Soyer’i “vatan haini” ilan etme çabası:  9 Eylül, barış ve zafer

Türk tarihinin en haklı ve şanlı zaferlerinden biriydi Kıbrıs Barış Harekatı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, yerli ve yabancı basın mensuplarına, “Biz  sadece Türklere değil adadaki Rumlara da barış getirmek için adaya çıktık ve bu harekatı yaptık” dedi. Ne o gün ne de aradan geçen 47 yıl boyunca  Ecevit’e “neden ‘zafer değil de ‘barış’ kelimesini kullanıyorsun” demek kimsenin aklına bile gelmedi. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından 9 Ekim 2019’da Suriye’nin kuzeyinde tek taraflı özerklik ilan eden Suriye Demokratik güçlerine karşı tarihin en büyük sınır ötesi harekatlarından biri başlatıldı. Operasyonun amacı Türkiye’nin PKK ile bağları nedeniyle terör örgütü olarak tanımladığı ABD’nin ise müttefik olarak kabul ettiği Suriye Demokratik Güçleri’nin sınır bölgesinden uzaklaştırılmasıydı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, operasyonun "PKK/YPG ve DEAŞ örgütlerine karşı başlatıldığını" açıkladı ve amacının "Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek" olduğunu bildirdi. Başarıyla tamamlanan bu operasyonun adı Barış Pınarı’ydı. Barış Pınarı Operasyonu ve sonrasında da kimsenin aklına “zafer yerine barış” kelimesinin kullanılmasını eleştirmek gelmedi. Tarihimizde bu şekilde çok sayıda olay var. *** Bu kadar çok örnek varken İzmir’de birkaç gündür çok şaşırtıcı bir tartışma yaşanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 9 Eylül Kurtuluş Günü nedeniyle hazırladığı ve kentin pek çok yerinde astığı ve sosyal  medyada yayınladığı “Barışın İkinci Yüzyılı” afişleri bazı kesimlerce ağır eleştirilere neden oldu. Başkan Tunç Soyer’in 9 Eylül’ün ne olduğunu yeterince anlamadığı ve içselleştiremediği gibi açıklamalar yapıldı. Uzun bir süredir nedense çeşitli vesilelerle İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i “vatan haini” ilan etme çabası var. *** 9 Eylül’ü ve Atatürk’ün o gün İzmir’e hangi duygularla geldiğini Araştırmacı Yazar Türkmen Parlak “İşgalden kurtuluşa, Yunan Ege’den nasıl gitti” adlı kitabında  şu sözlerle anlatıyor: Mustafa Kemal Paşa’nın otomobili güçlükle ilerlemiş ve nihayet Nif’e (Kemalpaşa) varmıştı. Mustafa Kemal İzmir’in “ha şuracıkta” olduğunu Belkahve’den bütün kentin görüldüğünü öğrenince kısa bir süre de olsa bu güzel diyarı seyre karar verdi. Bugünkü anıtın bulunduğu yere saat 18.00’de varmıştı. “Düşman savaş gemilerinin boylu boyunca uzandığı masmavi İzmir Körfezi birdenbire gözlerine firuze bir mucize gibi çarpmıştı. Şaşırmışlardı. Sanki Akdeniz Ankara’nın yanı başına gelmişti. Bir haykırış derin sessizliği bozdu: “Deniz…Deniz…” İzmir bütün heybetiyle sanki bir adımlık mesafeye sokulmuştu. Sanki beklenmedik bir anda önlerinde bitmişti. Duygu ve düşünce yığınları arasında bu güzel güneşe ve onun kızarttığı güzel kente bakıp kalmışlardı. Bu sessizlik uzun sürmedi. Mustafa Kemal yanındakilere dönerek: “Eğer bu güzel şehre bir şey olsaydı, çok üzülürdüm” dedi. *** Atatürk önderliğindeki Türk Ulusunun sadece Anadolu’ya değil, tüm bölge ülkelerine getirdiği barışı 9 Eylül’de denize dökülenler bile çok iyi anlamıştı. Yunanistan Başbakanı Venizelos, 1930 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiği mektubunda şu cümlelere yer verdi:  “1930 Yunanistan Hükümeti’nin lideri olarak, Yunan-Türk anlaşmasının imzalanmasının Yakın Doğu’nun barışa doğru yürüyüşünde yeni bir dönemi başlattığı şu zamanda, Mustafa Kemal Paşa’nın Nobel Barış Ödülü’ne sahip olmanın ayırt edici itibarıyla ödüllendirilmesini teklif etmekten onur duyarım.” İzmir’den denize dökülenler bile Türk Kurtuluş Savaşı’nın dünyaya barış getirdiğini anlayıp takdir etti. Ama birileri 100 yıl sonra dünyanın kabul ettiği “Türk Kurtuluş Savaşı’nın son derece haklı gerekçelerle barış için yapıldığı” gerçeğini tartışılır hale getirdi.