Deprem gerçeği ve İzmir

Ülkemiz ve Anadolu jeolojik, tektonik hareketlerin yoğun olduğu bu nedenle tarih boyunca depremlerin yaşandığı ve yaşanacağı bilinen bir coğrafyadır. Ege Bölgesi ve İzmir kenti, 2019 yılında güncellenen “Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nda”, “Deprem Risk Derecesi Yüksek” olduğu belirtilen bölgede yer almaktadır. Depremler, deprem üreten/üretecek Fay’lar, kentin zemin özellikleri, deprem kuvvetlerinin yapı ve binalara etkileri büyük oranda bilinmektedir. Özellikle 1999 Marmara Depremi sonrası yapılan çalışmalarda bu konuların bilinirliği daha da artmıştır. 1974 yılında yürürlüğe girmiş olan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik farklı tarihlerde yapılan değişiklikler ile 1999 yılına kadar uygulanmıştır. 1999 Marmara Depremi sonrasında yeni bilgi ve bulgulara göre mevzuatta çok önemli değişiklikler yapılmış, son değişiklikler ile ‘’Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’’ 2019 yılında yürürlüğe girmiştir. Depreme ve diğer afetlere karşı güvenli yapılaşma ve güvenli kentleşme için çok boyutlu, çok aktörlü ve çok katmanlı bir toplumsal duyarlılık ve hazırlık gerektiği de uzun yıllardır bilinen gerçektir. İZMİR DEPREMİ 20 Ekim 2020 tarihinde saat 14.51 de Kuşadası Körfezi Sisam Adası açıklarında Mv. 6.9-7 büyüklüğünde yaklaşık 27 saniye süren çok şiddetli bir deprem meydana gelmiştir. Merkez üssü İzmir kent merkezine yaklaşık 65 km. uzaklıkta olan deprem kentte çok şiddetli hissedilmiş, bazı binalarda yıkımlara, ağır hasarlara ve can kayıplarına yol açmıştır. Yıkılan ve ağır hasar gören çoğunluğu 7-8-9 katlı binaların yanısıra, bazı 3-4 katlı binalarda da ağır hasar olduğu gözlenmiştir. Deprem sonunda karşılaşılan kayıplar için kentleşme sürecinin siyasi, ekonomik, hukuki, sosyal, kültürel, teknik bütün boyutları irdelenmeli eksiklik ve hatalar saptanmalıdır. Yıkılmış binaların, can kayıpları ve hasarların siyasi, teknik ve hukuki sorumluları araştırılıp, nedenleri ortaya çıkarılmalıdır. Deprem Öncesi Güvenli Yapılaşma kentleşme için yapılması ve uyulması gerekenler bilinmektedir. Depreme hazır olmanın en öncelikli ve ekonomik koşulu güvenli yapılaşma ve güvenli kentleşmedir. Güvenli/sağlam yapılaşma için ise yıllardır bilinen ve özenle uyulması gereken dört ön koşul;
  • Kamu yararı öncelikli nitelikli mekânsal planlama
  • Nitelikli tasarım ve doğru projelendirme
  • Kaliteli malzeme ve kaliteli işçilik ve imalat
  • Etkin ve ödünsüz Yapı Denetimi, şeklinde özetlenebilir.
