyi insan, saygılı insan olma mesajları verip eğitirsek işte o zaman bu hastalıklı yapının ortadan kalkabileceğine inanıyorum…

****

Cemre Yuvarlak

[email protected]