Önce basın düzelmeli

İzmir'de son iki haftada yaşanan iki mühim olgu ve sonrasındaki gelişmeler, siyasi ahlâk örnekleri olmaları açısından önemliydi. Yaşananlar ışığında, çok önemli bir başka meseleyi de görmemiz gerekiyor. Takip edenler bilecektir; Karaburun ve Torbalı'da CHP'li belediye başkanlarının yaptığı yanlış hesaplar Bağdat'tan döndü. Ama nasıl döndü? Neydi bu yanlış iş ve işlemleri geri aldıran şey? Karaburun Başkanı'nın, kendini bir belediye şirketinin Genel Müdürü yaparak ekstra maaşa hak kazanması ile Torbalı Başkanı'nın, oğlunu yine bir belediye şirketine Genel Müdür Yardımcısı olarak ataması, hukuken sıkıntılı olmasa da vicdanen yanlıştı. Hatta pek çoklarına göre ahlâken de doğru değildi. Bu noktada, CHP Genel Merkez yönetiminin, şaşan terazileri doğru noktaya getirmesi takdire şayan. Gırtlağına kadar haksızlığa, hukuksuzluğa gömülmüş toplumda, bu anlamda bir farkındalık, bir bilinç uyanışı sağlanması da çok önemli. Ancak tüm bunları başlatan 'ilk domino taşı' olması açısından yerel basının rolü, uyanıklığı, takipçiliği çok çok daha önemli. Kimsenin ruhu duymazdı Basın bunları görüp yazmasa kaç kişinin haberi olacaktı? Bunlar duyulmasa yanlış işlemlerin geri alınması için yeterli kamuoyu baskısı oluşur muydu? Ne yazık ki Türk basın camiası son yıllarda çok zayıflatıldı. Bunları uzun uzadıya yazmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum; çünkü zaten herkes her şeyi biliyor, görüyor. Medyamızda öteden beri bir tekelleşme sorunu vardı. Mevcut iktidarla bu sorun katmerlendi. Tekellerin yerini, çok daha beteri olan tam güdümlü tröstler aldı. Bugün doğruya en yakın haberleri, anlı şanlı medya devlerinden değil, 'denetimsiz' sosyal medyadan, gerçek gazetecilerin kurduğu bağlantısız bazı internet sitelerinden ve bazı yerel gazete ve tv kanallarından alabiliyorsunuz. Dikkatinizi çekerim; "doğruya en yakın" dedim ve 'denetimsizliğe' dikkat çektim. Çünkü, spekülasyonlara ve bilgi kirliliğine her zaman açık olan sosyal medya ve ne yazık ki henüz hiçbir yasal altyapısı olmayan internet haberciliği, mevcut halleriyle asla "gerçek" bir gazetenin yerini tutamaz. Bugün, sadece 'halk' adına tarafsızca mesleğini yapmak isteyen yüzlerce, binlerce iyi gazeteci, kirli medyanın dışına çıktı ya da çıkarıldı. Çalışanların pek çoğu da geçim zorunluluğu nedeniyle istemeye istemeye yanlışlara/yandaşlara katlanıyor. Meydan boş, millet 'habersiz' kaldı; kör ve sağır bırakıldı. Bunları niye yazıyorum? Çünkü gazetecilik, en az doktorluk ve öğretmenlik meslekleri kadar kutsaldır. Toplumun her kesimi bunu anlamalı. Gazeteci, ahlâkıyla ya da ahlâksızlığıyla sadece bugünleri değil, yarınları da etkiler. Sadece yaşayanların değil, henüz doğmamışların ve hatta bitkilerin ve hayvanların dahi hakkını, hukukunu korur ya da korumaz. Ne demek istediğimi güncel bir örnekle anlatayım... Biliyorsunuz, dünyanın sayılı tabiat zenginliklerinden biri olan, Türkiye'nin oksijen deposu Kaz Dağları'nda, altın madeni, onca tepkiye rağmen faaliyete geçti. Tam anlamıyla bir doğa katliamı yapıldığını, bu katliamın yıllar süreceğini ve o müthiş habitattan geriye zehirli bir posanın kalacağını biliyoruz. Göz göre göre çevre ve insan sağlığı hiçe sayılıyor. Yarın belki de oralarda, sağlıksız, sakat/hasta doğumlar olacak; genç yaş kanserleri görülecek... Sorarım size; halkın sesi olan gerçek bir basın olsaydı ve bu rezilliğe tam anlamıyla karşı dursaydı, orada madene hangi güç izin verebilirdi? Buna benzer nice örnek var; sözde basının görmezden geldiği, kayıtsız kaldığı! Biliniz ve emin olunuz ki; bu güzel ülkede bir şeylerin düzelmeye başlaması için önce basının düzelmesi gerekiyor. Bunun yolu da TBMM'den geçiyor. Oradaki her siyasi, bunun partiler üstü bir mesele olduğunu idrak etmeli; ülkenin ve milletin geleceği için özgür basın düzeninin tesis edilmesi ve yasalarla teminat altına alınması gerekliliğinin farkına varmalı. Sözün özü... İzmir'de son iki haftada yapılan iki siyasi yanlışın ve sonrasında basının gücüyle yaşanan gelişmelerin en çok neyi gösterdiğinin/anlattığının farkında olmamız gerekiyor toplum olarak. Gazetecilik, sağlıklı ve mutlu toplumun, hak ve hukuk düzeninin olmazsa olmazıdır; en önemli şartlarından biridir. Gazeteci, halkın gözü, kulağı, sesidir; hakkın, hukukun, mülkün bekçisidir. Gazeteciliğin katledilmesini engelleyecek yegane güç de halktır.