“Üç arkadaş” ve Muhterem Nur

Çocuktum, Mezarlıkbaşı’nda Lâle Sineması vardı, yerli film oynatırdı. Muhterem Nur’u ‘’Muhterem Nur’’ yapan film ‘’Üç Arkadaş’’ı Lâle’de seyretmiştim. Duygusal içerikli filmde gözlerimin yaşlandığını hayâl meyâl anımsarım. Niyetçi Murat (Fikret Hakan), Şipşakçı Artin (Salih Tozan), Ayakkabı boyacısı Mıstık(Semih Sezerli), ‘’Üç Arkadaş’’tı... Muhterem Nur ise görme engelli ‘’Gül’’dü! Gözlerini bir yangında kaybetmiş, üvey anne eziyetine dayanamayınca evden kaçmış, sokaklarda yaşarken, yoksul ‘’Üç Arkadaş’la karşılaşmış, yaşamı değişmişti bu dürüst, zarif yüreklilerle... ** Mükemmel dostluk örneği yaşanıyordu aralarında. ‘’Ne de olsa aynı yerde değil aynı gökteydiler’’ şairin dediği gibi! Filmin unutulmaz repliği Gül’dendi; ‘’Bu dünyada iyi insanlar da varmış. İyilik yeryüzünden silinmemiş. Artık karanlıktan kurtulmak, sizleri görebilmek için görmek istiyorum.” Ameliyat parası bulunur yasadışı bir şekilde(!) Murat ve Mıstık cezaevine girer, Gül’ün gözleri açılır. Sonra yollar ayrılır, Gül, ‘’Gülperi’’ ismiyle ünlü bir şarkıcı olur. Ve bir gün afişini gören ‘’Üç Arkadaş’’la gazino çıkışı karşılaşır. Finalde ise kol kola yürümeleri efsanedir. ** Melodramatik anlatı/komedi birarada sinemamızın en başarılı ‘’insana dokunan’’ dönem filmlerindendi ‘’Üç Arkadaş’’... Muhterem Nur adı geçince hemen bu filmi hatırlarım. ‘’Dostluk-özveri-dayanışma-iyilik’’ demekti kısaca "Üç Arkadaş"... İflas etmiş dünyada en geçerli para biriminin kendin gibi insanlarla paylaştığı duygular olduğunu söylemişti ya Şilili Neruda. İşte Muhterem Nur’lu ‘’Üç Arkadaş’’ da dostlukta, arkadaşlıkta ‘’güneş, akarsu’’ gibi olanların, yüreğini verenlerin öyküsüydü! ** Muhterem Nur, ‘’Üç Arkadaş’’la popülerdi. Artık sahnede şarkı söylüyor, dans ediyordu. Aşık olduğu erkekler, kalbinde yaralar açıp terkediyordu. Ayakta kalmaya çalışırken hep ağlıyordu, ağlatıyordu da! Yaşamını, Gülşen İşeri yıllar sonra ‘’Ömrümce Ağladım’’da kitaplaştırıyordu; ‘’Ömrünce ağlayan bir kadının gözyaşları nereye dökülür? Solgun bir isyanın kalbine! Hayatın filmlere, filmlerin de hayatlara benzediği zamanlardı. Siyah önlüklü bir kız yoksul mahallesinin çitlerini aşarak neon ışıklarıyla boyanmış Yeşilçam’a vardı. Artık acılarla dolu bir hayatı hem yaşayacak hem oynayacaktı. En çok o ağlayacak, en çok o ağlatacaktı. Kırmızı panjurlu evlere değil, savaşın, yurtsuzluğun, yetimliğin, yoksulluğun açtığı yaralarla var olan, ayakta kalan kadınlara inanacaktı. Adı Muhterem Nur’du… Sonra birlikte kanayacağı bir yürek arayacaktı. Bulacaktı da. İki yalnızı, iki köksüzü, iki öksüzü birleştirecekti hayat. Annesi gözleri önünde öldürülmüş bir çocuğun sığınağı olacaktı Muhterem. Otel odalarından koparıp aldığı bu hayatı ömrünün sonuna kadar koruyacaktı. Aşk koyacaktı adını, hiç tatmadığı aşk. O yüreğin adı; Müslüm Gürses’ti!..’’ Birbirlerinin kalbine değecekler, yaralarını saracaklardı Gürses'in 7 yıl önce ölümüne kadar!.. ** Kuşakları etkileyen ‘’Üç Arkadaş’’, Muhterem Nur ve Müslüm Gürses! Üç unutulmaz!.. Bize; ‘’Hayatta öyle insanlarla birlikte olmalısın ki; onlar için ‘iyi mi’ diye sormadan ‘iyi ki var’ diyebilelim.’’, ‘’Dostluk, arkadaşlık; birbirine inanmak’’ dedirtenlerdi! O dostluk, arkadaşlık da; 1600 bilim dalının öğretildiği Oxford’ta insan soyuna öğretilemeyen tek şeydi! ** ‘’Hiç ölmeyecekmiş gibi sanılan kişiler vardır. Düşleyemezsiniz bile bir gün aramızdan -bir yıldız gibi- kayarak sonsuzluğa gideceklerini.’’ Muhterem Nur da o yıldızlardan biriydi! #MuhteremNur #ÜçArkadaş #MüslümGürses