Ethem Bey 74 yıl önce gurbette vefat etti  

Ethem Bey, Çerkes lâkabını hiç sevmedi. Ethem Bey’e bu lâkabı takan İsmet İnönü’dür. Bunu ‘övgü’ olarak kullandığını söylemiştir. Ethem Bey ise böyle anılmaktan hep rahatsız olmuştur: “Hepimiz Osmanlı’ydık... Eğer milliyet ve ırk tefriki yapılmaya kalkışılsaydı, bu vatanda şeceresi karışmamış kim kalırdı?..” Konu, Ethem Bey olayının içerisinde, isminin önündeki “Çerkes” vurgusu ile ilgilidir. Dahası, Ethem Bey’in niye hain diye anıldığı da Türkiye Cumhuriyeti yakın tarihi ile ilgili herkesin konusu olmalıdır. Çerkesçe ismiye Dipşov Ethem (1886 Bandırma – 21 Eylül 1948 Amman), Kurtuluş Savaşı’nda Kuvâ-yi Milliye birliklerinde komutanlık yapmış Kuvâ-yi Seyyâre'nin kurucusu ve lideridir. Bandırma’nın bir köyü olan Emreköy’e yerleşmiş Çerkesler’in Şapsığ boyundan, Ali Bey’in beş oğlunun en küçüğüydü. Ağabeyleri, İlyas ve Nuri beyler, Rum eşkıyalarıyla çarpışırken ölmüşler, Reşit ve Tevfik de 1901 ve 1902 yıllarında Harbiye’yi bitirerek subay çıkmışlardı. Reşit Bey çeşitli cephelerde çarpıştı, Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ına Saruhan Mebusu olarak katıldı, oradan Birinci TBMM’ye geçti. Ethem Bey, evden kaçarak Bakırköy Süvari Küçük Zabit Mektebi’ne girdi. Balkan Savaşı’nda Bulgar cephesinde yaralandı. Kıdem zammı ve madalya aldı. I. Dünya Savaşı’nda Kuşçubaşı Eşref’in yönettiği Teşkilat-ı Mahsusa ile birlikte İran, Afganistan ve Irak’a yapılan akınlara katıldı. Yaralanarak savaş sonunda köyüne çekildi. 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgali üzerine, vatan savunmasına başlamak için vurucu güç olarak Kuva-yi Seyyare’yi kurdu ve Umum Kuvâ-yi Milliye Komutanı ve Ankara’daki 20. Kolordu Komutanı olan Ali Fuat Paşa ile istişare ederek İngiliz ve Yunan birliklerinin ilerlemesine karşı gerilla operasyonları düzenledi. Düzenli bir ordu kurulana dek TBMM'ye karşı girişilen ayaklanmaları bastırdı. Ethem Bey’in isyancıları yargılamadan derhal infaz etmesi TBMM üyeleri tarafından onaylanmıyordu. 1920 yılının sonunda 20. Kolordu ve Komutanı Ali Fuat Paşa ile birlikte Gediz Muharebeleri'ne katıldı. Kuvvetleri dağıtılıp isyan bastırıldıktan sonra Yunanistan kuvvetlerine sığındı. Savaştan sonra Ürdün’e geçti ve 21 Eylül 1948 tarihinde Ürdün’ün başkenti Amman’da öldü. GERÇEKTEN HAİN MİYDİ? Ethem Bey gerçekten de hain miydi? Çakır gözlü dev. Mavi gözleri, uzun boyu, iri cüssesi ve siyah kalpağıyla bir film kahramanından farksızdı. Ethem’in hayatındaki ilk dönüm noktası Teşkilat-ı Mahsusa’nın kritik ismi Kuşçubaşı Eşref ile tanışması oldu. Halide Edip Adıvar, bu genç kahramanla ilk karşılaşmasını şu sözlerle nakledecekti: “Ethem’i Paşa’nın karşısında bir sandalyede buldum. Ayağa kalktı, elimi öptü. Alelâdeden uzun boyu