Bu ödül, bir vefa borcu

40 yıl sonra okuduğun, mezun olduğun okulda, öğrencilerin karşısına çıkmak, çok heyecan verici bir duygu… Üstelik, okulunun 48. kuruluş yıldönümünde… Üstelik, o okulun adı “Cumhuriyet’ ise… Yaşanmadan bilinmez.. Ben yaşadım. Hem de doyasıya… Günümüz öğrencileriyle iç içe, onlarla sohbet ederek, o yaşa inerek, o coşkuyu yaşayarak… Bir telefonla… HAYATIMA DEĞER KATAN TELEFON İzmir Karşıyakalıyım, doğma büyüme… Lise yıllarına gelince, babam o dönemde İzmir’in simge okulu olan Karşıyaka Erkek Lisesi’ne kaydımı yaptırdı. Çünkü o da orada eğitim görmüş… Çok zorlandığımı kabul etmeliyim, Lise 1’de sınıfta kaldım. Kurtarmak için mücadele ederken  babamın işleri nedeniyle Denizli’ye taşındık. Zor yıllardı. Öğrenci olaylarının zirve yaptığı, sol cepheyle, milliyetçi-muhafazakar kesimin öldüresiyle vuruştuğu, her gün gencecik insanların ölüm haberlerinin radyo ve televizyondan yankılandığı kanlı bir süreç… Sağlıklı bir eğitim almak ne mümkün… 80’li yılların başı, ihtilal olmuş ancak ülkede kara bulutlar henüz dağılmamış… Baskı her cephede… İşte o dönemde Denizli Cumhuriyet Lisesi’nde sınavlara girdim, kazandım ve Lise 2’den öğrenimime devam ettim. Benim bugünlere gelmemde, gazeteci-yazar kimliğimde bu okulun çok önemli bir yeri vardır. Bir kere hiç yabancılık çektirmediler bana… Hocalarım çok emek verdi, üniversiteye girene kadar, yüreğimde inanılmaz bir özgüven oluşturdular. Gönlümde hepsinin yeri ayrı ama edebiyat öğretmenim Erol Tekin’i, Fransızca öğretmenim Seher Ergin’i, felsefe öğretmenim Birsen Özkan’ı, müzik öğretmenim Musa beyi nasıl unuturum… Hiç sene kaybetmeden mezun oldum ama o yıllar aklımdan hiç çıkmadı. Attığım her adımda o özgüvenle hareket ettim. İzmir’e döndüm ama okulumla bağımı hiç koparmadım. Bugün daha, aradan 40 yıl geçse de, hiç eksilmeden görüştüğüm okul arkadaşlarım, öğretmenlerim var. Ve o gün bugün, okulun mezunlar derneği üyesiyim… YARIŞMAYA DAVET Ve işte o derneğin başkanından bir telefon aldım yaz başında… Ramazan Kavutçu, inanılmaz örgütçü ve vefalı bir insan… Sosyal medyası okul öğretmenleri, öğrencileri ve yöneticilerinin mutlu ya da hüzünlü anlarıyla dopdolu… Öğretmenleri, mezunları hiç unutmadı, lider kimliğiyle müthiş bir halkla ilişkiler örneği gösterdi, onca sıkıntıya göğüs gerdi, bir gün olsun of demedi. Birçok kez mezunları Denizli’de ya da İzmir’de bir araya getirdi, yıllara meydan okundu. Ve işte o güleç yüzlü, vefalı insan telefonda dedi ki bana: “Hürol ağabey, şimdiki okul müdürümüz Veysi Kılıç beyle görüştük, mezunlar arasında bir anı ve şiir yarışması düzenledik. Katılımından mutluluk duyarız.” O sözü duyar duymaz hemen geçmiş 40 yıl canlandı gözlerimin önünde ancak bunun yazıya dökülmesi yaz sonunu buldu. Zira anlatılacak çok şey vardı, hiçbir şeyi kaçırmamalıydım… Öyle de oldu. Sonuçta yazıya dökülen o satırlar, birincilikle sonuçlandı.  İŞTE O AN ANLATILMAZ YAŞANIR… Okulun 48. kuruluş yıldönümü olan 28 Ekim sabahı, 40 yıl önce mezun olduğum okulun kapısındaydım… Geçmişten bugüne pek çok faaliyet eklenmiş okula, öğrenciler için sosyal ve sportif alanda pek çok şey düşünülmüş… Okul duvarları sıradanlıktan uzak renklenmiş, insana huzur veriyor. Ancak bina yapısı aynı; spor salonu ve yemekhane şöhretinden bir şey kaybetmemiş.. Bir de adına “Anadolu” eklenmiş… Önce bunlar dikkatimi çekti, sonra da 29 Ekim törenlerine hazırlanan, bayrak töreni için bir