İnşaat Mühendisleri Odası 17 Ağustos depreminin 22’inci yılında açıkladı: Alınmayanlar önlemler felaketin habercisi  

Türkiye’de yaşanan en büyük felaketlerden biri olan Marmara Depremi’nin 22’inci yıldönümünde İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesinden önemli bir açıklama geldi. Geçen bu kadar zamanda alınmayan önlemlerin felaketin habercisi olduğunun belirtildiği açıklamada, “Ülkemizin yapı stokunun durumu belirsizliğini korumaktadır. 2017 yılına kadar bitirilmesi hedeflenen bina envanterinin tamamlanamamış olması mevcut yapı stokunun iyileştirilmesini de mümkün kılmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır. En son Deprem Araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun `ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir” ifadeleri dikkat çekti.  

  • | Son Güncelleme:
  • | Egeli Gazete
Player yükleniyor...
Türkiye’de yaşanan en büyük felaketlerden biri olan Marmara Depremi’nin 22’inci yıldönümünde İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesinden önemli bir açıklama geldi. Geçen bu kadar zamanda alınmayan önlemlerin felaketin habercisi olduğunun belirtildiği açıklamada, “Ülkemizin yapı stokunun durumu belirsizliğini korumaktadır. 2017 yılına kadar bitirilmesi hedeflenen bina envanterinin tamamlanamamış olması mevcut yapı stokunun iyileştirilmesini de mümkün kılmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır. En son Deprem Araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun %40`ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir” ifadeleri dikkat çekti.   İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin açıklaması şöyle; Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen 1999 Gölcük depreminin üzerinden 22 yıl geçti. 7,4 büyüklüğündeki deprem tüm Marmara bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye`yi sarstı. 1999 Gölcük Depremi sonrasında depremin neden olduğu yaralar sarılırken bir yandan da deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsendi. Bu fikir birlikteliği sonucunda güvenli ve sağlıklı bir yaşam, yapılaşma ve çevre için nelerin yapılması, ne tür önlemlerin alınması gerektiği konularında fikirler öne sürüldü, bunların toplamı olarak kamu kurumlarınca strateji ve eylem planları oluşturuldu. Ancak bugün geriye dönüp bakıldığında aradan geçen 22 yılda olası deprem zararlarını azaltma çalışmalarının toplumların/kurumların kendiliğinden yaptığı çalışmalardan öteye gidemediği görülmektedir. AFAD`ın 2011 yılında yapmış olduğu geniş tabanlı bir çalışma ile hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP) kapsamında, büyük çoğunluğu 2017 tarihinde bitirilmek üzere 2023 yılında tamamlanması hedeflenen çalışmalar belirlenmişti. Son olarak 30 Ekim 2020 tarihinde İzmir kent merkezinden 70 km uzaklıkta gerçekleşen depremin bu kentimizde yarattığı hasar ve can kaybı üzerine görüyoruz ki yapılması gereken çalışmaların büyük oranda gerçekleştirilmemiştir. Aynı zamanda bu raporun bugüne kadar yapılan çalışmaların ve içinde Odamızın da olduğu değişik kesimlerce defalarca dile getirilen önerilerin bir araya getirilmesinden ibaret kaldığını ve ilave bir öneri geliştirilemediğini görüyoruz. Raporda Kanal İstanbul`un olası İstanbul depreminde kente etkisinin ne olacağı konusunda hiçbir değerlendirme yapılmamıştır. Kanal İstanbul Projesi Varlığıyla Bir Beka Sorunudur Afet riski altındaki şehirlerde Strateji ve Eylemde ifade edilen tehlike ve riskleri esas alan planların geliştirilip çevre ile uyumu sağlanmadığı gibi, ilin afet tehlike