vardı. Hiç eti olmayan kudretli vücudu canlı bir iskelete benziyordu. Tam Çerkes yapısıydı. Geniş omuzlar, ince bel, uzun bacak ve kollar, kocaman sarışın bir kafa, kısa bir burun ve gayet solgun gözler. Teni hiçbir hava tesiri ile değişmemişti. Kısa burnu Anglikan bir mizah ifade ediyordu. O odada istinasız bu kocaman Çerkes, herkesi gölgede bırakmakla meşgul görünüyordu.” (Halide Edip Adıvar, Türk'ün Ateşle İmtihanı, Syf. 150) YUNANLILAR’A SIĞINMA Yunanlılar’a sığınma fikri, Ethem Bey’e öylesine ağır gelmişti ki, emri altındaki tüm askerleri serbest bırakarak Ankara saflarına katılmalarına vesile olmuştu. Bunu da 20 Ocak 1921'de kardeşlerine yolladığı mektupta, şu sözlerle bildiriyordu: “Yunanlılarla akdettiğiniz iltica protokolü nefsime ağır geldiğinden dolayı sizi takip edemeyeceğim. Beni mazur görünüz. Kuva-yı Seyyare efrat ve zabitlerini istedikleri herhangi bir tarafa gitmekte serbest bıraktım. Hepsini dağıttıktan sonra ben de karargâhımla semt-i meçhûle müteveccihen gidiyorum..” Ethem Bey, emri altındaki yaklaşık 5 bin kişilik kuvveti dağıtmış ve hatta Milli Mücadele'ye katılmaları konusunda telkinde bulunmuştu. Yine de Yunan saflarından geçmesi onun bir hain konumuna düşmesine neden olmuştu. Ethem Bey önce Atina'ya ardından da Berlin’e gitmişti. Teşkilat-ı Mahsusa yıllarından itibaren ilişkide olduğu Enver Paşa ile beraber Türkistan’a geçerek mücadelesini orada sürdürmek istemişse de Enver Paşa’nın şehit edilmesi, bu teşebbüsünün akim kalmasına neden oldu. Gelişmeler üzerine önce Mısır’a oradan da Ürdün’e iltica eden Ethem Bey, Lozan Antlaşması sonrası vatandaşlıktan çıkartılarak hain ilan edildi. Ethem Bey, aslında Yunanlılar’dan saflarına katılmayı değil, yalnızca geçiş hakkı talep etmişti. Oysa Yunan güçleri böylesi değerli bir hazineyi Anadolu Hareketi’ne karşı kullanmak istiyordu. Cemal Kutay’ın aktardığına göre; bu durumdan son derece rahatsız olan Ethem Bey, Yunan Başkomutanı Papulos’a şu mektubu gönderecekti: “Bana bizzat zat-ı aliniz, sıhhatime kavuştuğum anda işgaliniz altındaki toprakları terk edebileceğimi bildirmiştiniz. Benim tek gayem ve arzum, münhasıran işgal ettiğiniz yerleri değil vatanımı şimdilik terk etmektir.” Ethem Bey, önce Mısır’a ardından da Ürdün’e geçti. Verem hastalığı iyiden iyiye nüksedince sakin bir hayat yaşamak üzere bu kez Lübnan’a yerleşti. 1935 yılında yeniden Ürdün’e dönen Ethem Bey, sürgün yıllarında Atatürk’ten af istememesinin gerekçesini şu sözlerle aktaracaktı: “Katiyen ithamların ağır mesuliyetine layık günahkâr değildim. Fakat hakikatleri bitaraf bir muhakeme önünde izah edebilecek miydim? Hayır… O halde gurbete devam edecek ve gurbette ölecektim. Alnımda bu kara leke vatanıma nasıl dönebilirdim?” (Cemal Kutay - Çerkes Ethem Dosyası 2)