Strabon’un İzinde: Amasra'nın gölgesinde Bartın

Bartın, iki yüz bin nüfusuyla yeni il olmuş çiçeği burnunda, planlı güzel şehir. Ancak kendi adına geçmişi yok, bir kültür birikimi yok henüz. Amasra ile özdeşleşmiş. Var böyle şehirlerimiz, ilçenin gölgesinde kalan: Bodrum/Muğla, Kuşadası/Aydın gibi… Sabah her zamanki gibi kahvaltımızdan sonra çıkışımızı gerçekleştiriyoruz. Bartın'da gezip görebileceğimiz bir yer olmadığını anladığımızdan dümenimizi Amasra'ya kırıyoruz. Düldülümüz de az kahrımızı çekmedi hani. İki bin kilometredir yollardayız. Amasra'nın Bartın'dan iki farklı yolu var, biz eski yolunu tercih ediyoruz; zira buradan giderken yol üzerinde Kuş Kayası Yol Anıtı’nın olduğunu biliyoruz, sırada orayı ziyaret var. Harika, gizemli bir yer, gizlenmiş, göz kırparak bizleri bekliyor. Merdivenleriyle otuz, kırk metre kadar yukarı çıkıyoruz. Roma Dönemi’nden kalmış Anadolu’daki tek! yol anıtı, bu güzelliği, rafine sanatı gözlemleme fırsatı buluyoruz, tabii ki hatıra fotoğraflarımızı ihmal etmiyoruz. Biraz daha ilerledikten sonra Amasra'yı yukarıdan güzel bir manzarayla fotoğraflıyoruz. Ardından ilçeye inip, arabamızı bir yere park ederek önce Amasra Müzesini ziyaret ediyoruz. Her müzede artık uygulanmaya başlayan video anlatımları burada da uygulanıyor, benim çok ilgimi çekti, keyifle izledim, Amasra tarihi hakkında bilgilendim. Adını Yönetici kraliçe Amastris’ten alıyor. Hey gidi dünya, bundan iki-üç bin yıl önce kadın yöneticiler varken, bugün evlere kapatılan kadınlar gerçeğini yaşıyoruz. Yönümüz Amasra Kalesi. Yola çıkıyoruz,  sağlı sollu çay bahçelerinin içinden geçerek (dönüşte burada bir kahve içip yolumuza devam edelim diye sözleşip) önce karşımızda Amasya Kalesi kalıntıları, ardından tarihi köprü ve küçük yarımada turu… Yavaşça seyahatimizi gerçekleştirip, hatıra fotoğrafları alarak, yine aynı yoldan geri dönüyoruz. Sahildeki belediyenin işlettiği çay bahçesinde kahvelerimizi yudumluyoruz. Bugüne kadar gezdiğimiz güzergâhta ilk defa fark ettik, belediyenin işlettiği bir kafede bira servisi var. Ying-yang, bardağın dolu tarafı, umut var, ülke henüz batmamış. Araç kullanmayacak olsaydım, deniz kenarında, bu güzel koyda, manzarada bir bira yudumlamak keyifli olacaktı. Şimdi aracımızdayız. Uzun Bir Yol bizi bekliyor. Birkaç bölüme ayırdığımız “Strabon’un İzinde’nin”  ilk bölümünü burada noktalıyoruz. Altı günlük bir parkurdu, en az iki, üç parkur daha gerçekleştireceğiz, planlamamızı buna göre yapıyoruz. Günlük hayatın hayhuyu, dünya telaşı derken, turumuzu burada sonlandırıyoruz. İyi bir gezginin sabit planı ve varmaya niyeti yoktur. Lao Tzu E, öyle valla…