Zavallı İzmir bakalım bu istilayı nasıl atlatacaksın

  Prof. Dr. İlber Ortaylı tarih araştırmalarıyla dünyanın tanıdığı bir isim. Cumhurbaşkanlığı büyük ödülü de alan Ortaylı Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde iki yıl önce(24 Aralık 2017) İzmir ile ilgili çok çarpıcı bir yazı kaleme aldı. “Bakalım bu istilayı nasıl anlatacaksın İzmir” başlıklı yazıyı bu kentte yaşayan herkesin okuması gerek. Özellikle de İzmir’in geleceği ile ilgili kararlar alan yerel ve genel yöneticilerin birkaç kez okuması gereken bir yazı. *** Ortaylı  “1963’ten beri tanıdığım bir kenttir İzmir. O tarihte, bilhassa sıcakların bittiği eylül ayında tadına doyulmaz bir şehir olurdu” diyor ve şu önemli tespitleri yapıyor: İzmir’le karşılaştırılınca, örneğin Ankara çok asık suratlı bir şehir kalırdı. Şirinyer (eski Kızılçullu) ve Buca tek katlı bağ evleri ve bağlarla doluydu. Buca ve Bornova’ya 19’uncu asır İstanbul’unda bile çok az görülür letafet ve zenginlikte Levanten konakları hâkimdi. Deniz kirlenmemişti. Körfez hayatiyet doluydu ve İzmir insanı kucaklayan bir sıcaklığa sahipti. Ahali cana yakındı ve Akdenizliydi. Bu hal epey zaman devam etti. Derken imar çılgınlığı etrafı sardı. İzmirliler bir yandan hava kirliliğinden de söz ediyorlar. Trafik tıkanıklığı da ortada ama İstanbul’la mukayese edilmeyecek kadar rahat bir şehir burası. Kemeraltı hâlâ gezilecek, alışveriş edilebilecek bir efendiliğe sahip. Şehrin etrafı hâlâ Türkiye’nin en güzel yerleri. Bu güzellik milleti çekmez mi? İstanbul halkının emlak çılgınlığı İzmir ve havalisini sardı. “Ne istersen verelim kardeşim” havasıyla köy evlerine milyonlar veren çılgınlar geldi. Bazıları daha şaşkın. Adam Torbalı’ya yerleşiyor, inek bakma hayaliyle geliyor. Peki, iki inek ve tavuklarını getir, hayalini tatmin et. Hayır efendim, entansif hayvancılık yapacak. İki-üç dönüm yeri betonla kaplıyor, fenni ahır yapıyor, ineklere ya bakıyor ya da bakamıyor; hatta bazıları hiç başlamıyor. Ekili toprakla beton İzmir’in kırsalında mücadele halinde (fotoğrafta görüldüğü gibi). Bazıları abuk sabuk fabrikalarıyla gelmeye kalkıyorlar. İzmir’in ne olduğunu anlamadıkları açık. Yerli halk bu gelenlerden haklı olarak hiç memnun değil. Şehirde alışılmamış bir pahalılık başladı. Civardaki tatlı kasabalar beton ormanına dönüştü. Bahsettiğim Torbalı tek kurban değil. Tedbir alınmıyor, hatta teşvik ediliyor. Zavallı İzmir, yeşil Türkiye’nin tek umuduydun, bakalım bu istilayı nasıl atlatacaksın? *** Prof. Ortaylı’nın da ortaya koyduğu “İzmir’in istilası” meselesi son 10 yılda alınan kararların izi sürüldüğünde açıkça ortaya çıkıyor. O izlerin birkaçı bile meseleyi anlamaya yetiyor. İzmir ve Manisa için 1/100 binlik imar planları yapıldı. Söz konusu planlarda, İzmir’de 1400 hektar alanın imara açıldığı ortaya çıktı. Çeşme ve Alaçatı’nın da aralarında bulunduğu pek çok ilçede Birinci Derece Sit, yeşil alan, ağaçlandırılacak alan ya da tarım alanları imara açıldı. *** Son günlerde büyük tartışmalarda neden olan kentin merkezinin çok yüksek