İzmir bir “foto muhabiri” markasını kaybetti
Yıl 1983. Yeni Asır Gazetesi İzmir’den Ceyhan Gür ile foto muhabiri Mehmet Ali Varış’ı Türkiye Romanya maçını izlemek üzere görevlendirdi. O sırada Ceyhan Gür İzmir’de. Mehmet Ali Varış ise İstanbul’daydı.
Varış, gazeteci arkadaşları Şansal Büyaka ve Hüsnü Çil ile birlikte İstanbul’dan Bürkeş’e doğru yola çıktı. Hüsnü Çil’in BMW marka arabasıyla Bulgaristan’a gece saat 03.00’te girdiler. Hüsnü Çil’in uykusu geldi. Arabayı Tırnova civarında kenara çekti.
Tam arabanın içinde uyumaya hazırlanırken Bulgar polisi gelip devam etmelerini istedi. Hüsnü Çil, Şansal Büyüka’ya “Ben devam edemeyeceğim. Bir otele gidelim. Birkaç saat uyuyalım öyle devam edelim” dedi. Bir otele yerleşip dinlendiler.
Sabah kalkıp arabayla Bükreş’e ulaştılar. Bükreş’te kaldıkları otelde Ceyhan Gür ile buluştular. Turgay Şeren gibi gazeteciler de katıldı aralarına.
***
Bükreş Stadına girdiler. Milli maç başladıktan 4 dakika sonra Ceyhan Gür, Mehmet Ali Varış’ın yanına geldi, “Hadi bırak maçı, gidiyoruz” dedi. Varış şaşkın vaziyette "Milli maçı bırakıp nereye gidiyoruz” diye cevap verdi.
Ceyhan Gür, “Ermeni teröristler Yugoslavya’da Belgrad Büyükelçimiz Ahmet Galip Balkar’ı vurmuşlar. Yeni Asır’ın patronu Dinç Bilgin telefon etti. Maçı bırakın, oraya gidin” dedi.
Varış, “Ceyhan, güzel kardeşim burada ne Kamil Koç ne Varan otobüsü var. Biz Romanya’nın ortasındayız. Haritaya bak bakalım. Biz neyle gideceğiz Bükreş’ten Yugoslavya’ya. 1600 kilometrenin üzerinde bir yol” diye cevap verdi. Bu sözler üzerine Ceyhan Gür tribünlere geri döner. 10 dakika sonra yine gelir, “Dinç Bilgin yine aradı. Bırakmadınız mı maçı? diye sordu. Ne yapacağız?”
Mehmet Ali Varış, “Ya Dinç Bilgin’e söyleyemiyor musun? Burası Türkiye değil. Sende lisan var mı? Yok. Ben de var mı? Yok. Ne yapacağız? Bekle bakalım” diye cevap verdi.
***
Maça devre arası verilince Mehmet Ali Varış Milli Takım tercümanı Abdullah’ı buldu. Maçlar sırasında samimiyeti ilerlettiği Abdullah’a, “Abi, bizim elçiyi vurmuşlar. Bizim Yugoslavya’ya gitmemiz gerek.” Abdullah da, “Haber bana da geldi. Ama Yugoslavya çok uzak. Ben Romen Mili Takımı’nın kafile başkanına bir sorayım. Uçakta yer varsa sizi alsınlar. Kreyova’ya gidecekler. Orada bir futbolcuları inecek. Kreyova’dan da gece tren kalkar, sabah Yugoslavya’yasınız. Ancak bu uçağı binerseniz olur. Başka türlü 3 güne gidemezseniz” dedi.
Romen kafile başkanı Mehmet Ali Varış ve Ceyhan Gür’ü uçağa almaya kabul etti. Varış, Ceyhan’a güre konunun çözüldüğünü aktardı ve “Kreyova’ya gideceğiz. Oradan da trenle Yugoslavya’ya geçeceğiz. Sende kaç para var Ceyhan” dedi. Ceyhan Gür kendisinde sadece 100 dolar olduğunu söyledi. Varış da “Ben de de 50 dolar var. Bize para lazım. Ne yapacağız?” dedi.
Hüsnü Çil’den 200 dolar aldılar. Zeki Triko’nun sahibiyle karşılaştılar. Varış, “Zeki abi bizim Yugoslavya’ya gitmemiz gerekiyor. Para sıkıntımız var” dedi. Zeki Triko’nun sahibi de “Sorun değil. Ben Dinç Bilginle anlaşırım” deyip 1000 dolar verdi.
