Strabon'un izinde: Tarihin ışığında Çorum

Akşam dinlenme, günlüğümüzü yazma, toparlama derken biraz geç yattık. Sabah erkenden – yine- ayaktayız. Kızılırmak’ın her iki tarafında da baştan sona yürü/koş’la sabah sporumuzu yapıyoruz.

Öğretmenevi'nde yalap şalap bir kahvaltı ardından saat 10'a doğru akreple yelkovan kucaklaştıklarında biz de Çorum yolunu tutuyoruz. Yönümüz Hattuşa… Strabon buralardan hiç bahsetmiyor ama mutlaka Kapadokya yolculuklarında buralardan, bu uygarlıktan geçmiştir. (Bilinen dünya tarihinin ilk Savaş Antlaşmasını yapan bu kadim Anadolu halkından niye bahsetmiyor kitabında, anlamış değilim.) Buralarda onun da ayak izleri vardır, diye tahmin ediyorum.

Yolculuklarını yaya mı at üzerinde mi yapmış, okuduğum kadarıyla böyle bir bilgi edinemedim. At üzerinde olması muhtemel. Bir küheylanı vardır elbet. Tabii bizim de bir düldülümüz var altımızda. Deh deh düldül! Yozgat'a uğramadan sola yukarıya sarıp Boğazkale yolunu tutuyoruz. İlk durak Yazılıkaya. Buranın tapınma, dinsel ritüeller için yapılan 2 ana yapısının olduğunu öğreniyoruz. Duvarlardaki freskler, yazılar çok dikkat çekici, kısa bir turla burayı da aradan çıkarıyoruz.

Bu kez Hattuşa’ya yöneliyoruz: Büyük bir alan, iki ana yerleşim merkezi surlarla çevrili büyük bir site ülke, şehir değil. Açık hava müzesi, araçsız gezilmez. Düldülle giriyoruz; sağa yukarı yollanınca yüz metre ileride ilk yerleşim alanı kalıntılarını görüyoruz: Aşağı kent, bunun karşısında kaya evleri kalıntıları. Tekrar aracımızdayız. Biraz daha yukarı tırmanıyoruz. Aşağıya bakarak güzel manzara izliyor ve antik kentin fotoğraflarını çekiyoruz.

Şehrin sağından ilerleyen tek yönlü yolunu ters “o” çizerek, surlara sınır dolaşıyoruz bu minik ülkeyi. Sağda ilk kapı, iki aslanın sağlı sollu durduğu Aslanlı Kapı; ancak birisi orijinal diğeri rekonstrüksiyon.

Devam, ilerliyoruz yukarıya. Ören yerinde otlayan inekler, koyunlar, bazılarının başında çoban var, bazıları “saldım çayıra Mevlâ’m kayıra.”

En yukarıda geniş surların olduğu bölümdeyiz. Bir tünel suru dışarıya bağlıyor. Hala aktif. Bir ucundan girip, yani kalenin iç tarafından girip dışarıya ilerliyoruz. Surların üzerine çıkıyoruz, buradan da muhteşem bir manzara altımızda seriliyor.

Bu kez en yukarıdan karşımıza şehri alarak sağdan aşağı iniyoruz. Yine farklı kalıntılar ve bir kale kapısı daha… Ören yeri girişine yakın bir yerde sağ üstte kralların, yöneticilerin bulunduğu bir yerleşim alanı dikkatimizi çekiyor. Yüksekçe bir yer, hâkim bir tepede: Krallara lâyık!

Güzergâhımızı giriş kapısında gelerek tamamlıyoruz. Buraya gelmişken Boğazkale Müzesi'ni gezmeden olmaz. Müzeden önce Boğazkale meydanda yöresel bir yiyecekle tanışıyoruz: Dana ciğeri; ancak çok ince kıyılmış kıyma şeklinde bu yöreye özgü olduğunu öğreniyoruz ve götürüyoruz. Başarılı.

Son hedef Yassıhöyük Ören Yeri ve Müzesi. Burası da küçük bir site kent. Onu da saat istikametinin tersi yönünde ziyaret ederek, hatıra fotoğraflarımızı ve manzara fotoğraflarımızı çektirip müze ziyaretimize geçiyoruz. Tekrar yoldayız. Hedefimiz Çorum üzeri Amasya. Çorum'dan leblebi almazsak olmaz.

Amasya'dayız, önceden rezervasyonunuzu yaptığımız Amasya Öğretmen Evine girişimizi gerçekleştiriyoruz. Çok şirin bir yer… Avanos'ta Kızılırmak'a komşuyduk, burada da Yeşilırmak’la kucak kucağayız.

Akşam yemeği yöresel keşkek, üstelik etli. Bayıldım.

Yarın Stabon’un doğup büyüdüğü sokakları arşınlayacağız.

Seyahat etmek, evrim geçirmektir. (Pierre Bernardo)