Aşık Veysel 126 Yaşında

Türk halk şiirinin "Şiir Gibi’’ ozanıdır. Halkını anlatan halkın içinden gelen bir halk şairidir. Sazı da sözü de Anadolu olan bilgeler bilgesiydi! Karanlık dünyasını şiirleriyle, türküleriyle aydınlatmıştır. Sözlerini, sazıyla "bütüne" tamamlamıştır. Yaşamı; yoksulluk ve darbelerle geçmiştir. Bir tür ızdırap çemberidir! Ona göre; "Dünya iki kapılı han-dı Anlayana ne çok ifadesi var Bir var bir yok misali Gelip geçiyor ömür Gelip de gitmeyen mi var-mıydı..."   ** Bağlama öğrenmiş, Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yapmıştır yıllarca. Hoşgörü, birlik temalıdır yapıtları. Türkçe ile çok çok iyi dosttur.. ‘’Benim sadık yarim kara topraktır’’ yazarak "Tabiat Ana’'ya bağlılığını bildirmiştir her dem ! Nasıl unuturuz şu sözlerini; “Ben öldükten sonra üzerimde otlar bitsin, çiçekler açsın. Taş kapatır, çimento kapatır, hiç kimse istifade edemez. Benim toprağım da milletime hizmet etsin. Oradaki biten otlardan koyun yesin et olsun, kuzu yesin süt olsun, arı götürsün bal olsun."   ** İflah olmaz bir Mustafa Kemâl Atatürk hayranıdır. O’nun için türküler, yakmıştır; ‘’Atatürk’ün eserleri/Söylenecek bundan geri Bütün dünyanın her yeri/Ah çekti vatan ağladı...’’ ‘’Atatürk’e Ağıt’’tandır bu dizeler...   **   Yıl 1933. Yani; Cumhuriyetin 10.Yılı... “Türkiye’nin ihyası Hazreti Gazi/ Kurtardı vatanı düşmanımızdan/ Canını bu yolda eyledi feda / Biz dahi geçelim öz canımızdan”ı yazar, çalar ve söyler... Sonra türküsünü Gazi’ye söylemek için ‘’Angara’’ yollarına düşer. Kıyafetinden ötürü yaklaştırmazlar Atatürk’e. (O günden sonra sürekli ceketli ve fötr şapkalıdır! ) Günlerce kıvranır çok sevdiği ‘’En Büyük Değer’’ ile tanışmak için. Olmaz, olamaz bi türlü! Tesadüf ya radyoda sesini duyar bir gün Atatürk. Yıllarca Cumhuriyet’te de yazmış Mustafa Ekmekçi, 1 Ocak 1973’te Yeni Ortam’da şöyle anlatır hadiseyi: ‘’Gazi; radyoya telefon etmiş, saz çalıp türkü söyleyenin bulunmasını istemiştir. Bütün gece İstanbul’da Veysel aranır. Ne yazık ki, Kuledibi’nde Mehmet Efendi’nin kapıcı dairesinde gecelediklerini bilemezler. Mustafa Kemâl’i görme fırsatı kaçmıştır. Radyo Müdürü Mes'ud Cemil, bir mektup yazar onunla Dolmabahçe Sarayı’na gitmelerini ister. ''Ne çıkar ikbâle bakalım'' derler. Sarayı’na varırlar, “Akşam Atatürk bizi aratmış, şimdi duyduk, geldik” derler. Gerisi şık Veysel’den: 'Alt kata vardık, tabii orada oturanlar, paşalar, şunlar, bunlar… Yaver Şükrü Bey geldi. Mektubu verdik, açtı, okudu: 'O bir zevk zamanı idi. Malum ya, şimdi çalışma zamanı. Haber veremem dedi, adresimizi aldı. Öyle kaldı görüşemedik (...) Ben Atatürk’ü çok seviyorum. Ama, herkes gerek şahsen, gerekse fotoğrafından görüyorlar, istifade ediyorlar. Ben ise bunların hepsinden mahrumum. Kulaklarımın sesini işitmeyi candan arzu ediyorum, dedimse de kısmet olmadı!"   ** Uzun İnce Bir Yolda; "Bulmuş doğruyu dost dost diye/Varmış yarine toprak ile/ Sadık olan dostun yüzü ile’’ Ruhi Su, Neşet Baba, Aşık Mahsuni gibi iyi ki bu güzel topraklardan geçtin. Boşuna sana "Gönül gözlü adam" demediler. Her sözün yüreklerde bugün! "Dostlar beni hatırlasın" demişti... Bizler seni hiç unutmadık ki. Nice nice 126 yıllara.