***
Mehmet Ali Varış ve Ceyhan Gür buldukları borç parayla Yugoslavya’ya geldi. Varış olay yerinden en güzel fotoğrafları çekti. Tanyuk Ajansı’na gidip filmleri yıkadı. Sonra Varış bir taksiye binip filmleri havaalanına götürdü. Ancak taksi şoförü Varış’ı dolar kullandığı için polise şikayet etti.
Varış derdiğini anlatacağı Türkçe bilen birini ararken olay yerine bir Arnavut asıllı bir Türk geldi. Derdini anlattı. Varış’ı 1.5 saat nezarette tuttuktan sonra bıraktılar. Hemen filmleri Türkiye’ye ulaştırmak üzere uçağa teslim etti.
Otele geri dönen Varış orada Günaydın Gazetesi’nden Ertuğrul Akbay’ı gördü. Varış’a, “Ayrılma elçinin fotoğrafını çekeceğiz” dedi.
Ertuğrul Akbay ve Mehmet Ali Varış, Büyükelçi’nin tedavi gördüğü hastaneye girdiler. Varış’da Pentax’ın 400’lük telesi vardı. Çok az bir süre için çekim izinleri vardı. Varış 36 kare çekim yaptı.
Bir kez daha filmleri yıkatmak için Tanyuk Ajansı’na gittiler. Varış Kenan Evren’in ziyareti sırasında Tanyuk’un fotoğrafhanesine gitmişti. Oraları iyi biliyordu. Karanlık odacıya 5 dolar karşısında bütün filmlerini yıkattılar. Ertuğrul Akbay Tanyuk’tan telefoto ile filmi gönderdi. Varış da geçmeye çalıştı. Ama Anadolu Ajansı ile frekans tutmadı. Varış tekrar havaalanına gelip filmleri Türkiye’ye gönderilmek üzere uçağı teslim etti.
Varış Demet Akbağ’ın babası Teoman İribay’ın Tercüman’ın Almanya bürosunda çalıştığını ve Air France uçağışla İstanbul’a gittiğini biliyordu.
Ama bir sorun vardı. Uçağın kapıları kapanmıştı. Varış, havaalanı müdürünü bulup sorununu çat pat anlattı. Uçakta’taki Teoman İribay’ı tarif etti. Filmleri ona vermesi için ikna etti. Havaalanı müdürü uçağın kapısını açtırıp Varış’ın verdiği filmleri Teoman İribay’a teslim etti.
Yugoslavya’da vurulan Büyükelçinin Türkiye’deki gazetelerde ilk renkli fotoğrafları Mehmet Ali Varış sayesinde Yeni Asır Gazetesi’nde çıktı.
***
Mehmet Ali Varış bu anısını Serdar Özsoy’un Youtube kanalı için anlattı.
Ne yazık ki benim de çeşitli gazetelerde birlikte çalışıp deneyimlerinden yararlandığım Mehmet Ali ağabeyimizi kaybettik.
İzmir gerçekten bir foto muhabiri markasını kaybetti.
Defalarca şahit oldum. Varış en zorla şartlarda bile görevini yapardı. Neredeyse imkansız denen durumlarda bile makinesinin objektifine basıp işi bitirirdi.
Mehmet Ali Varış bu kenttin bu ülkenin yarım yüz yılına objektifin arkasından şahitlik etmiş bir isimdi.
Bir tanesini anlattığım tarihi öneme sahip binlerce anı biriktirdi.
Onun gibi gazetecilerin meslek deneyimleri asla yitip gitmemeli.
İzmir Gazeteciler Cemiyetinin bu yönde bir çalışması zaten var.
Ama galiba yeterince hızlı şekilde ilerlemiyor.
Geçen yıl İzmir’in bir başka gazetecilik markası Hamdi Türkmen’i de kaybetmiştik.
Ne yazık ki Mehmet Ali Varış’ın da Hamdi Türkmen’in de yarım yüzyıllık gazetecilik anıları onlarla birlikte gitti.
Yazık, çok yazık…
NOT: Mehmet Ali Varış ağabeyime Allah’tan rahmet, ailesi ve sevenlerine sabırlar diliyorum.