yapılaşmaya açılması konusu da bu durumun bir göstergesi. Pasaport’ta tütün depolarının bulunduğu alanda yapılacak ve hafriyat çalışmaları başlayan 45 katlı 250 metre yüksekliğindeki gökdelen inşaatı, kent merkezinde yüksek yapı izinlerini gündeme getirdi. Gökdelen yapımına izin veren “Konak 1.Etap (Alsancak-Kahramanlar Bölgesi) 1/5000 ölçekli imar planlarının 2010, 2013 ve 2015 yıllarında mahkeme kararları ile iptal edildiği, son olarak 2018 yılında yeniden aynı planının kabul edilerek yürürlüğe girdiği belirtildi. Son planlara da Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin açtığı davada bilirkişinin şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, imar mevzuatına ve kamu yararına aykırılık olduğu yönünde rapor verdiği ortaya çıktı. Üç mahkeme kararına rağmen tekrar tekrar kabul edilen planlarla kent merkezinde her yerde yüksek yapı yapılabileceği vurgulandı. Yaklaşık 20 yıl önce kent merkezi yüksek yapı baskısından kurtulsun diye Alsancak Limanı’ndan Alaybey’e kadar olan 550 hektar alan için gökdelen planları yapıldı. Hem de bu planlar uluslararası yarışmalarla belirlendi. Ama ilginç şekilde 550 hektar alan yetmedi, kent merkezi 20 yıl sonra yüksek yapılaşmaya açıldı.   *** Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı H. İbrahim Alpaslan yüksek yapıların yakın ve uzak çevrelerine normal boyutlardaki yapılara göre çok daha farklı etkilerde bulunduklarının birçok araştırma ile belgelendiğini belirterek şu bilgileri verdi: “2000’li yılların başında kentteki bu kontrolsüz yapılaşmayı yönlendirmek ve yüksek yapıları onlar için uygun bir kentsel alanda sınırlamak fikri ile bir politika belirlenmiş, yapılan çalışmalar sonucunda Bayraklı-Halkapınar hattı bu yapılaşma için gerekli altyapı ve kentsel tasarım çalışmaları yapılmak kaydı ile uygun görülmüştür. O dönem yine bu süreci yönlendirmesi açısından yerinde bir kararla uluslararası bir yarışma açılmıştır. Bu alanın seçiminin doğruluğu tartışmaya açıktır. Özellikle zemin yapısı bu yapılar için ciddi sorunlara yol açabilecek zayıflıktadır. Ancak en azından kentin diğer bölgelerinin gelişigüzel yapılacak yüksek yapılardan kurtarma kararı yerinde bir karardır. Bugün değerlendirdiğimizde ne yazık ki birçok açıdan da bu kararın güçlü bir şekilde arkasında durulamadığını görmekteyiz. Ne yüksek yapılar için ayrılmış alanda sağlıklı bir kentsel çevre oluşması sağlanabilmiş, ne yarışmada birinci seçilen projenin öncülüğünde kentsel tasarım çalışmaları yapılabilmiş, ne bu alanda yüksek yapıları taşıyabilecek bir altyapının kurulduğu söylenebilir ne de yüksek yapıların kentin diğer bölgelerine sıçramasının önüne geçilebilmiştir.    Amaç doğru olsa da ne yazık ki süreçte verilen tavizler bugün yüksek yapı baskısını göğüsleme veya talebi yönlendirmede başarısız olunmasına neden olmuştur.’ *** İlber Ortaylı gibi dünyaca ünlü ve tecrübeli bir tarihçi bile İzmir için “istila” uyarısı yapıyorsa durum vahim demektir. İzmirlilerin bu konulardaki duyarlılığının ne kadar yerinde olduğu bir kez daha ortaya çıktı.