ve risklerinin mekânsal planlamaya aktarılması temel prensibine aykırı olarak İstanbul`da "Kanal İstanbul" Projesi hayata geçirilmek istenmektedir. Gerek kanalın kendi yapısı, gerekse proje kapsamındaki, karayolu, demiryolu geçiş köprüleri, demiryolu, metro, altyapı tünelleri gibi geçiş tünelleri deprem riskleri açısından konu ele alındığında, deprem riski çok yüksek olan bu kentin Avrupa yakasını ikiye bölmenin yaratacağı açmazlar karar vericiler tarafından göz ardı edilirken uzmanların söylemleri de dikkate alınmamaktadır. Mevcut durumda bile deprem toplanma alanları, ulaşım güzergâhları yok edilen bir kentin afet müdahale olanakları adeta engellenirken, bölünmüş bir kentin deprem sonrasında nasıl tepki vereceği de büyük bir bilinmezliktir. Yapı Stokumuzun Durumu Kaderine Terk Edilmiştir Ülkemizin yapı stokunun durumu belirsizliğini korumaktadır. 2017 yılına kadar bitirilmesi hedeflenen bina envanterinin tamamlanamamış olması mevcut yapı stokunun iyileştirilmesini de mümkün kılmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır. En son Deprem Araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun %40`ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir. Yapı Denetim Yasasında Köklü, Kalıcı, Önleyici Değişikliklere İhtiyaç Vardır Eylem Planının gerekçesinde "Yapı Yasası" ile Yapı Denetimin etkin bir şekilde kullanılması ifade edilmektedir. Vatandaşın Anayasal hakkı olan "can ve mal güvenliği" serbest piyasa koşullarına bırakılmamalıdır. Kamu hizmeti veren/vermesi gereken kuruluşlar birbirleriyle rekabet eder durumda olmamalıdır. Ülkemizdeki denetimsizliğin temel nedeni rant ilişkilerinin tekniğin, fen ve sanat kurallarının önüne geçmiş olmasıdır. Yapı Denetim sisteminin sağlıklı çalışması için gereken yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Kentsel Dönüşüm Rant Odaklı Politikalara Teslim Edilmiştir Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu bugüne kadar daha çok gayrimenkul piyasasının talepleri doğrultusunda gündeme getirilmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca  6 milyon 700 bin binanın  riskli olduğu ifade edilmektedir. Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu, çağdaş ve demokrasisi güçlü olan ülkelerde sadece mekân düzeyinde değil; sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır. Vatandaşa verilen 190 milyon TL uzun vadeli kredinin günün ekonomik koşulları, inşaat maliyetlerindeki artışlar ve gelir düzeyindeki düşüşler dikkate alındığında yetersiz olmasının yanı sıra ödenemez bir durumla karşı karşıya kalındığı görülmektedir. DASK`ın İzmir`de hasar gören 26.675 konutla ilgili toplamda yaptığı 276 milyon TL`lik ödemenin özellikle orta hasarlı binalarla ilgili finansman sorununa bir destek olmasının çok gerisinde kaldığını göstermektedir. TBMM araştırma komisyonunca bu konulara bir çözüm önerisi geliştirilememiştir. İmar Affı Başlı Başına Cinayettir Hâlihazırda yapı stokumuzla ilgili belirsizlikler ve tehlikeler ortadayken bir de üzerine siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidini büyütmektedir. İmar affı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır. Mühendislik hizmeti almayan yapıların yasallaştırılmasıyla, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk, bu kararı alan siyasi iktidarın üzerindedir. Her Şantiyeye Bir Şantiye Şefi Zorunlu Olmalıdır Ülkemizin yakın tarihinde yaşanan depremlerin ardından ortaya çıkan tablolar bize göstermektedir ki yapılar büyük oranda inşa sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve hatalar nedeniyle hasar görmektedir. Buna rağmen, yapı üretim sürecinde kilit rol oynayan şantiye şefliği en çok ihmal edilen ve yalnızca bir imzaya indirgenen görevlerin başında gelmektedir. Yapı Denetim sisteminin sağlıklı çalışması için gereken yasal düzenlemeler yapılmalı, her şantiyede bir şantiye şefi bulunması zorunluluğu getirilmelidir. İnşaat Mühendisliği Eğitiminde Acilen Düzenleme Yapılmalıdır İnşaat mühendisliği, insan yaşamının her anına, her mekanına dokunan bir meslektir. Bu yüzden insanın can ve mal güvenliği için en önemli konu, nitelikli inşaat mühendisliği eğitimidir. Bugün İnşaat mühendisliği eğitimi, 200 eğitim programı ve yıllık 10 binden fazla kontenjanıyla tarihsel rekorlar kırmaktadır. İnşaat Mühendisliği eğitimi veren bölümlerin % 62`si öğretim üyesi, laboratuvar, fiziksel mekan, bilgisayar, yazılım gibi konularda yeterli imkanlara sahip değildir. Bu tabloya eğitim kalitesinin düşüklüğü de eklendiğinde sınırsız yetkilerle donatılmış genç mühendisler mezun etmenin yaratacağı sorunlar daha da çoğalacaktır. Çözüm olarak, kontenjan azaltma çalışmalarına ilk olarak ikinci öğretimlerin kapatılması ile başlanmalı, Teknoloji Fakültelerinin İnşaat Mühendisliği Bölümlerinin kapatılması ile devam edilmeli, ülke çapındaki bütün üniversitelerdeki kontenjanların azaltılması ve hatta talep görmeyen, altyapı imkanları yetersiz olan bazı üniversitelerdeki bölümlerin kapatılması ile tamamlanmalıdır. Yetkin Mühendislik Sistemi Hayata Geçirilmelidir Ülkemizde bir işi yapabilme yeterliliğine haiz olmanın ölçütü, ne yazık ki diploma sahibi olmaktan geçmektedir. Diploma, mühendis ya da mimarın o konuda eğitim almış kişi olduğunu göstermenin yanı sıra, o alandaki işi yetkinlikle yapabilmenin de göstergesi sayılmaktadır. Bunun, öğretici, geliştirici ve nitelikli bir uygulama deneyimi ile tamamlanması gerekmektedir. Bu sebeple, inşaat mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın güvenli yaşam hakkının korunması ve yatırımların ekonomik sınırlar içerisinde kalması için "Yetkin Mühendislik" sisteminin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Eylem Planı gereğince 2017 yılına kadar uygulamaya sokulmuş olması gereken bu konuda ÇŞB Yetkin Mühendisliğin hayata geçirilmesi için destekleyici olması gerekirken, İMO tarafından uygulamaya sokulan ve gönüllülük üzerinden yürütülmesi hedeflenen "Referans Belgesi" (Yetkin Mühendislik) yönetmeliğinin iptalini sağlamıştır. Sonuç Olarak, İnşaat Mühendisleri Odası olarak yıllardır benzer sorunlara dikkat çekiyoruz. Bu sorunların çözümü ise bilinmez değildir. Nitekim bu sorunlar ve çözümler kamu kurumlarının raporlarında ve eylem planlarında da yer bulmaktadır. Ancak gelinen noktada bu eylem planlarında yer alan ve ilgili kuruluş ve meslek odalarınca dile getirilen önerilerin neredeyse hiçbiri hayata geçmemiştir. Ülkemizde depreme dair alınacak önlemler, yapı üretiminin nitelikli ve güvenli bir şekilde yürütülmesine dair eksik bilgi ve söylenmemiş söz kalmamıştır. Karar vericileri daha da geç olmadan ve zaman kaybetmeden topluma olan sorumluluklarını yerine getirmeye, nitelikli mühendislik hizmetlerinin verilmesi amacıyla İnşaat Mühendisleri Odası tarafından hayata geçirilmeye çalışılan meslek alanlarımıza dair düzenlemelere ket vurmaya değil destek olmaya davet ettiğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.  

YORUMLAR

Bu habere henüz yorum yapılmamış.İlk yorum yapan sen ol...

Yorum Yap

Bu Alan Boş Bırakılamaz
Bu Alan Boş Bırakılamaz
Yorum Yapma Şartlarını Kabul Etmediniz