“Birinci kapı Bakü, ikinci kapı Tebriz”

Kimindir bu söz? Ebulfez Elçibey’in. Azerbaycan Halk Cephesi, yeraltında o günlerde. Sınırlar kapatılmış. Gazeteciyim. Moskova üzerinden gittim Bakü’ye. İtibar Mammadov ile Ferman Ayvazlı karşıladılar. BEY’le görüşen ilk Türkiyeli gazeteci oldum. İnanılmaz bir insandı Elçibey. Türkiye’yi onun kadar seven bir lider gelmedi. Gelmez. Türkiye ise hiç tanımıyordu doğudaki soydaşlarını. Biraz merak salanları, “faşist, maceraperest, ırkçı, kafatasçı, turancı” diye yaftalamak âdettendi. Bir komplo ile devrildi Elçibey. Yerine Aliyev oturdu. İddialara göre, bu komplonun arkasında Türkiye de vardı. En azından hiç sesini çıkartmadı, görmezden geldi Türkiye. Elçibey de, ne Nahçıvan’daki sürgün yıllarında ne de daha sonra, bu konuda hiç konuşmadı. Manşetteki başlık, Elçibey’in ifadesidir. “Batı Türklüğü ile Doğu Türklüğü arasında iki kapı var” derdi… “Birinci kapıyı ben açacağım… İkinci kapıyı da güneydeki Türkler açacak.” Açtı da ilk kapıyı. Sıra geldi İran’a. Ebulfez Bey’in sonrasını hatırlayalım. 4 Haziran 1993 acı bir tarihtir Azerbaycan için… Ebulfez Elçibey, silahlı ayaklanmayı bastıramadı. Yerine, Haydar Aliyev geldi. Bağımsız Devletler Topluluğu’na girmeyi açıkça reddeden Elçibey, Rusya’nın bu isim altında yeniden ihya etmek istediği imparatorluk projesini net bir şekilde engelliyordu çünkü. 80 binden fazla Rus askerini, Azerbaycan topraklarından çıkartmıştı. Sovyet savunma sistemi içerisinde Azerbaycan topraklarının önemli bir yeri vardı ve hayatî tesislerle donatılmıştı. askerî varlığının Azerbaycan topraklarından çekilmesi, Güney Kafkasya’da bir  askerî güç boşluğu yaratacaktı Rusya için. Azerbaycan, Ruslar’ın savunma stratejileri için vazgeçilmez bir unsurdu. Elçibey de, sadece Azerbaycan Türklerine ideolojik mesajlar vermekle kalmıyor, Türk cumhuriyetlerinde yaşayan halklar açısından da anti-emperyalist bir uyanışa sebep oluyordu. İran için de, “millet” temasını esas alan siyasi ideolojisi, ciddi bir tehditti. Güney Azerbaycan’da da milliyetçilik rüzgârlarının esmesi, Elçibey’in birleşik  Azerbaycan’ın manevi-siyasi lideri konumuna yükselmesi kaçınılmazdı. Bu da İran’ın parçalanması demekti. 1992 yılının Mart ayında, Türk Hükümeti’yle Nahcivan Meclis Başkanı Haydar Aliyev arasında, uluslararası hukuka aykırı olduğu gibi, Azerbaycan’ın hükümranlık haklarını da ihlâl eden bir işbirliği protokolü imzalandı. 100 milyon Dolar tutarında bir kredi öngörülüyordu ve 10 milyon Dolar’ı hemen  kullandırılacaktı. Pes!.. Nahçivan ayrı bir devlet değildi ve bir başka ülkeyle, kendi başına ikili ilişki kuramazdı. Türkiye Hükümeti bu davranışıyla Nahçivan’ı ayrı bir devlet olarak tanıyor…  Aliyev’i de devlet başkanı statüsüne yükseltmiş oluyordu. 350 bin nüfuslu Nahçivan’a 100 milyon dolar kredi açıldığı tarihte, Azerbaycan’a henüz bir dolarlık bile kredi açılmamıştı. Kamuoyuna şu mesaj verilmişti açıkça: Türkiye’nin gönlündeki adam Haydar Aliyev’dir. Darbe girişimleri başlatıldı. Bu  girişimlerin arkasında Ayaz Mutallibov, Rahim Gaziyev, Nizami Süleymanov gibi isimler vardı. 4 Haziran 1993 yılında Gence’de meydana gelen ayaklanma, Elçibey’i iktidardan uzaklaştırma amacına yönelik teşebbüslerin dördüncüsüydü. Batı ülkeleriyle ekonomik alanda yapılan görüşmeleri tam da meyvelerini vermek üzereydi. Petrol anlaşmalarıyla ilgili mutabakata varılmış, iyi niyet  protokolleri imzalanmıştı. 30 Haziran’da Azerbaycan  Cumhurbaşkanı’nın Büyük Britanya’yı resmî ziyareti planlanmıştı. Azerbaycan topraklarından geçecek petrol ve doğal gaz boru hatları, kara ve tren yolları konusunda ilk uluslararası mutabakatlar sağlanmıştı. BM ve AGİT çerçevesinde yapılan diplomatik görüşmeler sayesinde, Haziran ayının 15’inde, Kelbecer’in geri alınması hakkında bir barış planı yapılmış ve imzalanmıştı. Azerbaycan Millî Savunma Eski Bakanı Rahim Gaziyev, 7 Eylül 1994 tarihinde çıkarıldığı mahkemede, geçmiş olayları aydınlatan şu ilginç açıklamayı  yapacaktı: “Elçibey’i iktidardan uzaklaştırmak için Moskova’da pek çok toplantı yaptık. Toplantılara Rus KGB mensupları da katılıyordu. Son toplantıya Haydar Aliyev de iştirak etti. Aldığımız karar gereğince, darbe ile uzaklaştırılacak, yerine Ayaz Mutallibov getirilecekti. ‘Toplantı ile ilgili resim ve  bantlar elimizdedir. Duruşmalar halka açık yapıldığı takdirde bunları mahkemeye sunmaya hazırız.‘” (Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, Sayı: 2303 s. 9–10) 17 Haziran’ı 18’e bağlayan gece, cumhurbaşkanlığına ait özel bir uçakla Nahçivan’a gelen Elçibey, oradan kara yoluyla doğduğu köye,  Keleki’ye  geçti. Bu olaydan hemen sonra televizyona çıkan Haydar Aliyev, cumhurbaşkanlığı görev ve yetkilerini üzerine aldığını ilan etti. Rus efendilerine verdiği hizmetlerin ardından yeniden halkın karşısındaydı. Elçibey’in sık sık söylediği ve sözü geliyor aklıma: “Bu işlerin bir zamana ihtiyacı var.” Acaba İran’la birlikte dolacak mı bu zaman?