Toprak

Yıllar önce, belki de daha öğrenciyken, bir yerlerde okumuştum. Bir üniversite hocası (doğaldır ki adını hatırlamıyorum) “Derslerimden, bilimsel çalışmalarımdan zaman artırıyorum, evimin arka bahçesinde oluşturduğum küçük bahçemde toprakla uğraşıyorum.” diye yazmıştı. Çıplak ayakla toprağa bastığı bu zaman diliminin önemini anlatıyordu. O gün bugün, aklımda, ben de bunu yapmalıyım diye; yaptım da kendimce. Geçen yıl küçük bir bahçe aldık bir arkadaşımla ortak, şimdi de orada böcekleniyorum. Mutlu muyum? Yeni yeni… Tarlayla ilgili duvar, çit, birkaç sorunu aştık, şimdi tadını çıkarıyorum sanki. Kış sonunda arkadaşımla bellediğimiz bu küçük bahçeye, baharda bir şeyler ektik. Neler mi? Fasulye, mısır, salatalık, domates, biber. Suluyorum gün aşırı. Fasulyelere sırık dikip ip sardık sora öğrene; onlar da tırmanıyorlar dallanıp budaklanarak, boş durmuyorlar yani. İlk taze fasulye yemeğimizi yedik bile. Toprağı kaz, eşele, eşelen, otları yol, ürünü yetiştir. Zevkle yapıyorum bunları. Tarlanın yanına küçük bir kulübe de planladık. Kabası bitti, içini de yaparız olanaklar elverdiğinde. Orada kalıp toprakla haşır neşir olmak daha da güzel olacak. Şimdiden kalıyorum zaman zaman, çadır kurduk. Tam köy hali… Ben köy çocuğuyum zaten. Küçüklüğümde, akşamları, bahçemizdeki zerzevatı sulamaya babam gönderdiğinde içimden ne çok söylenirdim. Şimdi zevkle yapıyorum. Hey gidi çocukluk! Teşekkürler babam, büyük adam. Üniversite hocası haklıymış. Bir terapi toprakla uğraşmak. Seans, suyun toprakla buluştuğu an başlıyor. Yağmurdan sonraki toprak kokusunu bilmeyen yoktur, diye düşünüyorum. Bu kokuyu bahçeyi sularken yeniden, yeniden yüklüyorum bünyeme. Anlatılmaz, yaşanır; gözlerim kapalı, dolduruyorum ciğerlerimi, kendimden geçiyorum. Şehrin lanetini geride bırakıp, sessizliğin sesini dinleyerek fasulyelerin ipe sarılıp, göğü hedeflemesini izlemek ne mutluluk! Dur bakalım salatalıklarımızı bekliyoruz merakla, onlar da iplerine sarılıyorlar kendilerince. Hele bir de ekmeden çıkan iki karpuzumuz var, mısır tohumlarından karışmış, yani güncel deyimle “bonus” bunlar… Kendime zaman ayırmış oluyorum, güzel şeyler düşlüyorum geleceğe dair, tarlada… Düşlüyorum da… Her şey lay lay lom değil bu topraklarda. Gazetelerden, internetten, yeşili, doğayı, ormanı, toprağı koruma amaçlı bir direnişi takip ediyoruz, Akbelen’de. Köylü kadınlar başlattı, şimdi tüm ülke tek yürek! Yeşili, ağacı devlet koruyacağına, vatandaşlar koruyor; devlet de haliyle katliamı yapanı, yani orada termik santral için ağaç kesen şirketi koruyor. Bu ne yaman çelişki annem! Termik santrallerin artık tarihin derinliklere gömülmesi gerektiğini; yenilenebilir enerjinin vaktinin çoktan gelip geçtiğinin ayarını buradan verecek değiliz, yöneticilere. Onlar bilmezler mi? Elbet bilirler; ama ah çıkarlar, ah “rant”! Bu yazı tam da buradan, siyanürle altın aranan güzelim ormanlarımıza da yönelir ya neyse, burada bitirelim. Çiçekten, börtü böcekten bahseden; suya, sabuna dokunmayan bir yazı yazacaktık, beceremedik. Ana fikri vurgulayalım bitirirken: Toprak ve biz: Tarlada mutlu iki iz. Ne zaman adam oluruz… Son ırmak kurumadan, son ağaç yok olmadan, son balık ölmeden, paranın yenmeyecek bir şey olduğunu öğrendiğimizde. --- 31.07.2023 Namık BUDAK   [email protected]