Bir başka ifade ile, özetle belirtilen bu dört koşul ve kademeden birinde ya da birkaçında ve özellikle bu kademelerde yapılacak hata ve kusurların yıkımların, ağır hasarların ve can/mal kayıplarının esas nedeni olduğu bilinmektedir. Bu koşullara uyulmadığı için binalar yıkılmış can kayıpları olmuş, ağır hasar görmüş ve çok sayıda insanımız evsiz kalmışlardır. Yaşanan deprem sonrası çoğunlukla, yapılan değerlendirmelere bakıldığında önemli olmakla birlikte daha çok arama kurtarma çalışmaları, faylar, tektonik plakalarda biriken stresler, hangi büyüklükte ve nerede deprem olacağı kehanetleri öne çıkarılmakta, bazı aktörler bilimsel bir dayanağı olmadan zaman bile söyleyebilmektedir. Sorun ‘’marul tarlası’’ kolaycılığına kadar indirgenmektedir. (Tarım alanlarının korunması gerekliliği, depremin çok ötesinde, toplumumuzun güvenli gıdaya kesintisiz erişebilmesi ve ülkemizin güvenli geleceğinin sağlanması açısından çok çok önemlidir.) İlgili Belediyesi tarafından açıklanan bilgiye göre, örneğin bu depremde yıkılarak can kayıplarının çoğuna neden olan üç binanın depreme karşı riskli yapı oldukları yıllardır bilinmesine rağmen neden boşaltılıp yıkılamadığı, yenilenmediği ya da güçlendirilmediği tartışılmamakta, bu duruma neden olan imar düzeni sorgulanmamaktadır. Yine bu depremde yıkılan ve can kayıplarına yol açan bir başka binanın taşıyıcı kolonu/kolonları kesildiği için yıkıldığı yetkililerce ifade edilmesine karşın, binalara sonradan yapılan bu tür yanlış müdahalelere engel olamayan imar düzeni konuşulmuyor. İmar Aflarının ve İmar Barışının yanlışlığı hiç gündeme alınmıyor. Asıl olanın her koşulda bina ve yapıların güvenli yapılması, yapılaşma konusunda sahip olunan bilimsel/teknik bilginin uygulamalara tam olarak yansıtılması, mühendislik, mimarlık, planlama hizmetlerinin eksiksiz olarak yapım sürecine katılması zorunluluğudur. Ülkemizin güvenli/sağlam binalar yapmak için oldukça yeterli bilimsel, teknik uzman kapasitesi bulunmaktadır. Güvenli yapılaşma ve kentleşme için, Kamu yararı öncelikli nitelikli mekânsal planlama, Nitelikli tasarım ve doğru projelendirme, Kaliteli malzeme ve kaliteli işçilik ve imalat, Etkin ve ödünsüz yapı Denetimi kademelerine gereken özen gösterilmediği sürece deprem karşısında yıkımlar, ağır hasarlar ve can/mal kayıpları kaçınılamaz sonuçlar olacaktır. Yapılaşma sürecinde bu kademelerin eksiksiz ve doğru düzgün uygulanmasında, boşluklar yaratan ya da engel olan siyasi, hukuki, yasal, yönetsel ve teknik eksikler giderilmeli, yıkımlara neden olan zihinsel anlayış mutlaka değişmelidir. MEVCUT BİNA/YAPI STOKUNUN DURUMU Ülkemiz kentlerinin en büyük sorunu 1999 Deprem Yönetmeliği öncesi yapılmış yapı ve bina stokunun durumudur. İzmir depreminde yıkılmış binaların tamamı ve ağır hasar görmüş binaların büyük çoğunluğu bu gruptaki binalardır. Yürürlükte bulunan Deprem Yönetmeliğine göre değerlendirildiğinde 1999 yılı öncesi yapılan bütün yapıların riskli olduğu gibi bir yanılgıya düşülebilir. Yapıldıkları döneminin yönetmeliklerine tam uygun olarak yapılan binaların depreme karşı büyük oranda güvenli olduğu gözlenmekle birlikte kentimizdeki bina ve yapı stokunun çoğunluğunu oluşturan bu gruptaki binaların da süratle ve dikkatle incelenmesi önemlidir. Mevcut bina stokunun yenilenmesi, güvenli hale getirilmesi çok öncelikli, çok zor, ekonomik, sosyal ve toplumsal maliyeti çok büyük olan ulusal bir sorun alanıdır. Bu büyük sorunun çözümü için Merkezi ve Yerel Yönetimler, üniversitelerin, mesleki kuruluşların rehberliğinde bütün toplumsal kesimlerin katılımı ile ortak bilimsel akıl ekseninde bir strateji, proğram, model ve etaplamalar oluşturulmalı, süratle, kararlılıkla ödünsüz olarak uygulanmalıdır. 1999 Yılında hazırlanmış olan İzmir Deprem Master Planı ve İzmir Deprem Senaryosu güncel bilgi ve bulgular ekseninde hızla güncellenmelidir. Kentsel Dönüşüm Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği kapsamında yapılan uygulamaların çoğunluğu bu sorunun çözümüne hizmet edememiştir. Bu düzenlemeler hızla gözden geçirilmelidir. İmar Affı ve İmar Barışı uygulamaları bir daha gündeme getirilmemek üzere ülkemiz imar mevzuatından çıkarılmalıdır.