araya gelen öğrencilerin huzurlu yüzü… Bakın bu çok önemlidir bir insanın eğitim hayatında… Bir genç okulunda ne kadar mutlu ve özgüvenli olursa, başarı o kadar “dolu dolu” gelir… Bizzat yaşadım, biliyorum. SAYGILI VE ÖZGÜR BİR EĞİTİM ORTAMI Okul müdürü Veysi Kılıç, yıllardır eğitim camiasının içinde, başarılı bir yönetici, öğrencilerle arası çok iyi bir kere… Belirli bir saygı çerçevesinde özgür bir ortam yaratmış okulda… Kibar, ne istediğini bilen bir yönetici kimliği var. Kendi özgüvenini öğrencide hissetmen mümkün… Bence çağdaş bir eğitimcide olması gereken bir meziyet. Yarışmada dereceye giren arkadaşlar birlikte yemekhanede toplaştık. Hem karavanaya kaşık salladık hem de anıları tazeledik. Aramızda emekli dekan ve öğretim üyesi de var, öğretmen de; hukukçu da var, doktor da.. Her birimiz, okulumuzu temsil etmiş, eskilerin deyimiyle ‘bir baltaya sap olmuşuz’… İyi güzel de, öğrencilerin karşısına çıkacağız, nasıl olacak bu iş… İşte o an geldi. Bayrak töreni için okulun tüm öğrencileri hazırda... Bizler sahneye gelince, homurdanmaların yerini meraklı bakışlar aldı… Neden orada olduğumuz anons edilince de alkış kıyamet… İlk plaketi okul müdürü Veysi Kılıç takdim etti bana, önce katılım için teşekkür etti ve “bir şeyler söylemek isterseniz, işte kürsü işte mikrofon, işte öğrenci arkadaşlarımız” dedi. O heyecan bambaşka işte… Önce gençlerin cumhuriyet bayramlarını kutladım, sonra kendimi tanıttım, “gazeteci-yazarım, içinizden geldim” dedim, nasıl bir alkış… Güneş gözüme girmiş, “Okulunuzun değerini bilin, ben burada yetiştim, imkanları değerlendirin” dedim, alkış, alkış… “Okulunuzun adı Cumhuriyet, bununla gurur duyun” dedim, sadece alkış değil kıyamet koptu! Son olarak da, “Her zaman yanınızdayım, hangi sorununuz olursa, çekinmeden sorun” dedim, alkış alkış… Benzer konuşmaları diğer arkadaşlarım da yaptı. Orada, bir zamanlar benim de bir 29 Ekim’de, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni okuduğum o sahnede, 40 yıl sonra, yeni kuşak gençlerle müthiş bir gönül bağı oluştu. Öğrenci arkadaşlarım, verdikleri emeğin boşa gitmeyeceğini, bir gün onların da bizim gibi birer meslek sahibi olacağına tanık oldular. Bizler onlar için, canlı kanlı, elle tutulan, gözle görülen birer örnek olduk. Bu sıkıntılı günler geçecek elbet... Tören sonunda benim de okul müdürü Veysi Bey'e ve mezunlar derneği başkanı Ramazan Kavutçu’ya özel teşekkürüm oldu. “Bizlere bu yaşattığımız ödülden çok öte bir şey… Bir vefa borcu” dedim. Tam müdür odasına girdik, yerimize oturmuştuk ki, bir kız öğrenci kapıda belirdi. Bana dönerek, “Ben yazmayı çok seviyorum. Öykü yazıyorum, şiir yazıyorum. Bana ne önerirsiniz” diye sordu. “Yazmaktan hiç vazgeçme. Sizlere ihtiyacımız var” dedim;  yüzü aydınlandı, rahatladı. Bu genç kızımızın adı, Yüksel Ceren Aydınlık… Birçok öyküsü yayınlanmış okul dergilerinde… Şiirleri etkileyici… Gönderdi yazdıklarını, okudum ve çok beğendim Çok kısa bir süre sonra adını Türkiye duyarsa, hiç şaşırmam, onur duyarım. İşte bu yazının da özeti aslında bu sahnedir. Yarışmanın amacı yerine gelmiş; geçmiş ve bugünkü kuşak aynı duyguda buluşmuştur. Bizlere düşen, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti'nin birer vatandaşı olarak, geleceğe umutla bakmak ve her koşulda başarmak. Ben bu çocukların çok şey başaracağına eminim, çünkü o ateşi gözlerinde gördüm. Yaşasın Cumhuriyet…
Hürol Dağdelen [email protected]